23 Eylül 2024 Pazartesi

Gün geçmiyor ki

Gün bitmiyor ki rezilliğin timsali olan olaylar eksik olmasın gündemden. Yaşanan rezillikleri ve insanı hayattan soğutan olayları bir sonuca ulaştırmaya çalışmaya fırsatımız olmadan başka sorunların meydana çıkmasını kayıtsızca karşılıyoruz. Haliyle, dışarıdan coğrafyamızı ziyarete gelenler insanların güler yüzlü olduklarını,  sıcak ve merhamet besleyici yanlarımızdan söz ederler; amenna insanlık yönünden en vicdanlı toplum olduğumuz bir gerçektir. Fakat içinde bulunduğumuz ve insani yönden değerli gördüğümüz kültürlerimizi, neşemizi, huzurumuzu gün be gün kaybettiğimizden habersizdirler... Eskiden büyük bir resim olan değerlerimiz şimdi taş atılarak çatlamış vaziyettedir. Kırık cam teorisine benzer durumdayız. Dışarıdan kırılmış ve parçalanmış yanlarımıza, yine dışarıda beslenip büyütülen ve Türkiye'nin iç meselelerinde aktör olanlar kırılmış yanlarımıza taş atmaktadırlar. Bir kesimde ellerine taş sıkıştırmaktadırlar.

Gün geçmiyor ki Rabbimin gücüne gitmemesi temennisiyle, aptallığın ve geri kalmışlığın sergileyeceği tutumları yansıtan kesimler tuhaf insanların ortaya çıkmasına, tanınmasına vesile oluyorlar. Aklı selim ve engin düşünen birilerinin ortaya çıktığını en son ne zaman gördük? Nedeni bellidir; toplumu insan olarak ele aldığımızda, kendisine benzeyen kişileri medya önüne çıkartarak sunulmasını sağlarlar. Haliyle bu sunumlar o kişinin her alanda '' değerli '' görülmesine vesile kılınıyor.

Bizim değerimiz ise hiçbir zaman olamayacaklar. Değerlerimiz sıcak ve herkese atfedilmeyecek kadar kıymetlidir. Bir kişi ne kadar çok değerinden ikramlar sunarsa ileri dönemlerde değersizliğe dönmesi içten değildir. 

İşte sözünü ettiğim şey tam da budur; değersiz...

İnsanlar değerlerinden ödün verdikçe, dağıtıkça veya ikram ettikçe kendilerini boşluğa teslim ettiklerini bilmiyorlar. Bilmedikleri o kadar belli ki halen vasıfsız yeni insanları sahneye çıkartıyorlar. Birisi küfür ettiği için, birileri racon kestiği için, birileri dayak yediği için, birileri rezil davranışı için değer görürler. İçeriden çıkan evli çift yazdıklarıma iyi bir örnektir. 

Toplumumuz kısa yoldan zengin olmayı büyük meziyet saydığından ötürü, herkes olmasa da çoğunluk '' meziyet '' sayılan ( bizler içinde içler acısı) davranışlara müracaat ederek öne çıkarlar. Bu da toplumun profilini oluşturmaktadır. 

Şöyle bir durup kendilerine zaman ayırmıyorlar. Hemen olsun, şimdi olsun, yarına kalmasın denilerek tüm arzular, değerler insanların gereksiz hırsları ve açgözlülüğü yüzünden yitiriliyor. Bizler değerlerimizi, neşe sunanlarımızı yetiştirmeye çalıştıkça bunlar diğer taraftan zehirliyorlar. 

Toplum olarak ayrışmış haldeyiz. Bu da toparlanmamızı, bir çatı altında kalmamızı engelliyor.

Bakın birçok sabıkalı, suç unsurlarına yatkın kişiler hapishanelerden çıkartılıyor. Nereden bu konuya vardığımı soracak olursanız; yaşananlara bakabilirsiniz. Gündem o kadar yoğun ki perdenin arkasına nelerin olduğunu bir düşünün derim... Fazla değil 5 dakika içerisinde Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma vakıf birisi olabilirsiniz. Hiç dinmiyor... Fazla değil bir gün gündem olacak haberlerle karşılaşmayalım. Her şeyden elinizi eteğinizi çekmiş olsanız da sokaklar ülkemizi anlatacaktır. Sokaklarda vakalara tanık olmadığınızı varsayalım. Şehirler içi otobüslere bindiğinizde insanlarımızın ruh hallerini anlayabilirsiniz. Kimsenin başı dik değil, kimse ileriye bakmıyor. Çoğunluğun başı önünde, gözleri hüzünlü, çehreleri yorgun... 

Bu aralar otobüse biniyorum ve ne görüyorum dersiniz? 

Hüzünlü yüzler,
İsteksiz yürüyüşler,
Neşesiz gözler,
Bitap bırakılmış eller,
Sırt dönülmüş kalpler...

Herkes, '' ben insanım '' adı altında basitliğe gönül vermiş durumdalar. Kısa süreli bu yaşam alanına girenler, yalanın ve de riyakarlığın etraflarında bulunduklarını görmüyorlar; görseler de tanımlayamıyorlar... Günlük yalandan neşelerin, huzurların bağımlısı olanlar, gelecek için ne vaat edebilirler? 

Bizim gençlerimiz, diğer toplumların gençlerinden olaylara ve de dünyaya daha hakimlerdir. Dünyada genç neslin en fazla olduğu coğrafyaya sahibiz... Bunu bildiklerinden, gençlerin ilerleyişlerini durdurmak için tüm tuşlara basıyorlar. Sosyal medyayı '' kazanç '' olarak sunuyorlar. Kısa yoldan zengin olmaya yatkın olan insanlık, kolaya yöneliyor... Gençleri yanlarına çekiyorlar. Bir bütün halinde sorunları çözmemiz gerekiyor ve bunun için tek eksik gençlerdir... 

Coğrafyamızda gün geçmiyor ki bir genç katledilmesin... Fikirlerin değiştirilmesi için hipnoz etkisini aktif eden kapitalizm gençleri arkalarına takmış durumdadır. Bağımlılığa sahip olmayanlarda azınlık içerisinde değerlerimizi, kültürlerimizi yaşamaya ve de taşımaya çalışıyorlar..

Bizler gençleri yalnız bıraktık... Gençleri elimizden aldılar... Gençler ailelerine ''düşman '' gözüyle bakmalarının sebeplerinden en önemlisi; kendilerini değersiz görmeleridir. Sonuç olarak içinde bulundukları alanın yaydığı '' değersizlik '' hissini, kendilerine dayatan sisteme yansıtamayacaklarından dolayı nişanı ailelerine çeviriyorlar. 

Bir yıkım ortasındayız. Gençleri bir heykel olarak düşünürsek, zemin tarafı bizden de üst kısımlar bizlere yabancı, onları tanıyamıyoruz... Bizim gençlerimiz üst kısımlarda bağırıp çağırıp yardım istiyorlar. Yardım nereden geliyor? Bizden olmadığı kesin...

Gelip oradan alıp götürüyorlar.... 

Ben bu yazıyı yazarken kaç genci kandırıp kendi taraflarına çektiler, bilinmez... 
Sizlerin okuduğu zamana kadar ve de okuduğunuzda kaç tanesi götürülecek?

Sağlıcakla... 


Etiketler: , , , ,

15 Ocak 2024 Pazartesi

Zaman!











Hayat yoluna devam ederken, bizlerin maruz kaldığı olaylar için bekleme yapmayacağı gibi yetişmekten başka çaremiz kalmıyor. Bazen büyük parçalarımızı ardımızda bıraksak da geri dönüşü olmayacağından dolayı içimiz kan ağlıyor. Bu kabulleniş en büyük acılardandır. Zaman, inanılmaz şekilde hızlı ilerliyor. Bizler bunun pek farkına varmıyoruz. Günlük yaşamın sunduğu olağanlıklar, zaman kavramından kopmamıza ve akabinde zamanın nasıl geçtiği konusunda şaşkınlıklar içinde kalmamıza sebep oluyor.

Geçmişe baktığımızda gençliklerinde müthiş donanıma sahip büyüklerimiz, o dönemde yaşadıkları ve tecrübe ettikleri eylemleri, olguları günümüze kadar taşıyıp bizlere sunmuşlardır. Bizler de sunulan bu fırsatları önce tükettik sonra da canı çıkmadan bizden sonrakilere sunmaya hazırlanıyoruz. Bize el bebek gül bebek verilen duyguları, düşünceleri bizler canı çıkmış vaziyette kollarımızda tutuyoruz. 

Zaman kavramının nasıl işlediğini bilmediğimizden kaynaklıdır. Zamandır, alır başını gider dar anlayışıyla bakarsak hayatın kıymetini ve değerini anlamamış oluruz. Şayet insan hayattan değer veya kıymet aldığında zamanın hızlı geçme ihtimali yoktur. Dolu geçen günler, aylar ya da yıllar, boş geçen anılara nazaran hak vereceğiniz gibi daha iyidir. Bizler de, bize altın tepside sunulan o fırsatları tepsi olmadan taşımaya çalışıyoruz. Zaman insanları kandırarak  '' başkalarının beklentisi '' olan tarafa yöneltiyor Bunun en büyük aracısı medyadır. 

Duyguların, düşüncelerin ana teması insandır. İnsan kendisine öğrettiği kadarıyla varlığında değer taşır. Başkalarının sunduğu değerler geçip geçicidir. Kendilerini yok sayıp, onların '' söylemlerinin '' açlığını çektiğinden dolayıdır insanların bu denli kopuk yaşamaları.

İnsanların '' topluma '' karışması gerekir. Toplumdan soyutlanmış şekilde hayat yaşayan kişiler, birçok duygudan muaf kalır .

Evet, muaf kalır fakat bu onların '' duygulardan '' kopmuş olduğu anlamına gelmez. Toplum bir insanın kimlik oluşumunu sağlayan kesimdir ama ANA unsur değildir. Ana unsur kişinin kendisidir. Topluma tam manasıyla tüm benliğiyle karışanlar '' kendi özünden '' uzaklaşmış olurlar. Her şeyin dozunda olması gerekir ki toplum yönüne fazla kapılmak kimlik kaybına neden olur. Toplum içine karışmak veya toplumla bütünleşmek kavramı ya da anlayışı eski dönemlere aittir. Günümüzde bu argümanın pek sağlıklı işlev gösterdiğini düşünmüyorum. Toplum kendi içinde kopuktur. Haliyle zaman topluma karışmakla  daha hızla ilerleyecektir. Neticede günümüzün toplum içindeki kişilerin düşünceleri, anlayışları tek bir kalıp haline indirgenmiş durumdadır. Velhasıl '' toplumla bütünleşme ''kavramı ne yazık ki ülkemiz için geçerli bir eylem değildir. Aksine insan için oldukça zararlıdır. 

Zamanınızı topluma girmek için harcayacağınıza kendi topluluğunuzu oluşturun. Topluma her daim bir elinizi uzatın sakın iki elinizle tutmaya çalışmayın. İnsanın bir yanı kalabalığa, diğer yanı kendine aittir. Kalabalıklardan öğrenilenler diğer yanınıza ders niteliği taşır. Diğer yanınızda öğrendiklerinizi kalabalıkta uygulamak yada uygulamamak için kullanırsınız. Zamanı ikiye bölmüş olursunuz. Bir tarafta hızla ilerleyen zaman, kendinizle bütünleştiğiniz yerde doya doya geçer. Bir yerden kaçan zamana bu tarafta sarılırsınız.

Yapısı bozulmuş, anlayışı kıtlığa evirilmiş, bakışı arsızlığa bürünmüş bu yerde '' iyi '' tanımına uygun bir kişi arayışına girerek zamanınızı hiç etmeyiniz. Kendinizle geçireceğiniz her an, boş yere geçirdiğiniz o günlere, aylara ve hatta yıllara bedeldir. 

İnsanın önce kendini bilmesi ve anlaması gerekir ki sonrasında insanları en sonunda da insanlığı anlasın. Şimdikiler oturdukları sofrada birbirlerinin değerlerini, duygularını yerken insanlığı anlama üzerine ağız dolusu anlamsız kelimelerle konuşmaya çalışıyorlar...

Bu sofranın müdavimleri gün geçtikçe fazlalaşıyor. Kapıları ardına değin açıktır. Kendinizle ne kadar çok zaman geçirirseniz geçirin yolunuz bu alana düşecektir. Kendinize yönelteceğiniz kritik iki soru olacaktır;

- Çoğunluğu olduğu yer, doğru yer midir?
- Benim burada olmam, değerli olduğum anlamına mı gelir? 

Soruların alacağı cevaplar izleyeceğiniz yolun ne tarafa olduğunu gösterecektir. Bu alana girerseniz zaman su gibi akacaktır ve hayat denilen o büyülü yolcuğunu uzağında kalacaksınızdır; bilginize.






Etiketler: , ,