20 Aralık 2022 Salı

Çocukluk, insanın kara kutusudur.



Çocuklukta şekil almaya başlayan ancak henüz fark edilmeyen, zamanla yerini dizginleyen, güçlendiren kişilik bireyin hayatta kalmasını sağlayan en dayanaklı kalkan olmakla beraber, ağırlık katandır.

Anlamsız kelimeleri, emeklemeler ve sonunda da paytak adımlar takip ederken iç kısmında yani kişinin öz benliğinde de kalıtımsal olarak yeni anlamlar, eylemler ve olgular yer edinmeye başlar. Bunlar şimdilik sözsel olsa da ileride büyüyüp kendinin farkına vardığında naif ve şeffaf soyutlukları arketipe çevirecektir. Hemen olmayacağı gibi kolay da şekil almayacaktır ve bireyi müthiş yorgun düşürecektir; şahsen kendine ulaşmak isteyenler içindir bu söylemlerim. Merakın önüne uğraş ve azim getirilmezse bireyin kendine ulaşması pek mümkün değildir.

Bireyin – ben kendimi bulmak istiyorum – demesiyle olacak iş değildir. Önceliği dışsal olaylara bakış açısıyla iniltilidir. Dışarıda yaşananlardan kendine pay çıkartarak içsel süzgecinden geçirip kendine saydam görüntüler sunabiliyorsa yolun başında olduğunu söyleyebilirim.

İnsanın kara kutusu çocukluğudur.


Annenin gölgesine gereksinim duyan çocuklar zayıf iradeli veya buna benzer aşağılayıcı sözcüklerle tanımlanmamalıdır. Zira her anne çocuğunun kendisine bağlı kalmasını ister ki doğası gereği her evlat öncelikle anneye bağlıdır. Bu bağın kopmasının ihtimali yoktur. Hırs, öfke ve nefret bağın kopması için güç uygulasa da bir yerlerde anneye bağlılık vardır. Annenin iç dünyasından hayata çıkan birinin annesinden kopması mümkün olabilir?

Güçlü bir örnek verelim. Doğumdan sonra terkedilen bir insanı ele alalım. Bu insanın yıllar sonra annesinden haber aldığını düşünelim ve bu kişinin annesiyle karşılaşmak istemediğini farz edelim. Anne orada, kişi ise ne onu görmek ne de tanımak istiyor. Her şey buraya kadar güzel. Peki, bağ? Üzerindeki kalın kabukları nasıl da parçalayacaktır. Kişi bağı öfke ve nefretle durdurmaya çalışsa da neye faydadır, söylerim? Söz geçiremediği ve dizginleyemediği için kaç gece göğsüne yumruklar vuracaktır? Karşısında durulmaz… Varlığını unuttuğunuz, silüetinden bile habersiz olduğunuz bir şeyin sadece ‘’ ANNE ‘’ diye adı geçiyor…

Annenin güçlü durması, çocuğunda güçlü durmasına vesile olacaktır. Burada biz erkeklere düşen pay sadece ‘’ güçtür. ‘’ İnanın ötesi yoktur. Anne ile evlat arasına sadece baba figürü girebilir fakat o ada kısa rollerle. Evlat ile anne arasındaki derin bağlara babalar erişemez. Erişmeye kalkıştığında çocuğuna ya da eşine bir yanını döndürür yani dünyasındaki dört mevsiminin birini karanlığa bulayarak onlardan birisine göstermez. O yüzdendir ki kız çocukları genelde babalarından kopuk yaşarlar. 


Baba kız ilişkilerine tanık olduklarında işlerinin geçmesi bundandır. Oradaki baba, kız ve anne arasındaki bağa düğüm olmamıştır. Bu örneği anne ve oğlan olarak da değiştirebiliriz. Az önceki örneği erkekler için veremeyiz. Çünkü kadın, erkekle baba arasındaki bağa karışmaz, irdelemez. Meselesi evladı olan bir annenin kiminle bağ kurduğunu önemsemez, kendi bağının temelini sağlamlaştırır. Erkeklerin anne veya baba arasında bir seçim yaptıklarında genelde annelerini seçtiklerini de göz önüne getirdiğimizde bunun da babayı rakip görmeleridir. Bu derinliği babalar anlayamaz...

 


Etiketler:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa