Allah'ın hepimize bir imkan sunduğu bu yaşamda herkes ideallerinin peşinden koşarak kendilerine değer verme aşamasındadır. Ancak bunun bir tık ilerisinde veya gerisinde bulunanlar yaşam döngüsüne zarar verenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki bu eylemde bulunanlar doğa dengenin onarılmasını zorlayacak bir durum içerisinde olurlar. Doğal dengeye örnek olarak şunu söyleyebiliriz. Kendilerinden çok başkalarının istekleri doğrultusunda yaşamak, bir konuma ve bir güce erişme girişimini daha çok yine başkalarının takdirlerine bırakmak...
Genel itibariyle '' başkaları '' için yaşam sürme güdüsüne sahip olanlar, insan doğasına büyük ihanet etmiş olurlar. Bunun giderilmesi mümkün olsa da gerçekleştirmenin zor bir imtihan olduğunu unutmamak gerekir. İnsan yaratılış gereğince hayatta kalma iç güdüsüne sahiptir ancak bu zamanla evirilerek basit bir döngüye girmiştir. Bu basit döngü insan doğasını hafife alanların sığındığı yegane alandır.
İnsan temelini oluşturan '' algılar ve duygular '' yaşam boyunca varlığımızın iç hanesinde keşfedilmeyi beklemektedir. Keşfetmeyi başaranlar yeni yolların keşfine yönelir. Keşfedemeyenler yine başarısız insanların '' söylemlerine '' aldanarak o yolun yolcusu olurlar.
Hiçbir duygu yoktur ki anlamını, başkalarının isteklerine göre şekillendirsin. O vakit her duygu insanın iç hanesinde kalmalıdır. Duygular kişinin kendi keşfiyle alanlarını inşa etmelidir. Belki burada şu soru akla gelebilir? İnsanın iç hanesinde keşfedilmeyi bekleyen duygulara başkalarının etkisi nasıl olabilir?
Seslenerek... İnsan övülmeyi, takdir edilmeyi, sevilmeyi her zaman zirve olarak görmüştür. Bu hislerin yaşattığı büyük ya da küçük ataklar kişilerin tüm kapılarının açılmasına vesile olur. Vicdanın kaybını yaşayanlar açık kapılara hücum ederek talan işlemlerine ağırdan başlarlar. Kişi yine başka insanların söylemlerinin sarhoşluğuyla alanının katı duvarlarını artık önüne indiremeyecektir. Hafifleyen zihin, genişleyen damarlar insanı müthiş bir rahatlık içerisine hapseder. Haliyle kişi kendi alanının istila edileceğinden habersizdir.
İnsanların zaaflarıyla beslenen istilacılar yine insanların duygusuz yanlarına aldanarak kendilerini kaosa sürüklemişlerdir.
Bunun başlıca sebebi, kişilerin önceliği olan ve keşfedilmeyi bekleyen duyguların tadına kendilerinin bakmamasıdır. İnsanın iç hanesindeki duygular dışarıya kanat çırpmak için gün sayarlar. Çünkü beslenmeyi ve ilgi görmeyi isteyen duygular bunu kişinin kendi dünyasında yaşamayınca yönünü dışarıya çevirmesi doğaldır.
Yıllardır süre gelen söylemler '' duygularını dile getiremiyor. ''
'' Duygularından habersiz '' ya da '' duygularını saklıyor. ''
Örnek verdiğimiz her bir cümle aslında kişinin kendi hazinesinin bilincinde olmayışından kaynaklanıyor. İçe dönmeyi, iç hanesinde zaman geçirmeyi ya da kendisiyle vakit geçirmekten kaçınmayı kurtuluş olarak görenler haliyle istila edildiklerinin farkında değillerdir. Onlar iç hanelerindeki duyguların keşfinde hissedilmesi gereken kıvançlardan, düşüncelerden habersiz kaldıklarından duygu açlığı çekmeleri normaldir. Dıştan gelecek söylemler de bu açlığı bir nebze olsun giderdiğini fark eden kişi, dıştan gelecek ilginin, sevginin ve söylemlerin bağımlılığını çekecektir.
İnsan doğasındaki algılar ve duygular herkesin yaşam alanında bulunurken, bunun zorlayıcı olduğunu ve zaman kaybı olarak görenler temelinde '' insan doğasına aykırı '' davranışlara yönelmesi kaçınılmazdır.
Günümüz buna gerçek bir örnektir. Birçok insan kendine değer vermenin nasıl bir his olduğunu bilmiyor. Herkes '' kendi için yaşadığını '' söylemesine rağmen yine de insanların takdirlerine ihtiyaç duyuyorlar. Bu da kendilerini keşfetmenin zor yanlarından kaçmanın bir belirtisi olarak görülebilir.
Çocukluktan başlayan ve ileri safhalara kadar süren bu girişim insan için çok gereklidir. Unutulmamalıdır ki dünyadaki hiçbir şey insan temelini sağlamlaştırma adına üretilmemiştir. Üretilenlerin %90'ı zarar %5 şüpheli bilgi geri kalan %5 ise kişinin kendi algısında sakladığı gerçeklerdir yani kendi inancıdır.
Devam edecek...
Etiketler: algı, doğa, duygu, insan, yaşam