4 Kasım 2024 Pazartesi

Yolcu

                                                                      Fotoğrafın alındığı profil


                                                      
Birisinin;
'' Gökyüzünde beliren bulutların aldığı şekiller yeryüzünde bulunup sonrasında yok olanları gösteriyor'' dediğini hatırlıyorum. Ne güzel bir düşünceydi. Gördüğümüz, görmediğimiz her şeyin zamanla yok olduğu yerin sahnesinde büyük resimler halinde sunulmasına karşılık birçoğumuz habersiziz. Başımıza ağır gelen dünyevi şeylerden ötürü kaldırıp şöyle göğe bakamıyoruz. Hayatı değerli ve önemli gösterecek görselleri yakalayamıyoruz.

Gece çökünce de ihtişamı daha bir alımlı olan gökyüzü bu sefer bizlere beyaz noktalardan oluşan rahatlatıcı gerçeklik sunuyor. Bir yıldızın göğün üzerinde dans etmesinden, parlayıp sönmesinden, bulunduğu yerlerden dolayı çevresinde kendisi gibi olan yıldızların oluşturduğu derin görsellerden... ne anlamlar çıkartılır...

Bir de ay var ki gözlere cila sürmektedir. Gündüzün aydınlık rolüne nazire yaparcasına gecenin karanlığını aydınlığıyla sarar. Beyaz ışıklar halinde şayet varsa gökyüzünde kırılgan bulutlar değmeyin sunacağı görsele. Bulutların açıklıklarından denize dökülen huzmeleriyle denizin üzerine müthiş bir alan inşa ederler. Tüm aşkların büyüleneceği bu sahnede yer almak için denizin üzerinde koşma isteğini Allah'a ulaştırmak isteyenler gönüllerini açarak saf ve çılgın aşklarının çocuksu hallerini koşuştururlar. Her gönül birisine bağlandığında çocuklaşır fakat çocuk kalmaz fakat bu gökyüzünün sunduklarıyla sınırlı değildir. Gökyüzüne hayranlık besleyen her yürek çocuk kalır... Gökyüzüdür bebek halimize gülümseyişler ikram eden...

Denizin hırçınlaşan dalgalarını dindirmek için sahillere dizilmiş kayaların en yükseğine oturduğunu ve denizin tatlı tınısının kayalara dokunduğunu dinlemeye başlayalım. 

Mutluluk bizdedir. Asırlardır yeryüzünde kurumadan duran nehir ya da göl gibidir. Nehrin sinesinde canlar yaşarlar ve tabiatın ahenginden çıkmazlar. Gölü zehirlemek kolaydır; bir umutsuzluk, bir şüphe, bir kararsızlık gölün yüzeyinde küçük siyah noktalar halinde belirir. Bu noktalar büyüyüp gölün içindeki mutlulukları karanlığıyla örttüğünde, zehirlenmeye başlarız. Sevmemeye, tat almamaya ve de uzaklaşmaya başlarız. Terzi kendi söküğünü dikemez derler, insanda sebebiyet verdiği karanlığı aydınlığa çevirmekte zorluk yaşar. Bu da içimizi sarar mutluluk canlarını kaçmaya, korkmaya sürükleyecektir. Yüzeyi karanlık gölün tabasını kırıp yüzünü gösteren bir canlı, '' biz buradayız, bizi terk etme '' dese de biz onu, son bir çırpınışla kendisini göstermeye çalıştı, deriz. Sonra da bir daha göremeyeceğimizi düşünür ve sergilenen o gösteriyi anlamlar deryasına götürmeyiz. Yorulmuşuzdur. Gönül bilemez zehirlediği nehrin içindeki mutlulukların '' burada olduklarını '' anlamalarını. İnsan sebep olduğu şeylerin enkazından çıkmayı pek başaramaz.... Oysa mutluluklar bunu başarmıştır. - İnanıp, sabredecek - sadece. İşte bu zor gelir. Anlık gerçekleşen bir olayla kararan tabakayı, tüm kuvvetiyle yıkamayan, aşamayan bir gönül çocuksu isteklerini rafa kaldırıp yola koyulup içinden yolcu olurlar...

Sonra kelebek gibi başka gönüllerin nehirlerine konmak için çiçek ararız ve görürüz ki her çiçek dolu, nehirlerin her yerinden neşeli canlar suyun yüzeyini dalgalandırıyorlar... 

Hüzünde, acıda bir mutluluktur. 

Gökyüzü ve yeryüzü hüzünle acıyı resmeder. İnsanlar da mutluluğu. 

Gökyüzü özlemle canımıza ve gözlerimize dokunur. Tadını verir, damağımızda kalır. Ne zaman gökyüzüne baksak kucaklamak isteriz; bazen de ağlamayı isteriz. Gökyüzü koca bir film sahnesi gibidir. İçinde hüzün bölümleri bulunur. Bir dua ile gökyüzünüze ulaşan istekler gerçekleşmese de gerçeklikten daha gerçek sıcaklıkla içimize dalmaya başlar. Hüzün orada kendisine yer edinmeye başlar. Hüzün gerçektir, insanın tabiatındaki nehri arındırır. 

Sancılı bir kavganın içerisine girmeye başladığında insan tabakası siyaha çalınmış nehrin yüzeyinde nehrin rengini almaya başladığını görecektir. Bunun için insanın kendisinden uzaklaşmaması gerekir. Bizim onarmadığımız her yanımıza onarılması zor molozlar dökülür. Gönlü yine gönül sahibinden başkası temizleyemez. Ne zaman birilerine gittik ve eksik yanımızı onlarla tamamladık; işte orada gerçeklikten eser kalmaz. Bizim olan, bizimle hayat bulan artık başkalarına hayat olurken bize karanlık yanını gösterecektir. Çünkü, özü biz olanı kendimizde değil başkasında onarmaya çalışırsak ne olur? Parçamız biz olmaz, iz olup başkasına can olur. Mutluluğun eksilmiştir... 

Kayanın üzerinde dururken yanıma bir kedi geldi. Kendisini sevdirdi, birkaç pati darbesinden sonra yoluna gitti. İşte bu bile bir işaretti. 
Kendinin olanı başkalarına sırf eksik yanlarını kurtarmak için sunduğunda gönlüne darbeler atmış olursun. Tırnağını geçiren kedi misali. Bu tatlı darbe önce bir acı verir ardından geçer. Fakat bu gönülde geçmez; darbeyle açılan yerden içeriye zehir akmaya başlar.

(...)


Etiketler: , ,

18 Ekim 2024 Cuma

insanın ürpermesi bu yüzdendir...





                                                        Fotoğrafın alındığı profil



güne uyandım,
güneş gökyüzünde,
kahırlar gönüllerde,
saatlik dilime sıkışmış haberler
günümüzü mahvedecek
şeylerden söz edecekler
savaşlar,
cinayetler
intiharlar

ölenler öldüğüyle kalacak,
sağ kalanlar,
ölüm yolları arayacaklar

bir şükrün içinde saklıdır hayatın reçetesi
bilsek de zor gelir yüreğimize merhem çalınması

engeli olmayan yollar, hedeflerdir
sığ düşünceye hapsolmuş hayaller
uzun yollardan korkarlar
bir köşeye sinmek gibidir, hayattan ürkmek. 

beni benden başka kim anlayabilir,
ne diyedir o vakit başkalarına hizmet etmeler
gönül okşayan bir kelimenin müptelası olmak niyedir
 insanlık onurunun ağırlığını hafifletmenin kazanımı nedir


coğrafyalar talan edilir,
gönüller tarumar edilir,
yarınlar hayalsiz bırakılır,
bugünler cehenneme komşu edilir
dünler özlemden uzaklaştırılır

kimdir, bizi bizden öteye götüren(ler)? 

Adın sanı bilinmeyenler,
zaman geçmeden adına sanına neden anlamlar verilir?
ben, benden öteye gidemezken,
onlar için yol kat etmem niyedir? 
 
Karanlığa bulanmış ışığımızı,
karanlığın içerisinde rol alan
kötülüklere gönül bağlayarak aramak nedendir? 

kim mutlu edebilir beni benden başka
beri gel ben, beri gel.

insanlığın tek dili sevgidir,
mutluluk, sevginin nefesidir
aşk ise Yaradan ile aradaki manadır

Sevgi, aşkın huzurudur
huzur ne zaman aşka döner,
o zaman başımızı göğe kaldırırız,

bazen de aynada kendimize bakarız
biliriz ki oradadır, benden gayri bana sır olan ben.

çözülmesi güçtür,
anlamı ağırdır; omuzlar taşıyamaz, sırtlar külfetin altından kalkamaz
ancak yaralı da olsa ayaklanır can,
bilir,
bilinmezliği taşıdığını...
anlam arayışına girdiğinde can,
canan olur tüm acılara, hüzünlere...

nerededir diye sokaklara sapma
bulurum diye arı misali her insanın ziyaretçisi olma

insan,
olunmaz, kalınır...

İnsan hüzünle ve acıyla yola çıktığında,
tüm yollar önüne açılır.
engeller kendiliğinden çözülür...

insan, öz manasına ulaşmıştır...

manalar acılarda gizlidir,
hüzünlerde saklıdır
bir hazinedir insan,
çözebilen,
öze ulaşır
sıcaklığı hisseder...
maneviyat ayyuka çıkar,
maddeler ayaklar altında kalır.

değerler soyunur ve ham kalır.
insanın özünde saklıdır ham değerler.

kılıflar, 
duygulara giydirilir
o yüzdendir hiçbir duyguyu tam manasıyla yaşayamamamız

duygular saklanmaz;
ne vakit insan, duygularını örtüler 
o an, 
duygular hasrete sarılır ve sıcaklıklarını soğuklukla değiştirirler
anlamalıyız ki insanın ürpermesi bu yüzdendir...

















Etiketler: , , , ,

11 Ekim 2024 Cuma

küçük bir damlanın hüznü hepimizi boğuyor...

Ana rahminden dünyaya düştüğünde önce bir ağladı
sonra temizlendi,
gözleri açıldı
annesinin kokusuna alıştı

anne gözünde sakınmaya
baba canından öte görmeye başladı

Minik hali sevdiklerinin yüreğine aşılandı
damla damla büyüyen gülümsemesi
bir okyanus oldu

canına hüzün çöktüğünde,
bir küçük canın,
büyük okyanusuna daldılar
hüzünleri, küçük narin dokunuşların arasında kayboldu
ne zaman yanına varsalar bu küçük okyanusun
arayışlara girmediler,

büyük mutlulukların anlamları da büyüktür,
nedir bu el kadar mutluluğu büyük gösterenler?
kaşlarını çatsa,
iç alemimizde tatlı ayaklanmalar olur
ağlasa,
yerli yersiz dünyaya meydan okuyasımız gelir
gülümsese,
bilinen mutlulukların tanımı, sadece o anda gizli 
olduğunu anlarız

sonra büyür ve saçılır
toprağa ekilmiş tohum
gün geçtikçe dalları açıldı
ve filizlenmeye akabinde büyümeye başladı

toprağa alanını belli etmek için kökler saldı
kokular saçmaya başladı
yeşil ve kahverenginin tanımı oldu

sonra
çürük bir dal,
insanın eline geçti,
büyüyen filizlere vurdu

bizimki kan ağladı,
dalında henüz küçük yaprak olmanın
o ihtirasını yaşayamadan
ya koptu, ya kırıldı.

insanın sesleri küfürlerle karışık yankılanıyordu
kimdi bu, gaddarlığı resmeden canlı?

Elinde tuttuğu dalı sağa sola savurarak
ne yapmaya çalışıyordu?
Hüznün ve acının ağırlığına dayanamadığından mı yapıyordu?
Sanmam.
Öfkenin ve nefretinin hazzıyla mı ortaya çıkmıştı bu davranışları?
Hayır!

Bu yaşamın insana kattığı değeri henüz ölçemeyen,
yerin dibinde yaşayan 
ve üzerine örtülen toprak misali karanlığı
yırtmaya çalışan bir acizdi.

Sitemi, bilinmezliğiydi.

sevgi, 
insanın tek dilidir,
her lisan, gülümsediğinde aynı sesleri çıkartır
ve yüzleri hep aynı hale getirir.

kötülük ise,
herkesin çehresinde durmazdı.
Her dil konuşabilir, sergileyebilir de
çehresinde asamazdı 

elindeki dalı fırlatan insan,
ince gövdesiyle hayata tutunmaya çalışan
okyanusu, sevinci, mutluluğu
dünyaya saçtığı görkemden alıkoyarak
toprakla bağını kesti,
havada savurdu
sonra bir köşeye attı.

anne hüzünlü,
baba kederli,
bakışlarını okyanusa çevirenlerin
dilleri lal,
gözleri kanlı
elleri titrek,
boğazları düğümlü...

adımları tonlarca ağırlığa bedel...

yerlerinden kalkıp gidemiyorlar
küçük bir damlanın hüznü
hepimizi boğuyor...




Etiketler: ,