30 Ocak 2023 Pazartesi

Esaret ve Beşaret


                                      Kevin Adams’ın “Life Time” adlı çalışması.


İnsanın kendini keşfetmesi yalnızlığıyla ödüllendirilmemelidir. Keşif, insanların arasında parlamaya çalışmaktır. Sessizliğin hakim olduğu yerde ses olmaktır. Yokuş yukarı çıkarken yokuş aşağı koşarcasına ilerlemektir. Hayatı bir gaye değil de gaye edinmeyi hayat edinilmeli.

Yüklerinizin azalması zıtlıklarla mümkündür. Olağan şeyleri anlamlı görmeye başladığınızda yıpranırsınız. Zira mücadeleyi yanlış yerde veriyorsunuzdur. Aklınızı bulandırmayan, sizi ürkütmeyen veya heyecanlandırmayan eylemlerden uzak kaldığınızda giriştiğiniz mücadelelerden ötürü zulüm görürsünüz. 

İyinin karşısına kötülüğü getirmek sözel olarak pek çirkin görüntü sunsa da pekiştirilmesi gereken şey mücadelenizi doğru tarafa çekmektir. Kötü, nihayetinde insan ömrünün bir bölümü zehirler. Ah, vah edip içe dönerek zehrin karşısında durursanız, giderilmesi mümkün olan zehrin bünyenize yayılmasına izin verirsiniz. İnsanı hasta eden duygulardır. 

Duyguları soyut hallerinden somut bir şekle getirdiğinizde fark edilmeyi beklersiniz. Üzgünüm, fark edilmeyeceksiniz. Zira sizi kimseler görmeyecektir. Çünkü siz bünyenizi katılaştırdınız. Artık duygunun kokusunu yayamayacaksınız.

Duyguların sunduğu güzellikler, iyilikler, şefkatli yaklaşımlar, istekler gibi insan ruhuna iyi gelenleri yalnız hissetmemelisiniz. Kötüye, çirkine, vicdansızlığa da yer vermelisiniz. Hiçbir duygu kendi başına anlamlı değildir.

Mesela Aşk kendi başına anlamlı değildir. Bir zıtlık gerekir. Erkek veya kadın. Karşıya biri geçmeli. 

Huzur da kendi başına değerli değildir. Siz huzuru huzursuzluk kalmadıkça tadamazsınız.

Hissiz kalmalısınız ki hissi bilesiniz.

İyi, kötü olmadığı müddetçe anlamsızdır.
Kötü olacak ki iyi, iyi olsun.

Denge bu sebepten önemlidir. Savaşın anlık beklentisini temsil eder. Yıkılırsanız yakılırsınız. Değişirsiniz; bu zor olandır. Her bünye değişime ulaşamaz. Burada da uyuma yer açıyoruz. Değişim, uyum demektir. Tüm eksikliklerinizi, fazlalıklarınızı dengeli hale getirdiğinizde uyum canlanmaya başlar. 

İnsan zorbalığa, gaddarlığa, hakarete, şiddete ve buna benzer kötücül şeylere maruz kaldıkça yeni bir yola girişmek ister. Yol, istediği gibi ilerlemese de gitmek için keşfedilmeyi bekleyen mesafelerin olduğunu bilir. 

İnsanın yalnızlığı dil de tüketilecek kelimelerle ve zihinde söz hakkına sahip olmayı bekleyen fikirlerle belli olur. Yalnızlık esaretle beşaret arasında bir yerdedir. Ağırlığınız ne tarafı zorlarsa o yanı temsil etmeye başlarsınız. Ödül yalnızlığa ulaşılması değil yalnızken içinizi tüketen zehirlere çözüm bulmaktır.

İçsel bir devinim gereklidir. Karşılaştığınız tüm her şeyi özümsemekten çıkartıp tüm çıplaklığıyla karşınıza getirilmelisiniz ki insanı doğanızı görebilesiniz.


Etiketler:

27 Ocak 2023 Cuma

Algıya teslim olmak;




Algıya teslim olmak;

Bildiğimizi sandığımız ama hiçbir şekilde bilgimize yansımayan algılarla o kadar içli dışlı olmuşuz ki, fikrimizin dışındaki her olguyu '' yanlış ve de hatalı '' imgesiyle damgalıyoruz. Oysa bildiğimiz kadar varız tezinin oluşturduğu gerçeğe bir kavuşabilsek sadece dünyanın bir algıdan ibaret olduğunu kavrayacağız. Ancak bizler algıyı '' gerçek '' olarak bildiğimizden ötürü kayıplarımızın pek değeri olmuyor. 

Topluma nifak tohumu ekmenin algılarla mümkün olduğunu bilmemize rağmen, dayatılan veya sunulan algılara '' inanarak '' tüm çıplaklığımızı gerçek kabul gördüğümüz algılara buluyoruz ve neticede itibar kaybına maruz kalıyoruz. Kaybını hissedemediğimiz itibarımızın boşluğunu ileri dönemlerde fark edince sebepleri nelerdir diye fikir yürütmeye başlarız. Haliyle bu fikir yürütmeler '' algı '' denilen sözde bizim gerçek diye kabul ettiğimiz kalın duvarlara çarparak bize geri geldiğine tanık oluruz.

Algıyla münakaşa;

Burada vereceğimiz savaş bizi yıpratmakla kalmayacak, düşsel olarak da yorgun kalmamıza sebep doğuracaktır. 

Duvar diye tabir ettiğimiz '' algımız '' defalarca kez üzerine gönderdiğimiz fikirlerimizi bertaraf ederek bizi bu yoldan döndürmeye çalışacaktır. Neticede algı denilen duvarı bizler kalınlaştırdığımız gibi yıkımına da zaman harcamamız gerekecektir. 

Fikirlerini, algılarına mahkum edenlerin hüküm sürdüğü bu çile yıllarca sürecektir. Değer bakımından özünü sevmekten, saygı duymaktan habersiz yaşayan kişi ya da kişiler, öznesi mahkum bir hayat yaşarlar. Fikirlerinin özgür alanlarda koşturmasına mani olanlar, sözsüz kalmaya mahkumdurlar.

Ağlaması içli ve vicdan kanatan bir ses tonuna sahip olsa da bu acıya kendisi sebep olmuştur. 


İnsan, gerçeklikler karşısına algısını inşa ettiğinde iç dünyasında yıkıntılar başlar. Çünkü algının temeli derinlik ve kalınlık ister. Alanı geniş olan algının işçiliği de bir o kadar duygunun yani değerin göz göre göre yıkılmasına sebep olur. İşte burada insan zaaflarına boyun eğerek, güç karşısında doyumsuzluğa ulaşır.


İnsan güç karşısında kendini teslim etmeye meyilli canlıdır. Gücün kırıntısıyla bile dünyaya meydan okuma içgüdüsü neticesinde kişi, dünyasını algıların yönetimine bırakır. 

Zamanla teslimiyetçiliğin sembol görüntüsü olan bu algıya hayranlık besleyenler, bir zaman sonra büyük sarsıntıyla yıkılır ve duyguları( değerleri ) işlev görmemeye başlar. 

Bunun sonucunda karşımıza irdelenmemiş, sorgulanmamış, öğütülmemiş bir yaşam dinamizmi çıkar. Kişilerin sorguya çekilmemiş ve de öğütülmemiş hayatları, insan kategorisinde en alt tabakaya kadar inişi sürdürecektir. 

Algıya teslim olmak, yaşama ket vurmaktır. 

Eski dönemlerde ki ayaklara vurulan prangalar, suçunu ağırlığını ve insanlık namına değersiz bir yaklaşımda bulunduğuna temsilcilik ederdi. Günümüz de '' prangalar '' ödül gibi sunulsa da aslında tüm insanlığın genel sorunu, herkes tarafından yaşandığından sıradanlaşır ve tüm ağır hitamlar, söylemler anlamsızlaşır. 

Neticede algı dediğimiz kavram, zayıflığa gönül verenlerin sığındığı sıcaklıktır. 


Nesli temsil edenlerin sığındığı bir sıcaklık olan algı, nesilden nesle aktarıldığında yıkıcı bir rol oynayacaktır. Yaşamın düzensizliği ve de kargaşası algılara teslim olmuş insanların '' yetiştirdiği '' tohumlarla ses getirir.

Çevremizin yani sınırlarımızın içerisinde karşılaştığımız yaklaşımlar, söylemler ve buna benzer çıkışlar genelde '' algı '' kavramına yenik düşmüşlerin yansıttığı şeylerdir. Kimse sorguya çekilmiş bir hayatı istemez.

Zira sorguya çekilmiş bir yaşam, içerisinde çok fazla pisliğin gün yüzüne çıkmasına vesile olacaktır. Ve insanlar algıya teslimiyetçilik beslediğinden içlerini eşelemekten kaçınırlar.


Haliyle bu da nefret ve öfke patlamalarına, anlık sinir krizlerine ve de şiddete uzanan bir eylem dizesine dönüşür. Örnek verecek olursam, toplumumuzu bir insan figürü olarak ele aldığımızda en olmasını istemediğimiz her şeyi yansıtır, olmasını istediğimiz şeyleri ise yansıtamaz. Çünkü özündeki eksiklik vardır. Eksikliği gidermenin tek yolu algıya teslim olmamaktır. 

Etiketler: