Çocukluk, insanın kara kutusudur.
Çocuklukta
şekil almaya başlayan ancak henüz fark edilmeyen, zamanla yerini dizginleyen,
güçlendiren kişilik bireyin hayatta kalmasını sağlayan en
dayanaklı kalkan olmakla beraber, ağırlık katandır.
Anlamsız
kelimeleri, emeklemeler ve sonunda da paytak adımlar takip ederken iç kısmında
yani kişinin öz benliğinde de kalıtımsal olarak yeni anlamlar, eylemler ve olgular
yer edinmeye başlar. Bunlar şimdilik sözsel olsa da ileride büyüyüp kendinin
farkına vardığında naif ve şeffaf soyutlukları arketipe çevirecektir. Hemen
olmayacağı gibi kolay da şekil almayacaktır ve bireyi müthiş yorgun
düşürecektir; şahsen kendine ulaşmak isteyenler içindir bu söylemlerim. Merakın
önüne uğraş ve azim getirilmezse bireyin kendine ulaşması pek mümkün değildir.
Bireyin –
ben kendimi bulmak istiyorum – demesiyle olacak iş değildir. Önceliği dışsal
olaylara bakış açısıyla iniltilidir. Dışarıda yaşananlardan kendine pay
çıkartarak içsel süzgecinden geçirip kendine saydam görüntüler sunabiliyorsa
yolun başında olduğunu söyleyebilirim.
İnsanın kara kutusu çocukluğudur.
Annenin gölgesine gereksinim duyan çocuklar zayıf iradeli veya buna benzer
aşağılayıcı sözcüklerle tanımlanmamalıdır. Zira her anne çocuğunun kendisine
bağlı kalmasını ister ki doğası gereği her evlat öncelikle anneye bağlıdır. Bu
bağın kopmasının ihtimali yoktur. Hırs, öfke ve nefret bağın kopması için güç
uygulasa da bir yerlerde anneye bağlılık vardır. Annenin iç dünyasından hayata
çıkan birinin annesinden kopması mümkün olabilir?
Güçlü bir örnek verelim. Doğumdan sonra terkedilen bir insanı ele alalım. Bu
insanın yıllar sonra annesinden haber aldığını düşünelim ve bu kişinin
annesiyle karşılaşmak istemediğini farz edelim. Anne orada, kişi ise ne onu
görmek ne de tanımak istiyor. Her şey buraya kadar güzel. Peki, bağ? Üzerindeki
kalın kabukları nasıl da parçalayacaktır. Kişi bağı öfke ve nefretle durdurmaya
çalışsa da neye faydadır, söylerim? Söz geçiremediği ve dizginleyemediği için
kaç gece göğsüne yumruklar vuracaktır? Karşısında durulmaz… Varlığını
unuttuğunuz, silüetinden bile habersiz olduğunuz bir şeyin sadece ‘’ ANNE ‘’
diye adı geçiyor…
Annenin güçlü durması, çocuğunda güçlü durmasına vesile olacaktır. Burada biz erkeklere düşen pay sadece ‘’ güçtür. ‘’ İnanın ötesi yoktur. Anne ile evlat arasına sadece baba figürü girebilir fakat o ada kısa rollerle. Evlat ile anne arasındaki derin bağlara babalar erişemez. Erişmeye kalkıştığında çocuğuna ya da eşine bir yanını döndürür yani dünyasındaki dört mevsiminin birini karanlığa bulayarak onlardan birisine göstermez. O yüzdendir ki kız çocukları genelde babalarından kopuk yaşarlar.
Baba kız ilişkilerine tanık olduklarında işlerinin
geçmesi bundandır. Oradaki baba, kız ve anne arasındaki bağa düğüm olmamıştır.
Bu örneği anne ve oğlan olarak da değiştirebiliriz. Az önceki örneği erkekler
için veremeyiz. Çünkü kadın, erkekle baba arasındaki bağa karışmaz, irdelemez.
Meselesi evladı olan bir annenin kiminle bağ kurduğunu önemsemez, kendi bağının
temelini sağlamlaştırır. Erkeklerin anne veya baba arasında bir seçim
yaptıklarında genelde annelerini seçtiklerini de göz önüne getirdiğimizde bunun
da babayı rakip görmeleridir. Bu derinliği babalar anlayamaz...
Etiketler: psikoloji
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa