Küçük dağın büyük gölgesi
Bir sabah uyandım ve insanların sokaklara döküldüğünü, ağladıklarını ve çocukların yerleri dövdüklerini gördüm. Gruplar halinde bulunan ebeveynler de dizleri üzerine çökmüş ellerini göğe kaldırmış dua ediyorlardı. Bazı duaların o sıcak tınısını duyunca huzura misafir oldum. Sonra bir gürültü koptu. Herkes çil yavrusu gibi dağıldı. Çocuklar bilmedikleri insanlara anne, baba diyerek koşup sarılıyordu. Gözleri kanayan ebeveynler çocuklarının isimlerini haykırıyordu.
Yaşananlara dayanamadım, koşarak aralarına girdim. Çocukların yanlarına gidip isimlerin öğrenmeye çalıştım. Kimse sesimi duymuyordu. Önünde eğildiğim çocukların gözleri bana değmiyordu. Ellerimle üzerimi yokladım. Hissediyordum. Buradaydım ama beni neden görmüyorlardı. Kör mü olmuşlardı? Hayır. Olamazdı. Çocukların gözleri parlamalıydı. İçli ağlamaların arasından fırlayıp insanlardan uzaklaşan çocuğun arkasına düştüm. Seslenmeme karşılık vermiyordu. Acaba çok gürültü vardı da ben mi duymuyordum? Kulak zarlarımda hasar mı oluşmuştu? Bilemem.
Çocuğun arkasından gitmeliydim. Küçük bir dağın tepesine çıktı. Ellerini göğe kaldırdı. Beyaz ışık huzmesi çocuğun küçük bedenini ablukaya aldı. Bir ara dizleri üzerine çöktüğünü gördüm.
Gözleri kanayan bir kadın küçük dağın tepesindeki çocuğunun sesini tanımıştı. Bana çarpmaması için köşeye çekilsem de kadın içimde geçti.
Hissettiklerim ve tanık olduklarım dünyama nasıl bir anlam bırakacaktı, bilinmezdi.
Kadın, çocuk için Tanrıya ulaşmasını sağlayan dağın zirvesine on adımla vardı. Kadın, çocuğuna arkadan sarıldı. Kadın, çocuğun dokunduğun yerlerinden kan akmasını sağlıyordu. Kadın sebebiyet verdiği bu izdiham için ağladıkça, çocuğun gözleri gülüyordu.
Yumruk büyüklüğünde yağmur damlalarından bir tanesi yol üzerinde sırt üstü uzanmış, ellerini havaya kaldırmış bir adamın gövdesine düştü. Adam, gövdesine düşen yağmur damlasının külfetini haykırarak tüm cihana duyurdu. Bedeni ikiye bölünen adam ellerinden destek aldı. Bel altı olmayan adam, ayaklarının ucunda durdu. Canını hissetmeye çalışıyordu. Çocuklardan bir tanesinin anne ve baba bildiği ama normalde tanımadığı insanların arasında gerçek anne ve babasında hissetmediği sıcaklığı tattığına emindim.
İkiye bölünen adam ellerinden destek alarak uzaklaştı. Dizlerini kırarak ve ellerini ileride tutarak ilerleyen kadın arada bir eliyle kanayan gözlerini siliyordu. Yürüdüğün yolda ayağı takıldı, dengesini kaybetti ve yere düştü.
Az önce insanı ikiye bölen yağmur damlası şimdilerden esamisinden eser yoktu. Yağmur yağmıyor, güneş açmıyor, havada leşle beslenen tüm canlılar daireler çiziyordu.
Yere düşen, dengesini kaybeden insan gördüklerinde alçalan canlılar, kadının yalpaladığını ve düştüğünü görünce hızla yere alçaldılar. İnsanı tamamlayan organların ayrı bir yerde olduğuna kanaat getiren canlılar kanat güçlerini kullanarak kadını yerdeki cansız bedenin üzerinden çekmeye çalıştılar. Kadın çığlıklar eşliğinde nereye gittiğini bilmeden ayaklanıp uzaklaştı.
Yarım bedenli adam bir anda meydanda belirdi. Avuçları kan içinde kalan adam, leşçillerin diğer bedenine indirdikleri her pençe ve gaga darbesinde bağırıyordu. Leşçillerin yanına yaklaşmasına az kalmıştı ki omuzuna giren pençeyle sarsıldı. Güçlü canlı adamı kavrayıp havada süzülmesini sağladı. Adamı yükseğe çıkardıktan sonra bıraktı.
Bir araya gelen serçeler bir güç görüntüsü vermek için birlikte havada süzülmeye başladılar. Çocuklar göğün çevresin daireler çizen canlıların yere indiğini gördüklerinde kaçacak yer aramaya başlamışlardı
Serçeler çocuklar için kahraman imajına sahip canlılardı. Serçeler çocuklara güven verme adına girişimlerde bulunarak insan avına çıkmış leşçilleri uzaklaştırıyorlardı. Leşçiller uzaklaştıkları yere kısa zaman sonra tekrar geliyordu. Bu döngü saatlerce sürdü. Yerde yiyecek bir beden olmadığına emin olan leşçiller kanatlanarak semadan uzaklaştılar.
Çocuklar bu süre zarfında tanık olduklarıyla çocukluklarını geride bırakmışlardı. Hepsi birer yetişkin insan erdemine sahip olmuşlardı.
Semayı kaplamaya hazırlanan kara bulutları dağıtmak için takım çalışmasına başlayan serçeler kanatlarını kuvvetli çırpmaya başladılar. Dağılıp sonra geri bütünleşen bulutlar sonunda esintiye direnemediler ve küçük bulutlar halinde birbirlerinden koptular.
Küçük dağın tepesinde annesinin şefkatli sıcaklığıyla eriyen çocuğun ardından güneş semaya yerini aldı. Hayatlarını kaybedenler birer çiçek, yaralı olanlar da birer su damlası oldular. Tanrı bir anlaşma yaparak ebeveynlere, çocukların ruhlarını esir alan ve tanık oldukları korkuların tümünü taşımaları karşılığında çocukların önüne güzellikler sunacağını söyledi. Kabul ettiler.
Çocuklardan birisi yol üzerinde açan çiçeğin önünde durdu, '' güzel görünüyor değil mi? '' dedi. Yaşananlar karşısında gözleri görmeyen ebeveynler, çocuklarının zihninde yer alan görüntüler canlanınca irkildiler. Çocuklar güzelliklerin içinde bulunan daha güzel şeylerden söz ettiklerinde ebeveynlerin yıkılmalarına sebep oluyorlardı.
Bir çocuk az önce ebeveynlerine çiçeği gösteren çocuğun arkasında bulunan ve havada süzülerek duran güzel bir kelebeği işaret etti.
Küçük dağın zirvesinden inip diğer çocukların arasına karışan çocuk, akranlarının tanık olduğu güzellikleri ebeveynlerine göstermelerine şöyle seslendi.
'' Sizlere güzel gelenleri kimselere göstermeyin. Her güzelliğin arkasında çetin bir savaş vardır. Sizler güzelliklere tanık oldukça, çetin savaşın mağdurları sevdikleriniz olur!''
Uyandığım rüyamda geri uykuya dalmak için çocukların vicdanlarına uzandım.
Etiketler: hikaye
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa