Kendine dönmen, Yaradan'a bağlılıktır.
Yoğun duyguların içerisinde adeta tatlı bir huzurun esintiyle ürperiyorum. Duygusal açlık çektiğim günleri göz önüne getirince, ne çok hırpalamışım kendimi diye söylenmeden edemiyorum. Ancak bunun için kızmayı ve yermeyi kendime yasakladım. Kendimi içinde bulunduğum duruma getiren kader merdivenini görmezden gelip, yaşadıklarımın kötü şeyler olduğuna kendimi inandırır ve arkasından sürüklenirsem, bu kez hayatı ıskalamış olurum. Hayat, her canlıya aynı şansı verir. YAŞAMAK.
Tabii burada '' yaşama '' kelimesinin altında yatan derin manaları tek bir ilahi güce atfedebiliriz. Fakat benim burada sözünü ettiğim yaşamak, hayatın içinde kendisine yeni bir çehre edinmiş halini anlatmamdır. Bizler, yaşamak için dünyaya gelmedik. Yaşamı değiştirmek için dünyaya geldik. Gün geçmiyor ki soy ağacındaki yaşamın yaprakları en güçlü ve sağlıklı dönemlerinde dallarından kopmasınlar. Her şey değiştiriliyor... Kendimize ulaşamamamın bizlerde oluşturduğu korku ve hüznü, zaman kendi içinde harmanlayarak ziyaretçisi olduğumuz her insana ikram etmektedir. Zehir!
Kendinden kopuk bir yaşam içinde olanlar ceplerine, düşüncelerine, avuçlarına başka yaşamlardan aldıklarıyla eksiklikleri doldururlar ve sonrasında zehirlenirler. Öz kayıptır. Eksik parçalar, eksilen yanlarınızı onarılmaz hale getirecektir. Çünkü; olası bir kendine dönüş yolculuğunda bu kez yamaları sökmek zor ve sancılı olacaktır. Zehirlendiğimiz şeylerin bağımlısı oluruz. Bağımız koparılmaya başlandığı ana kurtuluş gözüyle bakılsa da o zehri yama olarak taşıyanlar haliyle kurtuluşu zehir olarak hissedeceklerdir.
Dünya, galaksi için anlıktır. Yaşamda anidir. Her şey anidir. Gelip duran hiçbir şey yoktur; tarihe bakın, günümüze bakın, evrene bakın... Her yerde bir şeyler gelip geçiyor.
Zamanın durma olasılığı olmadığı gibi geçip gidenlerinde durması mümkün değildir. Tabii bu dış alemde geçerlidir. İnsanın bir de iç alemi vardır ki orasına söz edilmez, ikram sunulmaz, gözlere değmez.
Oradaki maneviyat kişiyle alakalıdır. Hemen yukarıda paylaştım. İnsan, öze ulaşmayı başaramadığı vakit, yaşamın zayıf halkaları üzerinde yürüyenlerin tarafına gönderilir. Kişi burada ağırlığı, haddini yani potansiyelini keşfedene kadar bir nevi sürgünde kalır. Kendine ulaşmak epey zorlu bir yolculuktur. Erenler, dervişler, kemale ermiş insanlar, kendilerine ulaşmışlardır. Zaten insanın sırrı, kendine ulaşıp, kendini öğrenmekte saklıdır. Sır burada gizlidir.
1 Yorum:
Merhaba,
Bu yazı yorum değildir.
Beyinlerin kasıtlı olarak kısırlaştırılması operasyonlarına karşı olarak, blogcuların nasıl tedbir alabilecekleri konusunda görüşleri tespit etmek için bu çalışmayı yapıyoruz. Düşüncelerinizi OKU blogunun ilgili sayfasındaki yorumlara yazarsanız memnun oluruz.
https://sabahatti.blogspot.com/2024/09/blog-okuyucularn-cogaltmak.html
Blog Okuyucularının Sayılarını Nasıl Artırabiliriz?
Türkiye Cumhuriyetinde, Oktay Akbal’ın dediği gibi önce ekmekler bozuldu. Zaman içinde genetiği değiştirilmiş gıda maddeleri çoğaldı. Paketlenmiş gıdalara katkı maddeleri kondu. Bu operasyonlar sonuçlarını medyadan takip ediyoruz: Başta kanser olmak üzere hastalıklar arttı. Daha vahimi cinsiyet konusunda oldu. Kısırlaşmalar görüldü. Ne yazık ki bütün bunları her şey olup bittikten sonra görebiliyoruz ancak.
Ekmeklerden sonra okuma düzeni bozuldu. Kitap, dergi ve gazete okunma sayıları gittikçe düştü. Tabii blog okumaları da. Birçok sosyal medyada yazma sınırı getirildi. 200 karaktere kadar inen sınırlamalar var...
Bazılar diyor ki (Çok kişinin kanaati aynı olduğu için isim vermeyi gereksiz görüyoruz.) 10 seneye varmaz kitap mitap kalmaz.
Bu ne demek? Beynin kısırlaşması demek. Biz zaten düşünmenin ne olduğunu bile bilmeyen bir toplumuz, bir de bu bakımdan kısırlaşırsak vay halimize.
Kısaca bir okuma yazma seferberliği açmak gerek. Videolar elbette ki güzel. Sosyal medyada binlerce kişiye mesaj atmak da güzel. Ama bir yandan da bilgilerimizi paylaşma görevimiz olduğunu unutmamak gerekir. İşte mesele bu...
Bloglarda okuyucu sayılarını artırmak için sizce ne yapmalı? Cevaplarımızı OKU bloğunun ilgili sayfasına yazarsanız memnun oluruz. Hem tüm cevaplar bir arada değerlendirilebilir, hem de birbirimizi daha iyi anlar, daha iyi tanımış oluruz.
İyi günler dileğiyle saygılar ve sevgiler...
Sabahattin Gencal, Emekli Öğretmen,
Çekmeköy-İstanbul, 13. 09. 2024.
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa