Sevgi, duyguların toprağıdır
Duygular insanların istekleri dışında gerçekleştiği vakit, vakitsiz bir tat damaklarına takılı kalır ve bunu devamlı isteme telaşına düşerler. Bu güzel kısmıdır; insan burada insan kalabilmeyi ayakta tutmuş demektir.
Biraz daha açacak olursak,
duygular insanların yaşamına yön vermekten ziyade yön kazanmalarına sebebiyet verir. Bunu şöyle açıklamakta fayda vardır; insan sevgiye özlem duyduğunda buna ulaşmak için devamlı atılımlarda bulunur ve her defasında yakalamaya ramak kaldığı an kaybeder. Zamanla kişi bu duyguya düşman kesilmeye başlar. Halbuki yanı başındadır. Kendindedir, iç alemindedir. İnsan buraya yönelmez, toprağını kazıyarak derinlerine ulaşmak istemez. Bunu başkalarından bekler. İşlenmeyi bekleyen topraklar işlevsiz bir şekilde güneşin hazin sıcaklığı karşısında güçsüzleşmeye ve kuraklaşmaya başlar. Haliyle duygular şelale misali yüksek dağ yamaçlarından yere düşerken insanın gönlüne damla damla serpilir. Bu da meydanı dünyalara bedel olan iç alemdeki kuraklaşmayı dindirmeye yetmeyecektir. İnsan tüm yolların kendisine çıktığını unutarak, başkalarının seslerine kulak kabartarak meydanını terk etmek isteyecektir. Karşılarına engeller çıkmayacaktır. Hayat insanı güçsüz düştüğü ve yaşamdan vazgeçtiği durumlarda engelsiz yeni yollar önlerine serer. Kişi devamlı engellerle mücadele içinde sürdürdüğü yaşamına geri dönmeme adına engellerden yoksun bu yolu koşarak sürdürür.
Duygular geride kalmaya başlar. Kişi riyakarlığın sunduğu görsellere, güzelliklere hayran gönülle bakmayı sürdürür. Ayaklarının altındaki yol geriye dönüp bakmadığı sürece devam edecektir. Bir gün geriye dönüp baktığında geçmiş ayaklarının altından kayıp gidecektir. Önüne dönüp kaldığı yerden devam etmek istediğinde yol artık duvardır. İnanmak istemez ve yüzünü duvara çarpar. Geri geri gidip tüm gücüyle ileriye atılır ve sonra güm... Yere düşer, yüzünde ağrı, gözlerinde kahır, dilinde yalvarma, düşüncelerinde riyakar görüntülerin ve hislerin tutuklanma anlarına tanık olma, elinden tutmak istediği her görsel tuttuğu yerden koparak elinde kalması.
Kimse size bir duygu yansıtmaz. Sizde tezahür olan duygu(lar) yakıştırdığınız kişi ya da kişilere sunduğunuzda önemli olur(lar).
O vakit ne diyoruz; duygular bizimle büyür ve bizimle ölür.
Siz özlem duyduğunuz duygu için atılım gösterip yollara koyulduğunuzda yukarıda da belirttiğim gibi engelsiz yollarda ilerlersiniz. Cengi olmayan, mücadelesiz kazanılan duygular ne tat verir ne de huzur verebilir ve yanınıza yakışabilir.
Güzel bir sözün tesirine kapılmanız ise kendinizden uzak tuttuğunuz kelimelerin dile gelmesi olarak görebiliriz. Kalbin bir köşesinde uslanmaz bir çocuğun sevgi sözcüklerini sakladığı odaları vardır. Biz içimize akın eden sevgileri, güzellikleri, hüzünleri bastırmak için toprağa güç kullandığımızdan ötürü çocuksuz sözcükler kendilerine yer aramaya koyulurlar. Yine kalbin bilinmeyen, tozlanmış ve de terk edilmiş odalarına pusmuşlardır. Size hep seslenir de siz duymazsınız. Çünkü toprağınızı işlemiyor, hayat sunacağınız filizleri toprağınıza sunmuyorsunuz.
Ardı arkası kesilmeyen isteklerle duyguların peşinden koşuyorsunuz.. Tohum elinizde, toprak bünyenizde, yağmur suları yüz hatlarınızın kıvrımlı yollarındadır. Asırlar boyunca toprağınıza can vermeniz sevinç gözyaşı yeterlidir.
Arayışlar, aramaya girişmeler toprağınızı terk etmekdir. Terk edilmiş bir toprak işlevini hiçbir zaman unutmaz ancak dargın kaldığında hiçbir yağmur, hiçbir sevinç o toprağı beslemeyecektir.
Hak vermelisiniz ki üzerinizde tepinip durduğunuz, yeni ve engelsiz yolların uçsuz bucaksız uzunluğu ayaklarınızın altındaki toprakla mümkündür... Devamlı yalana ve riyaya aldanarak ağırlık olduğunuz toprak bir gün size, sizin ona ettiğiniz ihaneti sunmaz ancak toprağındaki verimi sizden mahrum bırakır. Bu da yağmalanmanıza sebebiyettir.
Birileri size ziyarete geldiğinde işlevini yitirmiş toprağınızı gördüğünde, gönüllerinde hediye olarak getirdikleri çiçeği toprağınıza ekmeniz için verir mi? Hayır. Geri dönüp uzaklaşır.
Sizde duyguların özlemiyle ömrünüzü tüketirsiniz...