Orta Doğudaki Değişim ve Türkiye
Bunun büyük bir değişim olacağını hepimiz bir şekilde tahmin edebiliyoruz. Biraz geriye gittiğimizde BOP olaylarının patlak verdiğini ve bunun ülkemiz üzerinde büyük tesir oluşturduğunu hatırlamaktayız. Dünyanın kuruluşunda yer alan bir milletmişiz gibi sevinmeler, gururlanmalar ayyuka çıkmış ve hatta haber kanalları haftalarca üzerinde durmuştu. Kendi coğrafyamızın ötesinde başka coğrafyanın hakimiyetine hak sahibi olduk düşüncesi insanlarımızı güç zehirlenmesine bulamıştı.
Sonra biraz ileriye gittiğimiz de ülkemizde olaylar oldu. Bunlar genelde iktidara yönelikti. Aslında hepsinin planı, projesi önceden çizilmişti. Amaç iktidarın konumu güçlendirmekti. Günler haftaları, haftalar da yılları takip ederek her gün türlü gündemler oluşturuldu. İnsanların zihinleri siyasetin o '' düsturundan '' uzaklaştırılmış oldu. İnsanlar '' siyasetin bir kazanımı '' yok söylemine varan çıkışlarla, ülkenin birçok durumuna sırt dönmek zorunda kalmışlardı. Sebebi belliydi; bezdirme...
Gün içerisinde oluşturdukları gündemlerle insanları siyasi anlayıştan uzaklaştırarak ülkenin ileri dönemleri için büyük sorunlar teşkil etmesine imkan verecek kararları da araya sıkıştırdılar. İnsanlarımız '' gündelik şeyler '' minvalinde gördüğü şeyler bugünlerin zeminini oluşturmuş görünüyor. Toplum olarak ayrışmış olsak, birbirimize tabiri caizse kin güdüyor da olsak özümüz '' birliktelikten '' yanadır. Fakat yıllardır susturulmuş ve ötelenmiş sığ kesim, kendi düşüncelerini dile getirmekte zorlandıklarından dolayı siyasete teslim olmuşlardır. Politika söylemlerinde yer alan beyanların içerisindeki sadece birkaç cümle, sırf düşüncelerindeki anlayışa benzediğini varsayarak sorgusuz sualsiz bağlılık yemini ettiler. Sonra da bugüne değin sürüklendiler. Şimdiler de ise kendilerine ait düşüncelerini zehirleyen siyasi söylemlerinden habersiz fikir ürettiklerini sanarak bir anlayışı dile getirmek istiyorlar. Ancak bunu da yapamadıklarını veya yansıtamadıklarını bilmiyorlar. Kendileri gibi insanların arasında birbirlerini zehirleyerek yaşadıklarından da habersizler.
Bu da günümüze değin gelmiştir. Bugünler de sorgudan, sualden habersiz her şeye biat etmeyi düstur bilen bir toplum oluşmuş görünüyor.
İstenilen de tam anlamıyla budur.
Geçmişe tekrar gittiğimizde bu olayların zeminini oluşturan dönem ise Suriye'de patlak veren savaştı. Bu savaşın zayiatını Suriye'den çok bizim ülkemiz çekmiştir. IŞİD o zamanlar Suriye'ye saldırı düzenlediğinde ki ne hikmetse Türkiye sınırına yakın yerlere hiç saldırı olmamış ve IŞİD sadece tehditler savurarak insanları Türk sınırlarına çekilmelerini sağlamışlardır. Haliyle gereksiz vicdan yapmakta üzerimize yoktur bilirsiniz ve o sınırda zorluk içerisinde kalanları ülkemize almak için devlet karar vermeden halk kararını vermişti. Sınır kapıları açıldığında hepimizde bir rahatlama olmuştu. O insanların zor halleri insanların vicdanlarını kanatıyordu.
Ee ne oldu? Bugün Suriyelilerden en nefret edenler yine o dönem ülkemize gelmelerini isteyenler değil midir? Kilis'te yaşayanlar bunlar üzerinde iyi para kazanırım düşüncelerine giriştiklerinde nasıl sevinçlilerdi. Peki ya şimdi? Suriyeliler, Kilis nüfusunu 5'e katlamış durumdadır.
Toplum olarak gereksiz vicdan yaptığımız için coğrafyaların kaderlerine etki ediyoruz. Bunun sorunu ve sıkıntısını da insanlar olarak bizler çekiyoruz.
Aynı şey Filistin olayı içinde geçerlidir.
Ancak meselenin bu tarafına geçmeden önce şunu söylemek isterim ki; Türkiye 5 yıl içerisinde savaşa girecek yine 5 yıl içerisinde büyük olasılıkla birçok ülkeye vizeyle girmemizin önü kapanacak ve yurtdışı yasaklarına mahkum olacağız. Nedenini ise şöyle açıklayabilirim.
Türk milleti özünü unutup din adı altında kendi değerlerini yok sayıp dini değerlere yönelerek insanlıklarını yok etmektedirler. Hiçbir dini değer dışarıya yansıtılmaması gerekir. Ancak ülkemiz bu durumu yanlış anladığından dolayı dışarıya yansıtmayı '' sevap ve ödül '' olarak görmektedirler. Haliyle insani değerlerini yok sayıp dini değerleri yukarı çekiyorlar. Bu da duyguların açlığına ve sefaletine mahkum olmalarına imkan sağlıyor. Dini değerler, iç alemimizle mümkün kılınan ve Allah'a ikramlar sunduğumuz bir anlayış olması gerekir. Bunu dışarıya yansıttığımız vakit '' yalana, riyaya ve hadsizliğe '' kadar uzanan bir durum olur. Bir nevi Allah'ı kandırmaya çalışılmış olur.
Yaptıkların seninle kalmalı, düşüncelerin seninle şekil almalı; dilinle değil...
Bahsini ettiğim bu mesele de hallice bizlerin nasıl bir durum içerisine sürüklendiğimizi gösteriyor. Bir kahvenin '' çocuk kanı '' olarak tasvir edilmesi nasıl bir insanlık ayıbıdır?
Kendi sınırları içerisinde yaşanan '' zorlukları '' görmezden gelerek dış dünyanın iç meselelerine karışmak kimin haddine? Bu yaşananların olacağını herkes bilirken niye o vakit sesler çıkmadı da şimdi çıkmaya başlanıyor? Hiçbir şey olmayacak.
- O kadar çelişkili bir durum içerisinde ki insanlarımız buna anlam veremiyorum.
Hamas, İsrail'deki insanları öldürdüğünde '' hak '' oluyor da
İsrailliler '' Hamas ve Filistindekileri '' öldürdüğünde neden n''şeytan, gaddar '' oluyor?
İsrailliler '' Hamas ve Filistindekileri '' öldürdüğünde neden n''şeytan, gaddar '' oluyor?
Seçtiğiniz tarafın üstün gelmesi sizi mutlu ederken, öldürülmesi üzüyorsa o zaman sizdeki vicdan değildir. Bozulmuş ve dengeden durmayan bir adalet terazisine sahipsiniz demektir.
Tarafsız olunmadığı sürece bu olayların dizginlenmesinin mümkünatı yoktur. Tarafların çoğalması diğer savaşların meydana çıkması demektir...
Haliye bizler de ilk tarafsızdık sonra da bir tarafa yönelmek zorunda kaldık. Haliyle bizler de ileri dönemlerde savaşın içerisine girersek hiç şaşırmam. Savaşa girmesek bile siyasi ve baskıcı rejimin hedefi olacağımız kesindir. Bu en kötüsüdür. Çünkü ülkenin hiçbir alanında '' biz '' dediğimiz ve toplum olarak güvendiğimiz tek bir insan yok. Haliyle bir anda ortaya çıkan kişi ve kişiler genelde onlardandır...
Kargaşaya gebe bir toplumuz. O yüzden her an her şey olabilir...
Etiketler: siyaset
1 Yorum:
Eski Kültür Bakanlarımızdan Talat Sait Halman'ın çok değerli bir özdeyişini düşündüm bir an: "Evet bir ülkedir, hayır bir ilkedir." Onurlu ve kararlı olarak bazı durumlarda kesin kararlar alamadık mı acaba? Ya da günlük ani kabuller uzağı görmemize engel mi oldu? Uzun zamanlı, çok yönlü düşünüp, yaşanmış tecrübeleri göz ardı mı ettik?
Eski masallar "Bir varmış, bir yokmuş..." diye başlardı. Keşke daha umutlu, daha öğretici yeni masallar yazılabilse...
Emek harcanmış, etkileyici bir yazıydı, teşekkürler.
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa