1 Mayıs 2024 Çarşamba

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 245

 


Ağaç Ev Sohbetlerimizin bu haftaki konusu Peliş arkadaşımızdan gelmiştir.

Konu;

"Kendi hayatımız üzerinde %100 kontrol sahibi olabilmemiz mümkün müdür?"


Bunun için öncelikle zihnimizi tam manasıyla kullanabiliyor olmamız gerekir. 


Tabii istisnalar da bulunabilir. Bunlar genel manada duygularla mümkündür. Bir sevginin, bir hüznün, bir sevincin, bir öfkenin meydana getirdiği davranış modelleri bize aittir. Çünkü aklın erişmek istediği yerlerin önünü kestiğimizde davranışlarımız sazı eline alır ve yüzde yüzlük bir performans sergileyebilir. Bunlar kısa süreli anlık patlamalar ya da göz kararması gibidir. Sonrasında ise pişmanlık ayyuka çıkar. İnsan bilinci; davranışların, düşüncelerin ileri safhalarda doğuracağı sorunları önceden kestirebilir fakat bunu kişinin zihninde zuhur ettirmez. Tam kontrolün destekçisi olmazlar ve bir köşeye geçerek kişinin hal ve hareketlerini seyreder. 


Bir insanın hayatının yüzde yüzünü kontrol ettiğini varsayım olarak görürsek bu kişinin eksiklikler yaşayacağını bizlere gösterir. Kontrolün fazlası derslerden edinilmesi gereken öğrenimlerin önünü kesmektir. Bilgiye ulaşmanın merakına hançer vurmaktır. Doğal yaşamın işleyişini sekteye uğratmaktır ve düşman kazanımını fazlalaştırmaktır.


Bizler kusurlu canlılarız. Rabbim bizleri muhtaç yaratmıştır. Halimiz, vaktimiz, gücümüz ne kadar fazla olursa o kadar acizizdir. Çünkü kırılmalarımız hemen gerçekleştiği gibi onarılması da bir o kadar zordur. Ziyadesiyle bizlerin yüzde yüzlük bir sahip olma potansiyelini kaldıracak donanıma sahip olmadığımızı söyleyebilirim. Bu benim naçizane düşüncemdir. Bizler bir konuyu eline boyuna ele aldığımızda bile yüzde yüzlük bir performans göstersek de bir yerlerden patlak verir. İnsanlar sahip olmanın ağırlığını kaldıramadığı için Rabbim bizleri aciz ve muhtaç yaratmıştır. 


Bizler sadece anlık veya kısa süreli şeyler üzerinde potansiyelimizi gösterebiliriz ancak onu da yüzde yüz gösteremeyiz. Bizler  aciz olduğumuz için, karşıt bir görüşü aklımızdan hiç çıkarmayız. Şöyle ki hayatımız üzerinde kontrol sahibi olduğumuzda bir yerlerden saldırı olacağını kodlarımız biz farkında olmadan hücrelerimize haber salacaktır. Bu da bizleri kontrol sahibi olmaktan çıkartacaktır ve acizliğe, korkuya veya tedirginliğe sürükleyecektir. 


Haliyle bizler hayatımızın hiçbir alanında yüzde yüzlük bir kontrol sahibi olamayız; yarısı bile olamayız. Bizler toplumun yansıttıkları ve karşımıza çıkartılan şeylerin doğurduğu sonuçlardan aldığımız veya çizdiğimiz yollarda ilerleriz. Onu da yüzde yüzlük bir kontrolle yapamayız. 

Etiketler:

25 Ekim 2023 Çarşamba

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #218







 DeepTone tarafından organize edilen AĞAÇ EV SOHBETLERİ'NİN  diğer paylaşım konularına buradan ulaşabilirsiniz.


PANDEMİDEN SONRA HASTALIKLAR ARTTI MI?


İnsanlık tarihi için inanılmaz derecede önemli bir meseledir. Ancak baronlar ve bunun arkasındaki güçler böylesi bir kaosun insanları üzerinde yarattığı yıpratıcı ve sarsıcı sorunlara çözüm önerileri aramak yerine sessiz kalmayı yeğliyorlar. Aslında böyle yapmalarının sebeplerini hepimiz biliyoruz. Toplum anlayışından koparılmaya çalışılan insanlar buna hızla adapte olmuş durumdalar. 


Akıl işi olmayan bir virüs çılgınlığına diretmek yerine ayak uyduran insanlar paniğe ve de korkuya yöneldi; sonrasında her şey çorap söküğü gibi devam etti. Aşıları zorunlu hale getirmeleri bir bakıma '' yaşam özgürlüğünüze engel? '' değil midir? Ancak korkuya kapılanların çoğalması, insanların '' yaşam özgürlüğü '' düşüncesinden uzaklaşmasına olanak sağlamış oldu. İnsanların en zaaf eğilimi, çoğunluğun onayına karşı gelmek yerine onu kabul görmesidir. 


Gün geçtikçe aşıların isimleri değişim gösterdi. Aşıları üreten firmalar, şahıslar milyar dolarlar kazandı. Bu kazanımlar o kişilere değil bu olayın arkasında bulunanlara aktarılmış olmalıdır. Pandemi devletleri '' borç batağına '' sürükleme politikasından başka bir şey değildi ancak biz insanlar bu olaylara fazla rehavet göstermeye başlayınca, olayların boyutu değişti ve bizleri istedikleri konuma getirmelerini sağladık. 


Şöyle bakınca pandemiden sonra hastalıklar arttı mı diye sorunca, haliyle evet sonucu ortaya çıkmaktadır. En azından günümüzde pek yaygın olmasa da sonraki günlerde belki de iç organlarda olabilirliği yüksek sorunlarla karşılaşabiliriz. Bazı değişimler zamana yayılarak yapılması hem insan topluluğu için hem de doğa için bir bakıma faydalı görünebilir. Ancak pandeminin doğurduğu hiçbir mesele '' faydalı '' değildir. Aşıların insanları '' iyi ettiğini '' garanti edecek bir haber var mı? Belki var diyenler olabilir. 


Şu soruyu yöneltme imkanına erişiyoruz.


  • Madem sağlığımızı daha iyi hale getirdi, o vakit son zamanlarda özellikle pandemi döneminde '' beyne atan pırtı '' olayı nereden nüksetmektedir? 

Son yıllarda birçoğumuz çok kolay hastalanıyor olması normal midir? Nerdeyse 2.5, 3 yıllık bir ev hapsinde bağışıklık sistemleri çöken ve hastalıklara yatkınlığı artan insanlar hallice en ufak tozdan bile rahatsızlanmaktadır. Aşıların vurulması bir bakıma '' bizleri '' sağlıklı olmamıza teşvik etmiş gibi görünebilir fakat arkasında yatan sorunlar daha önemlidir.

Aklımdan hiç çıkmayan bir mesele de şudur ki; pandemi döneminde vurulan aşılar hepimiz için virüsten kurtulma adına gerçekleştirdiğimiz en iyi adımdır, diyebilir miyiz? Bence biraz düşünmekte fayda görüyorum. Ziyadesiyle insan sağlığına pek önem arz etmediklerini söylemek isterim. Şahsen önem vermiş olsalardı, coğrafyamız üzerinde üretilen ürünlerin hiçbirinde '' katkı maddeleri '' olmazdı. O vakit '' aşıların '' bizler için sağlıklı olduğuna kanaat getirir misiniz? Bu '' katkı maddelerini '' bizim ülkemizle sınırlandırmamakta fayda görüyorum. Tüm ulusları kapsayan bir meseledir. Yaşadığımız yerden örnek vermenin daha yerinde olacağını düşündüm. 


Belki de aşılar iç organlarımızda tahribata ya da ileri dönemler için kronik bir rahatsızlığın baş göstermesine sebebiyet veremez mi? Nesiller boyu aktarılacak bir rahatsızlık zincirinin başını çekmiş olamaz mıyız? 


Pandemiden sonra hastalıklar çoğaldı hatta sistemlerimizin zayıfladığını söylemek isterim. İnsanlar ya artık çok yiyor ya da hiç yemiyor... Ortası yok. Bu da bir bakıma hastalık değil midir? 

Ruhsal olarak zaten bitik bir insanlık tarihinde yaşam sürmemizin üzerine bir de pandemi patlak verince hallice zihinlerimizi koruma altına almak zorunda kaldık. Bu da bizleri toplum dışına itti. Hepimiz bir bakıma toplumla iç içeyiz ama en çokta kendimizle kalabalığız. 


Pandemi beden ve ruhsal hastalığın yanında toplum hastalığına da sebebiyet vermiş bulunuyor. Üzücü tarafı ise Pandemi geldiği gibi gitti ve düşünmek için zaman ayırmadık. Halbuki pandemide çok şeylerimizi bıraktık... Şimdiler de eksikliğini insanlık olarak çekiyoruz. 


Saygılar.

Etiketler: