13 Nisan 2023 Perşembe

İç hanem






- Sanıyorlar ki sessizliğimle mutluyum. Konuşmaya başladığımda bilmiyorlar ki altında kalacaklar. Öyle küçük harflerle konuşmayacağımı biliyorum. Alışkın olmadıkları için susuyorum. Sessizliğimle kalarak kendimi büyütüyorum. İnsanlara inancım kalmadı, güvenim ise hiç kalmadı. İsmi güven olan herkesi öldürmek istiyorum. Bir kelimenin insanda bıraktığı zayiatları görmemek zor olmasa gerek. İnsanların yüzleri... Herkes umutsuz, yarınsız, huzursuz... Herkesin dalı kırılmış, herkesin öfkesinin közü altında kalmış. Kimse ağzını açıp konuşmaya cesaret edemiyor. Konuşmaya başladıklarında zehir saçacaklarını da çok iyi biliyorlar! Değer verilmeyecek, önem sunulmayacak, saygı gösterilmeyecek ne varsa ilah gibi tapılıyor. İnsanı esas alan ne kaldı meydanlarda? 

Dalı kırılmış herkes riyakarlığa aldanıyor, öfkeleri köze dönmüş herkes isimlerini yeni boyanmış duvarlara karalıyor. Herkes bir şekilde fark edilmek isteniyor. 

Bir çocuk avucuna aldığı serçenin tenine değen yumuşak tüylerinin naifliğinden habersiz avucunda eziyor... Bizde eziliyoruz. Tanrı, kuşandığımız kalkanlarımızı eziyor, içimize batan, canımı acıtan demir parçalarının deldiği yarıklardan dünyaya haykırıyoruz. 

Terk edildik. Geçenlerde babamı kaybettim. Ondan önce de hayatta ilk kez bir kızın elini tuttuğum ve aşkın o çıldırtıcı heyecanını yaşadığım kadını kaybettim. Sabah, her gün eve giderken önümü kesen kedinin yolun ortasında patlamış bir halde gördüm.

Hepimiz kaybettiklerimizin hüznü ile yalnız kalmak istediğimizde, değersiz ve saygısızlar tarafından ruhumuzun kurcalandığını fark ediyoruz! Hevessizlerin heveslerimizi recme tabii tuttuklarına tanık oluyoruz.

Biz dedikçe, ben dediler. Ben dedikçe, biz dediler. Başlar akılsız bırakıldı, duygular da öksüz. Bizler de hiç. Yumruğumu sıkıp yerin yüzüne vurduğumdan dünyanın sallanacağını bilsem, parmaklarım kırılana kadar dünyanın canını okurdum. Gücüm yetmezdi. İnsan, gücü yetmeyen her şeyin kahramanı, gücü yettiği her şeyin korkağı olurmuş.

Neyin peşinde koştuysam yakalayamadan bir köşede nefes nefese kaldım. Ölüm, tatlı üflemesini enseme bırakıyordu. Oldu, diyordum. Tam zamanı, diyordum. Sonra Tanrı kolumdan tutarak ayağa kaldırıyordu.

Birilerine anlatsam, deli diyeceklerdi. Tanrı, kolundan tutup niye kaldırsın! 

Bilmezlerdi ki, acizliğin timsali olmama dayanamadığı için yaptığını... Tanrı herkesti. Hepimizi ziyaret ediyor ama bilicine varamıyoruz. Benim için soyut veya somut değildi. Ruhum ne zaman huzurla dolmaya başlıyorsa orası benim için Tanrının yanıydı. 

Uçurumun kenarında haylaz çocukların bitmek bilmez enerjileriyle koşturup dururdum. Bir gün ayağım taşa takıldı, başım uçurumun üzerinde durdu. İnanamadım. Ayağım taşa takıldığında havada süzülmüştüm. Başka bir yerde olsaydı metrelerce sürüklenirdim. O gün yere düştüğüm gibi kaldım. Üzerimde inanılmaz bir ağırlık vardı. Havanın sıcaklığı ise insanı eritecek derecedeydi. Ben ise üşüyordum. Bu kez Azrail bedenime üflüyordu. Tanrı, Azrail'le bir işaret göstermişti. 

Korkma ve kaçma diyordu. Bulunduğun yer yaşamın, kaçtığın yer bedelindi. Değmesin gözlerin kendinden başkalarına. Mistik bir yolculuğun içerisinde çevrenin keyfini sürmen gerekirken, başkalarını yanında isteme.

İnsanların toprağa sözü var, demişti birisi. Sanırım rüyamda bir adam söz etmişti. Varlığını gezegendeki tüm kum taneleri gibi düşün, insana ise bir adet kum taneni ver ve al demişti. Birbirinizi bir kum tanesiyle var olabildiğine inandırın demişti. 

Artık sokağa çıkınca dikkatimi çeken genelde hayvanlar oluyor. Bizim mahalleye yeni üç kedi geldi. Serçelerin sesleri sabahları eskisinden daha çok geliyor. Yem verdiğim serçelerin bazıları ivedi hareketlerde bulunuyorlardı. Bunu anneme söylediğimde, '' yavrularına götürüyor '' demişti. İç hanem fazlalaştıkça insanlar azalıyor...


Etiketler:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa