15 Ağustos 2022 Pazartesi

Yalnız değilim # 1

Bir gece başımı yastığa koyduğumda belirgin yüz siluetini andıran çehre görmüş gibi oldum. Eve geç gelmiş ve işten dolayı yorgun kalmıştım. '' Yorgunluktan '' deyip geçiştirdim. 

Sonra ki akşam da aynı yorgunluğa sahip olduğum vakit, tam da uyuyacağım sırada belirdi, bu kez gülümsüyordu. Ürperdim. Gözlerimi sıktım, '' ne oluyor! '' dedim. Halüsinasyon görüyorum diye geçiştirdim. Hep yorgunluktan dedim. Kendimi kandırmalıydım. Sabaha uyandığımda gece gördüğüm siluet bir türlü gözümün önünde gitmiyordu.

İşte fazla düşünemedim hatta hiç düşünemedim. İş yoğundu, yoğun ay içindeydik. Başımızı kaşıyacak vaktimiz olmuyordu ve mühendislerin hiçbir şey bilmedikleri yetmezmiş gibi bir de işimizi bize öğretme girişimleri sinir kat sayılarımızı arttırıyordu. Kendimizi dinleme vaktimiz hiç olmuyordu. 

Gece yatağa uzandım. Gözlerimi kapatmadım ve sağa sola bakınmaya başladım. Görünürde bir şey yoktu. Çeyrek saat kadar gözlerimi açık şekilde beklesem de nafile. Gözlerim yanmaya başlayınca kapatmamak için dirensem de artık yorgun düşerek kapattım. Şekillini anlayamadığım bir görüntü belirince gözlerimi açtım. Kalkıp ışığı yaktım, yatağın köşesine oturdum. 

'' Bu da neydi '' diye düşündüm. Bu son görüntü inanılmaz ürkütücüydü. Benzeri olmayan görüntü karşısında nutkum tutulmuş, tüylerim dikelmiş, bedenim ürpermişti. 

'' Yoksa '' dedim, '' musallat mı oldular? ''
'' Yok be, yorgunluktan oluyor '' diyerek tesellisinin yüzümü yıkamak olduğuna inanarak çeşmenin başına geçtim. 

Yüzümü yıkadım, aynaya bakındım. Günlerdir uykusuz kalmışa benzer gözleri görünce tekrar musluğa başımı eğdim. Avucuma doldurduğum suları yüzüme öyle sert vuruyordum ki canımın acımasına aldırış etmiyor bunun iyi geldiğine inanarak daha da kuvvetlendiriyordum. Başımı aynaya kaldırdığımda yandaki dolabın köşesinde bir alın ve parlak çift göz belirdi. Arkamı döndüm, kimse yoktu. Aynaya başımı çevirir çevirmez yumruk geçirdim. Parçalanan aynanın parmaklarımda oluşturduğu zayiatı hissedecek durumda değildim. Musluğun yanındaki havluyu elime sardım.

Yüzümü yıkarken ayaklarıma dökülen sular elimden dökülen kan damlalarıyla birleşince yapışkan bir sıvı oluşturdular. Adımlarım yere yapışıyordu. 

Bir ara bağırmak geldi. 
Sonra bir uğultu geldi. Kulaklarımı kapatırken, 
'' Yarenim '' diye ses duydum.
'' Yarenim mi?'' diye tekrarladım. 

Zihnimde yorgunluk belirtisi hissettim. Yürüyecek takati kalmayan insan gibi veya çatlayan bir köpeğin gürültülü hırıltıları gibi benim de zihnimi meşgul eden korku ve edişe yerini boşluğu bıraktı. Düşüncenin hiçbir kıvılcımı belirgin değildi. Hayatımda yer verdiğim veya yer alan her şeyin uzaktan sadece imdat çığlıklarını duyuyordum. Etrafımda şöyle birkaç tur dönsem de o seslerin nereden geldiğini anlayamadım. Çığlıklar günlerdir, aylardır hatta bugün bile yani yıllardır devam ediyor. 

Zamanla ben olan varlığım yarenler edinmeye başladı.
Bugün mesela görünürde tek kişi olsam da belleğimde benimle birlikte üç kişi daha var. Hepsi inanılmaz inatçı. Hiçbiriyle anlaşamıyorum veya onlar benimle anlaşamıyor. İşin özünde hepsi ben olsam da hiçbiri ben istemediğim müddetçe taşıyamıyorlar. Benim hayal ürünüm olduklarını bilmeme rağmen onlara alıştım ve kolay kopacağımı da sanmıyorum. Uğrak adreslerim. Varlığımdan sıkıldığımda ki genelde hiçbir insan varlığından sıkılmaz. Zamanın içinde sıkışıp kaldıkları için sıkılmaya başlarlar. Bunlar aktivitelerle ya da etkinliklerle bir nebze gidebilir. Ancak benim sıkılmam, varlığımla alakalı. Şöyle ki karşımda hayal ürünü olarak 3 tane benden var. Onlarla tanıştığımda içleri boştu. Siluetten öte bir görüntüleri yoktu ve ben bana fazla geldiğine inandığım şeylerle içlerini doldurmaya başladım. 

Birinde nefretim, birinde öfkem, bir diğerinde de varlığım yani hayali karakterim var. Genelde en çok 3.ncü yarenime uğruyorum. Kendime kızdığımda ise nefretime uğrayıp, öfkemi arşa çıkartıyorum sonra da öfkeye uğrayarak hayali karakterimi sınıyorum ve sonunda da has varlığım olan beni de toz bulutunun içinde bırakarak cezamı çekiyorum.

Bu aralar üç kişiyiz. Bir kişinin daha uğramasını istiyorum. O gelen kişiye çok içten '' sevgimi '' sunacağım dediğim için olmalı ki artık uğranılan olmuyorum. Bir aralar gelir gibi oluyorlardı ki ne zaman '' sevgi '' kelimesini içten söyledim, o vakittir eksik bırakıldım.

Şöyle dışarıdan bakınca her insan tek bir varlık gibi görünse de aslında hepimizin en az zihninde bir yareni vardır. 

Bizim karşılaşmalarımız geceleri oluyor. Işığın az olduğu yerde fısıldaşıyor, hiç olmadığı yerde ise karşılıklı oturuyoruz ve sohbetler ediyoruz. Kendi dünyamın dışına çıkamadım ve kimselere de sözlü olarak anlatamadım. 

Şimdi nasıl yazabiliyorsun, rahatsız etmiyorlar mı diyebilirsiniz. 

Şöyle söyleyeyim;

Oda şu an zifiri karanlık. Bilgisayarın ekran ışığını en kısık şekle alıp yazmaya başladığımda fısıltılar inanılmaz rahatsız edici geliyordu. Önüne geçmek mümkün değildi sonra kulaklık takarak yazmaya başladım. 

Yine fısıltılarını duysam da rahatsız etmiyor. Biliyorum kulaklığı çıkardığımda ve ışığın hiç olmadığı o zifiri karanlığa girince kızılca kıyamet kopacak (:

Sağlıcakla kalın. 

Etiketler:

13 Ağustos 2022 Cumartesi

Bir nesil nasıl mı yıkılır?

Hasbelkader yaşadığımız coğrafyada kendimize vereceğimiz bir ödül ne diye sorup durduğumda, küçük mutlulukların dışında pek bir şey olmadığını görüyorum. Küçük mutlulukların, büyük mutluluklardan daha geniş yer kapladığını hepimiz biliyoruz ama bir de bunun avında olanlar var. Bize ait olduğunu, bizde yaşam süreceğine inandığımız soyut veya somut ne varsa bir şekilde diğer insanların radarına girerek tarumara maruz bırakılıyoruz.

Nazar niyeti taşıyan gözleri de haset bakışlarla ortaya sunduğumuz ya da sunmaktan kaçındığımız o küçük değerleri bir şekilde yıpratmayı başarıyorlar.

İnsanların her şeye hasret kaldığı şu dönemde birilerinin yansıttığı neşeye, mutluluğa bedava dağıtılan baklavaya arkalardan el uzatarak ve önündeki insanları çiğneyerek ulaşmaya çalışan insanların akını gibi gösterebiliriz. Bir parça almak için vahşileşmeleri...  Kendinize anlatacağınız bu utanç silsilesi bir yerden sonra diğer yaşanan rezilliklerin yanında doğru ve onurlu bir duruş gibi geldiğini gördüğünüzde ilk şaşkınlığı orada yaşayacaksınız.

Üzülmenin fayda etmediği, düşünmenin ise tamamen saçmalık olarak görüldüğü bu coğrafyada sağlam adımlarla ilerlemek birçok tekmenin, çelmenin ayaklara dokunmasına neden olacaktır. Güçlü durmak, dik yürümek istenilen ama ulaşılmak herkesin ulaşamayacağı mertebedir.

Kısmen özgürüz; kendimize yettiğimiz kadar diyelim de bu işten çıkalım. Yoksa özgürlüğe uğradığımızda şiddetinden çıkamayız. Bir başka konu başlığı olabilir. ÖZGÜRLÜĞÜN ŞİDDET! 

Konudan fazla dağılmadan kaldığımız yerden devam edelim. Nerede kalmıştık? Gerçi başımızı nereye çevirsek bir yığın yarın kalmışlıklara tanık olabiliriz değil mi? 

Ne hikmetse temeli insan olan hiçbir anlayış vuku bulmuş değil. Her biri ayaklar altına alınarak hırpalanmış, ezilmiş, yara bere içinde bırakılmış.  Ayağa kalkmak için direndiğini görüyor musunuz? El uzatmaya yanına gittiğimizde avuçları kan içinde kalmış ellerini bize uzatmıyor. 

Niye uzatmasın ki? Sebebiyet verdiğimiz olaylardan sonra hangi yüzle yardımına gidiyoruz! 

ALIŞTIRMALARINA  izin verdik. Olmasını ihtimal dahilinde görmediğimiz her şeye tanık oldukça şaşkınlığımız gittikçe abartıya ulaştı ve her şeye gereğinden fazla sessiz kalarak şaşkınlığa sığındık. Sonrasında farkına varmak için silkindiğimizde geriye baktık ve nelere sessiz kaldığımızı gördük. Şimdi geriye dönüp hangisini tutup önde yürüyen insanların karşısına koyacağız? Geçti, çok geçti. 

Küçük mutluluklarla hayatımıza renkler katmak isterken insani rengimiz olan vicdanımız karanlığa hapsedilmiş olduğuna tanık olduk. Burada karanlığa hapsolmuş vicdandan kaçma adına mı küçük mutluluklara sarılıyorduk? Tabii ki hayır. Biz, olmasına ihtimal vermediğimiz herhangi bir olayla karşılaşmadığımız zamanlarda kendimize bu zevki güzel ve duygusal yönden verme adına girişimde bulunuyorduk.

Şey, nasıl desem. 
Biz aslında, şey nezaketsiz bir toplum olduk farkındasınız değil mi? 
En ufak bir sözlü konuşmadan hiddetleniliyor ve küfürler arşa ulaşıyor akabinde kavgaya tutuşuluyor. 
Gerginliğin bu denli yüksek tansiyonda olmasının tek sebebi ideolojilere yani siyasi söylemlere fazla bel bağlanmış olmasıdır. Her şeyin dozunu kaçırmayı başarı olarak görülüyor. Yarına sevmek için alan bırakılmıyor. Bugünlük alınabilecek en fazla doz alınıyor akabinde eskimesi için geçmişe süpürülüyor. Doyumsuzluğa engel olunmadığı  zamanlar şiddetle, gaddarlıkla ve nezaketsizlikle arayışa girişiliyor. Sonrasında hır çıkarmalar ayyuka çıkıyor. 

Toplumla bütün olmayı başaramayan her birey toplumun dışında kaldığı için kendisini temsil eden bir figür arayışına girer. Genelde bu figürler lider konumundakilerdir. Eksikliklerini o kişinin tamamlayacağına inanarak söylediği her şeye biat ederler. Söylediklerinin iyi veya kötü olduğuna bakmaksızın ölümüne savunurlar. Bu korkunç biat etme durumu toplumun dışında bırakıldıkları güne nazire yapma adına giriştikleri davranıştır. Geleceği karanlığa ya da bataklığa sürüklediklerini düşünemezler. Figürün kendi toplumlarını temsil ediyor olması yeterlidir. Figürler gerçekleşen talebin karşısında kayıtsız kalamazlar ve güce başvurarak diğer topluma aba altından sopa gösterir. 

Figürlerine bağlı şekilde yaşayan toplum, arkalarından gelen neslin isteklerini hiç düşünmez aksine onları tanımaz hatta karşı gördükleri toplumun bir parçası olduklarına inanarak fikirlerini ve isteklerini önemsemezler. Biz ATAYIZ diyerek alttan gelen neslin karşısına kendini ait görüşleri olmayan bir yığın söylemlerde bulunarak kendi taraflarına çekmeye çalışırlar. Nafile!

Bağlanmak ne acıdır,
Biat etmek ne büyük zayıflıktır.

İnsanlar sorgulamadan, araştırmadan ve de meraktan uzaklaştıklarında kontrol edilmesi kolaylaşır. 

Sağlıcakla kalın


Etiketler:

1 Ağustos 2022 Pazartesi

benim, kendime ulaşma imtihanım

İç kargaşadan muaf tutulan zihin, kendi çapında her düşünceyi, anlayışı üstünlük olarak algılamaya başlar. Netice itibari ile aldanmaya meyilli insan, kendi imtihanında da kolaylığa aldanır. Çabanın karşılığı yorgunlukta gizlidir. Başkalarının emeklerine(çabalarına) müdahale etmekle sınırlandırılan bir hayat imtiyazdan uzaktır.

Üç farklı konuya değinerek kendimize bir düşünce yolu açmış bulunuyoruz. Şimdi hepsini yorumlamaya başlayalım. Sizler de katkılarınızı sunabilirsiniz, sonuçta burası paylaşım yeridir.

İç kargaşa dediğimiz terim, anlam ya da olgu biz insanların bazı dönemler maruz kaldığı iç çatışmalardan meydana gelen gürültülerdir. Çatışmalar bir sınırdır, bu sınır aşıldığında yağmalanmalar başlar. Yağlanmanın da önü alınmazsa kargaşaya kadar süregelir. Bu da ayrı kutupların kavgasından çok aynı kutup düşüncelerin veya anlamların birbirine girmesine vesile olur. Bir nevi kan kaybıdır. Yaşam mücadeleden uzaklaştırılmaya çalıştırılır. 

Ne kötüdür kendi dünyasındaki duygular ile düşünceler tarafından tarumara uğraması. İşin asıl can alıcı kısmına henüz gelmedik. Sözünü ettiğim kişi(ler) iç kargaşaya maruz kalan ve bilincinde olan bir insanlardır. Bir de farkında olmayan(lar) vardır. Genelde bu yola giriş tecrübe kazanımına sahip insanların söylemlerinden edindikleri bilgi ve birikimleri kendilerince derleyip toparlayarak çevrelerine ‘’ yaşanmışlık ‘’ gibi kâh tavırlarıyla, kâh söylemleriyle yansıtırlar. Ne hüzünlüdür başkalarının söylemlerini ve deneyimlerini kendileri kazanmış gibi tavır yansıtanlar.

Evet, insanları kandırmak olabildiğine kolaydır. Hayır demeyi bilmeyen insanlara (biraz abartı olacak) dünya savaşı çıkarttırılabilir. Yeter ki dokunmayı bilin. Doğru yerlere temas eden her dokunuş (içsel) kilitli tüm kapıların açılmasını sağlar. Bu da istenilen yere ilerlenme kapılarını sunar. Kendi alanını sıkı sıkıya savunmayan her birey, bir bakıma iradesizliğin timsali olan topluluğa aittir. Hiçbir söylemi dikkate alınmaz, hiçbir başarısı göz önüne getirilmez. Başarıları basite indirgenir, söylemleri anlamsızlığa bulanır. Kendiyle bütünleşmeyi başaramayan kişi haliyle hedef olanlar taraflarından hedef gösterilir. Çevresindeki herkes bir başkası için hedeftir. Niye hedeftir, çünkü temelsizdir. Ulaşılması kolaydır. Aldanıyor olması, tüm dirençli yanlarını sertleştirmeden ya da büyümeden egale edilebiliyor ve haliyle dünyasına dilediğin zaman giriş yapılabiliyor. Başkaları güzel bulduğu yerleri yine sahibinin güçlendiremediği dirençleri ayaklandırarak kendisine kalkan yapabilir ve kendisine bir yaşam inşa edebilir. İnsanın meyilli olduğu her yerde başkalarının dirençli kapıları bulunur. Çünkü meyilli olmak, çocuklaşmaktır; inanmaktır.

Çaba, en sevdiğim kavgadır. Çaba sarf edilen yolun kudretini, güzelliğini ve ulviliğini bizlere hissettirir. Çabanın sonunda istediğimiz o olgu, eylem veya istek olmasa da olur. O kudret dolu yolda edinilen cenk istekleri doyuma ulaştırarak bizler daha ileriye götürür. İmtiyaza ulaşmak sanılanın aksine ne zordur ne de kolaydır. Yaşam havuzunun ortasında durur ve yanına gelenleri girdabında sürüklemeye başlar. Savurup fırlattığı yerlerden kalkıp tekrardan alanına girerek gücünüzü, isteğinizi göstermelisiniz ki o zaman imtiyaza ulaşmış olursunuz. Ulaşıldığı vakit girdabın temelinde sizde yer alırsınız ve imtiyaz bu kez yeni birinin gücüyle biraz daha kuvvetli döner. Gittikçe ulaşılması zorlaşacak bir güce tüm istek ve iradenizle ilerlediğinizde kabul edileceğiniz gerçeğini göz ardı edilmez.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Sağlıcakla ve hoşça kalın.

 


Etiketler: , ,