29 Nisan 2024 Pazartesi

Çorak coğrafyanın çiçekleri



buradan bakınca yolun uzunluğu bir nebze içimizi sevince uğratsa da hayatın içine girdiğimizde zaman ışık hızı misalinde ilerliyor ve bizleri olabildiğince geride bırakıyor. Bir gün şöyle bir geçmiş dönemi hatırlatacak eşyayla, olayla veya düşünceyle karşılaştığımızda arkasından bıraktığı esintiyle zamana aramaya koyuluruz. Zamanın sırtına ne çok anılar bırakmışız. Gerçi anlamsız ve içi boş geçen günleri de yük sayarsak nasıl da kendimizi ihmal ettiğimizi anlamış olur muyuz?

365 günün 20-30 hadi olmadı 50 gününe anılar biriktiriyor geri kalan günleri hayatın sıradan ve olağan şeyleriyle meşgul oluyoruz. Bugün, diğer günden farksız geçiyor. Arada küçük değişiklikler olsa da kalıcı bir etki uyandırmadığından dolayı aklımızda fazla kalmamaktadır. 


Küçük mutluluklar da tadılması gereken büyük mutluluklara nazaran daha hissiyatlı ve sıcaktır. Küçük mutluluk, büyük mutlulukların arasında bulunurlar ve fark edilmesi zordur. Çünkü rol model olmalarında üzerlerine yoktur. Küçükler, büyüklerin alanından bir parçayı alıp bunu büyük bir his gibi yüreğinize serpebilirler. 


Mesele büyük parçaları küçük olacak şekilde bölüştürmek değildir; mutlulukları küçük halde tüketmektir.


Büyük mutluluklara bağımlı olunduğunda pek memnun olmayacak hal içinde oluruz. Bu da küçük mutlulukları görmezden gelmeye ve hatta ayak altında ezmeye kadar götürebiliriz. Neticede büyük isteklerin savaşı yıkımlarla sonuçlanır.


Küçük mutluluklar hisle mümkündür. Bir damlalık mutluluktan alacağınız besin güçlü ve iradeli bir hale dönüşmenizi sağlayabilir; büyük mutluluğa ihtiyaç duyanların beklentileri geniş olur ve tatları pek yoktur. 

Büyük mutluluklar, mutluluk hissine bürünmezler. Dip ya da sıfır noktasında bile küçük mutlulukla yetinmek büyük meziyettir. Alt tabakadan merdivenleri çıkarak üst basamaklara ulaşsalar bile mutluluklar büyümez; aksine daha da küçülür ve hissettikleri değer göğüslerine, dillerine ve gözlerine sığmaz. 


Göğüslerinde çarpıntılar, dillerinde kelimeler, gözlerinde yaşlar büyür. 


Çorak bir coğrafyaya ekilmiş mutluluk çiçeklerinin az sayıda bulunmalarına rağmen hayatta olduklarını düşünelim. Aynı şekilde bünyeye fazla gelen mutluluğun küçük parçalara ayrıştırılıp coğrafyaya ekildiğini gözler önüne getirelim. İşte bizler küçük mutlulukların bahçesindeki bahçıvanlarız. Hem ekiyor, hem büyütüyor hem de kokluyoruz. Biz tadıyor, biz yaşıyoruz ve beraber büyüyoruz.


Bunun tam tersi olduğunda hiyerarşilerde kopukluklar meydana gelir. Küçük mutlulukların büyütülmesi canı beslerken, büyük mutluluklar cana yük olur ve beklentileri yüksek olduğundan ayakları yere değmez. Bu da ruhu, kalbi aldatmaya girer. 

Ayakları yere değen mutluluklar gerçek, ayakları yerden kesen mutluluklar ise hayalidir.



Hayatın hayalsiz yaşanamayacağı gibi gerçeklikten uzak kalamayacağı da kesindir.

Etiketler:

26 Nisan 2024 Cuma

Heybemizdir bizi taşıyan








Düşünceler insanın temelini oluşturur. Hangi düşünce ne kadar zuhur ederse kişinin hayatında o kadar sağlamdır. Tabii bu düşünceler kötülüğü de temsil edebilir. Kötülükte haliyle bir mertebedir. Ancak insan doğrunun ve yanlışın karşısında bir seçim yapmak zorundadır. Denilebilir ki bu seçimde kim kötülüğü seçmek ister? 

Seçimler çoğunluğun değil azınlığın tarafında daha güçlü bir duruş sergiler. Şöyle ki doğruyu seçenler, doğrunun etraflarında dolaştığını bilirler. Doğruluğun sebebiyet verdiği öz inanç veya sağlıklı düşünceler akıllarından ve ruhlarından çıkıp yanlarında bulunur. İnsan çocuklar gibi şen ve masumlardır. İnsan bu masumluktan ötürü gafil avlanır.

Yanlışın seçeneğine yönelenler az olsa da netice itibariyle güçlü olmak zorunda olduklarını bilirler. Çünkü temeli pek güçlü değildir ve bunun içinde tüm güçlerini birleştirip istekli ve dirençli duracaklardır. Haliyle yanlışın tarafında olanlar, doğru karşısında zayıf düşeceklerini bildiklerinden ötürü; tüm yolların aşıldığında azametler sunacağını bilirler. Yollara iz bırakırlar.

Bu olaya şöyle bakabiliriz; doğrulukların çok olmasına karşılık yaşadığımız evrende yanlışlar da bir o kadar çoktur. Doğruluğun peşinden gidenlerin fazlalığı bizleri cezbetse de yanlışların arkasındakilerin de azımsanmayacak kadar çok olduğu görülür. Bir yanlışın duruşu arkasındakilerden kaynaklı değildir. Yanlışların arkasında kimse bulunmaz sadece sesleri duyulur. Fakat doğru için bu söylenmez; doğrunun peşinden gidenler ruhsal ve bedenen oradalardır. 

Yanlışta bu mümkün değildir. Yanlışın savunucuları nabız yoklamak için önce '' yanlışa '' ses olurlar. Doğrunun savunucuları karşılarında zuhur edince hemen yollarını değiştirirler ya da farklı bir yapıya bürünerek yanlış algılarını kısa süreliğine doğruluğa çevirirler. 

Öyle ki yanlışın ardındaki sesler ruhu ve bedeni görünmedikleri için müthiş bir riyakarlık sergileyebilirler. Öyle olmasa bugün pisliğe bulanmış düşünceler bu denli ayyuka çıkmazdı. 

Doğruluğu kendilerine yol ve ilke edinenler en nihayetinde güçlü bir yapıya,  doğruluğa kuvvet verseler de yanlışın küçük bir kıvılcımı doğru algısında sarsıntılara sebebiyet verebilir. Bunun sebebi de doğruluğun '' doğru '' bilgisine fazla kapılmaktan kaynaklıdır. Doğrudur mantığına sığınarak doğruluğu arkalarında bırakırlar ve başka yollara doğru yol alırlar. Ruhları doğruluğun ardında olsa da bedenleri terki diyar eyleyerek beşeriyetine ulaşmak isteyecektir.

yanlışın doğumu milyonlarca tohumla gün yüzüne çıkar, doğrunun doğumu da aydınlıklar saçar. 


 Bunu da şöyle açıklamak isterim;

yanlışın savunucuları fazla değildir o yüzden ilahi sistemin yürürlüğünde yaşam merkezine milyonlarca tohum serpilir. Savunucuların az olmasından ötürüdür ki milyonlarca tohum bir yerden sonra toprakta tutunamamaya başlar. Bir şeylerin çokluğu o şeylerin bereketinde kırılmaya sebebiyet verebilir. Azınlığın, milyonlara yetişmesinin mümkünü yoktur.


Peki yanlış neyin milyonlarca doğumunu yapar? Aynı düşüncelerin ve peşinden sürüklendikleri duygu durumların. 


doğrunun aydınlığına mazhar olmayı bekleyenler karşılarında kendilerini bekleyen külfetin şeceresini görmezler. Çünkü gözleri doğruluğun mutlaklığına bağlanmıştır. Ardında bekleyen görevleri heybelerine doldurmayı pek düşünmezler. İnsanlar doğruluğun '' güçlü '' yanlarının yanlış karşısında galip geleceğine inanırlar. 


Oysa işler öyle değildir; her duygu içinde bir mücadeleci kitle taşımak zorundadır. Kalabalıklar isyanların ve kaosların doğumuna gebedirler. Anlık bir kıvılcım tüm birliği yerle yeksan edebilir. 


Sözünü ettiğim doğruluk ve yanlış sözcüklerini birer anlam olarak görmeyiniz. Hayatın her alanında zıtlıklar yaşamımızın içindedirler. Burada bildiğimiz ya da öğrendiğimiz şeyler merak ve çaba sarf ettiğimiz müddetçe bizde kalırlar. Niyetimizi öteye taşımak için saf ve masum yaklaşımlarla kucakladığımız da her şey o denli güzelliğe dönecektir ki bunu da doğruluğun anlamına erdiğimizde hissedebiliriz.


Yanlışı insana, doğaya, evrene ve de yaşama istenilmeyen şekilde yansıyanlar olarak görebilirsiniz. Burada da isyan etmenin, karşısında dikilip düşman kesilmenin bir manası yoktur. Benimsemek istediğiniz, anlam kazanmasına yardımcı olmayı seçtiğiniz ve size ışık sunacağına inandığınız şeylerin üzerine gitmeyi kendinize bir yol bilmeniz gerekir. 


Yanlışın itibarsız ve de değersiz algısına da kapılmamak gerekir. Sözünü ettiğim gibi bunlar birer yansımadır. 


Bizler heybemize koyduklarımız kadar insanızdır. 


 


  




Etiketler: ,

25 Nisan 2024 Perşembe

Sevginin dili mutluluktur




                                                               Fotoğrafın alındığı profil




Parmaklarımın ucuna basarak ilerlediğim yolun bir nefeslik dinlenmeye yerine vardığımda, göğün semasında bulutlar güneşin huzmelerine sarılmış vaziyette dağın yamaçlarına seriliyordu. Günün gecesi veya gündüzü yoktu; evren aydınlığın görkemiyle birlikte gecenin ihtişamını aynı sahnede gösteriyordu. Yıldızların tozları yağmur misali okyanusların üzerine düşüyordu. Yıldız tozlarının yağmuruna yakalanan balıklar okyanusların üst ince tabakasını yırtarak sevinçlerini sunuyordu.

Ayaklarımızın üzerinde durduğumuz sürece ödüller kazandığımız bu yaşam içerisinde ne hikmetse kötü bir düşüncenin esiri olduğumuz an, tüm işlerimizde sekmeler ve aksilikler meydana gelir. Sevgi, insanın erişebileceği en üstün mertebedir. Sevginin zerresi bile bir insanın hayata sıkıca tutunmasına vesile olurken bundan mahrum kalanlar göğün görkemlerini kasvet olarak görürler. Gözlerinin önünde sevgiye dair en ufak bir kıvılcım yoktur. İnsan, ruhsal olarak zenginliğini yalnızlığına borçludur. 

İnsanların arasına karışmak bir nevi sosyal statüyü arşa çıkarsa da neticede hepimiz yalnız doğduk ve yalnız öleceğiz. Bu bakımdan her insan bir nefeslik ömrünün tamamını karmaşaya, kalabalığa yöneltmemelidir. İnsan benliği kendisiyle barışık kaldığı müddetçe güçlü ve iradelidir. 

Yüzyıllardır yalanların arasında gerçekliği aramaya koyulmuş duruyoruz. Gerçeklikler ise hep önümüzde olmasına rağmen ne diyedir bu bitmek bilmez arayışlarımız? Madem önümüzdeler bu arayışımız niyedir? 

Arayışlarımız '' kendimize '' bilmemiz için olabilir mi? 

Az sonra parmaklarımın ucuna basıp tekrar yola koyulacağım. Bu yolda yalnız değilim. Kendime adadığım, armağan ettiğim o sıcak kelimelerde benimle olacaktır. 

Sabah uyandığımız, akşam geri uyuduğumuz bir döngünün içerisinde '' kendimizi '' bulmak istemeyişimiz nedendir? Telaş, korku, yorgunluk mudur kendimizden uzak kalmalarımız? 

Gülüşlerine feda ettiğiniz o güzelliklerin bir gün solacağını bilmek ne acıdır? Ellerinin yumuşaklığına başını yaslayıp cenneti andığınız o ellerin bir gün kırışacağını bilmek ne üzücüdür? Sırtınızı duvarlara yaslayıp kendinizi güçlü gösterme çabalarınız peki? Denizin hırçın dalgaları kıyıya sürüklemesindeki mana nedir? Kim bilir belki de deniz, sırtına yük olan akıntıyı uslandırmak için kıyıya sürüklüyordur... 


2 3 hafta önce bir rüya görmüştüm. Bu rüyada şöyle bir sözü karşımdaki birisine söylemiştim.

'' Sevginin dili mutluluktur. '' 

Gördüğüm rüya ise çok enteresandı. Rüyada kendimi dışarıdan görüyordum. Sözün söylenmesinden önce çevremdeki görüntüyü şöyle anlatmak isterim.

Yüksekçe bir yerin tepesinde insanlar bir aradaydı. Aşağı tarafa baktığımda her taraf yemyeşildi ve müthiş bir görüntüler vardı. Evrenin tüm yaratımları gözlerimin önündeydi. Gözlerimi arkadaki güzelliklerden alamıyordum. Sonra bir anda bedenime bütün oldum ve yukarıdaki sözü söyledim ve uyandım. 


Hayatta böyle değil midir? Bir yanımızda keşfedilmeyi ve görüntülenmeyi bekleyen güzellikler bizleri beklerken, bizler daha çok telaşın ve kargaşanın peşine sürüklenmiş ilerliyoruz. Kendi cennetimizi adeta kuraklaşan bir ovaya çevirmiş gibiyiz. Sevginin tek bir damlası kuraklaşmış ovaları adeta  yeşilliğe, güzelliklere ve ihtişamlara çevirebilir. Her şey sınırlarımızı keşfetmekte saklıdır. 

Dünyevi şeylerin peşinde koşmayı sürdürdüğümüz sürece beslenmeyi bekleyen topraklarımızı kuraklaşmasına yardımcı oluyoruz. Bir gün adeta buhran yaşarken iç alemimin meydanına doğru yolculuğa çıktım ve meydana vardığımda vardığımda ellerimi iki yana açtım ve diledim..



Etiketler:

22 Nisan 2024 Pazartesi

Ruhunuzu köhneye teslim etmeyin


                                                                 Fotoğrafın alındığı profil

     Hayat, her şeyin olacağına varması için zamanla yolculuk gerçekleştirir. Bizler zaman ve hayat arasına sıkıştırılmış canlılarız. Yolun doğruluğuna ulaşmak için türlü izlere tanık oluyoruz fakat ileri atacak adımın kuvvetini kendimizde bulamıyoruz. 
Bizden önce o yolları arşınlayanların bıraktığı izlerin derinliği gözlerimize çarptığında yere mıhlanıyoruz. Bazı kimseler prangaları arkalarından sürükleyerek ileriye atılırlar. Belirli mesafeden sonra derin izlerin üzerine basarak kah bedenleri yarıya kadar batıyor kah bir karış kadar yerin içine giriyorlar. 

Bu engebeli yolun girdabından kurtuldukları an patika yol açmaya başlarlar. Cesaret gösterenler ayaklarına bağlanmış prangaları engellerin arasında bırakmışlardır. 

Sıra sende, bende, bizde. Sıra hepimizde. Hayatı ve zamanı karşılarına alarak mücadeleye girenler en nihayetinde galibiyete ererek yollarına yeni serüvenlerin girmesini sağlayacaklar. Yerinde bırakılmış, bir atım atmaktan adeta aciz bir bedene bürünmüşler ne üzücüdür ki bu yolların düşkünleridirler. Yüzlerinde nurdan eser kalmadığı gibi vicdanları çürümüştür.

Karşınıza çıkan, hayatınıza giren, hayatınızdan çıkanların hepsi sizsinizdir. Gidenler fazlalıklarınızı alır, gelenler eksikliklerinizi doldurur.

Geleniniz ya da gideniniz yoksa en güzelidir; dağıtan tarafsınızdır. Sevgiyi, saygıyı, huzuru, dinginliği... 

Yerinden kalkmayıp her şeyi oluruna bıraktığınızda ilahi sisteminizin bozulmasına neden olursunuz. Ayaklanıp ilerlemelisiniz. Eksikliklerinizi, fazlalıklarınızı bilmelisiniz, görmelisiniz. 

Bize derin görünen o yolların bekçileri olmak yerine ilerlemeli ve derinliklerinde boğulmalı sonra kurtulup sizi bekleyen serüvenleri kucaklamalısınız. Her serüven ruha iyi gelecek diye bir kesinlik yoktur. Zorlukta bir serüvendir fakat zorluğun ağırlığı daha baskın olduğundan dolayı yaşadığınıza '' serüven '' demezsiniz. Mücadeleci serüvenler daha kalıcı ruhsal huzur sağlayacaktır. Nihayetinde baskın meselelerin arkasından sevgi filizlenebilir... 

Bizler yaşayıp, yaşadıklarımızdan dersler çıkartıp bunlarla yol bulmaya çalışan aciz kullarız. 



Etiketler: ,