Karanlıktan yükselen senfonim
Sabahın ilk ışığı sokağa dökülmeden ben çoktan ayaklanmış, ellerimi ceplerime yerleştirmiş, sırtıma vuran ayazın o iç ürperten soğuğundan kaçma adına başımı omuzlarımın arasına alarak, titreyen bacaklarıma aldırış etmeden yürüyüşe çıkmıştım. Yolun köşesine varmama az kalmıştı ki bir kedinin acı sesleriyle irkildim. Başka kedilerin akıbetinden kaçma adına devamlı sağa sola koşturuyordu. Diğer kediler yakaladığında sert pençelerine maruz kalarak yere bir avuç tüy bırakıp kaçmaya devam ediyordu.
Bizlerde böyleyiz aslından. Bizi kedilerden veya diğer canlılardan ayıran tek özellik hiçbir özelliğimizin değerini bilmiyor olmamızdır. Bizlerin değerin özünü hissetmesi için önceliğinde ya da sonrasında acı bir tecrübeye sahip olmuş olmamız gerekiyor. Sıradan bir anda özelliklerimizin değerini bilmemizin olanağı yoktur ve diyelim öğrendik o zaman da tepkilerimiz, imalarımız iyiliğin rotasından çıkmaya başlar. - Bize ait, bizden başka kimsenin tatmayacağı, anlayamayacağı bir duygu durum içinde bıraktığına inanırız. - Haliyle kavgalarımız, hır çıkarmalarımız yerini almak için ellerini ovuşturarak meydana toplanmaya başlar. Bizler duygusal yönelimlerle meydana inerken, kedilerde yaşama adına meydana toplanır ve savaş başlar.
Kedilerin savaşı kısa sürer. Seri ve hızlı yapıları gereği birçok darbeye maruz kalmalarına karşılık birçok darbeden de kurtulur. Biz insanlar seri ve hızlı olmadığımızdan ötürü her darbeye ağır ya da hafif bir şekilde maruz kalırız. Kediler gibi değiliz; dışarıda kalmayı bilmiyoruz. Bir kedinin, birçok kedi tarafından telef edilmesinin mümkünü yoktur; bunu insanlar için diyebilir miyiz? Hayır.
İnsan derinliğinde kaybolmayı bilmediği için, en küçük ses karşısında dikeliyor ve sağa sola temkinli ve tedirgin halde bakıyor. Güçsüzlüğü bu yüzdendir ve yine bu yüzdendir kalabalıklar arasında kendini iyi hissetmesi.
Dalından düşen bir yaprağın süzülüşündeki ahenge kim duygularını bindirip seyahat ettirmez ki?
Süzülen yaprağın yere düşmesini fırsat bilerek ayakları altında kimler ezmez ki?
Güneş binlerce metre yüksekliğindeki dağların sivri uçlarından parlak ışıklarını yer yüzündeki varlıklara dokundurmasına nasıl da içleniyorum. Dokunduğumda sıcaklığını hissettiğim o ışık huzmeleri, derinliğimden yükselen mırıldanmalara adeta can veriyor ve yükselen tınılar daha sıcak, daha duygu yüklü geliyordu. Öncesinde acı serzenişleri andıran sesler artık ılımlı ve cana dokunuyor.
Aydınlığından uzaklaşmak istediğim dünyaya sırt dönerek senfoniyi dinlemeye, karanlığa yürüyorum.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa