Bir nesil nasıl mı yıkılır?
Hasbelkader yaşadığımız coğrafyada kendimize vereceğimiz bir ödül ne diye sorup durduğumda, küçük mutlulukların dışında pek bir şey olmadığını görüyorum. Küçük mutlulukların, büyük mutluluklardan daha geniş yer kapladığını hepimiz biliyoruz ama bir de bunun avında olanlar var. Bize ait olduğunu, bizde yaşam süreceğine inandığımız soyut veya somut ne varsa bir şekilde diğer insanların radarına girerek tarumara maruz bırakılıyoruz.
Nazar niyeti taşıyan gözleri de haset bakışlarla ortaya sunduğumuz ya da sunmaktan kaçındığımız o küçük değerleri bir şekilde yıpratmayı başarıyorlar.
İnsanların her şeye hasret kaldığı şu dönemde birilerinin yansıttığı neşeye, mutluluğa bedava dağıtılan baklavaya arkalardan el uzatarak ve önündeki insanları çiğneyerek ulaşmaya çalışan insanların akını gibi gösterebiliriz. Bir parça almak için vahşileşmeleri... Kendinize anlatacağınız bu utanç silsilesi bir yerden sonra diğer yaşanan rezilliklerin yanında doğru ve onurlu bir duruş gibi geldiğini gördüğünüzde ilk şaşkınlığı orada yaşayacaksınız.
Üzülmenin fayda etmediği, düşünmenin ise tamamen saçmalık olarak görüldüğü bu coğrafyada sağlam adımlarla ilerlemek birçok tekmenin, çelmenin ayaklara dokunmasına neden olacaktır. Güçlü durmak, dik yürümek istenilen ama ulaşılmak herkesin ulaşamayacağı mertebedir.
Kısmen özgürüz; kendimize yettiğimiz kadar diyelim de bu işten çıkalım. Yoksa özgürlüğe uğradığımızda şiddetinden çıkamayız. Bir başka konu başlığı olabilir. ÖZGÜRLÜĞÜN ŞİDDET!
Konudan fazla dağılmadan kaldığımız yerden devam edelim. Nerede kalmıştık? Gerçi başımızı nereye çevirsek bir yığın yarın kalmışlıklara tanık olabiliriz değil mi?
Ne hikmetse temeli insan olan hiçbir anlayış vuku bulmuş değil. Her biri ayaklar altına alınarak hırpalanmış, ezilmiş, yara bere içinde bırakılmış. Ayağa kalkmak için direndiğini görüyor musunuz? El uzatmaya yanına gittiğimizde avuçları kan içinde kalmış ellerini bize uzatmıyor.
Niye uzatmasın ki? Sebebiyet verdiğimiz olaylardan sonra hangi yüzle yardımına gidiyoruz!
ALIŞTIRMALARINA izin verdik. Olmasını ihtimal dahilinde görmediğimiz her şeye tanık oldukça şaşkınlığımız gittikçe abartıya ulaştı ve her şeye gereğinden fazla sessiz kalarak şaşkınlığa sığındık. Sonrasında farkına varmak için silkindiğimizde geriye baktık ve nelere sessiz kaldığımızı gördük. Şimdi geriye dönüp hangisini tutup önde yürüyen insanların karşısına koyacağız? Geçti, çok geçti.
Küçük mutluluklarla hayatımıza renkler katmak isterken insani rengimiz olan vicdanımız karanlığa hapsedilmiş olduğuna tanık olduk. Burada karanlığa hapsolmuş vicdandan kaçma adına mı küçük mutluluklara sarılıyorduk? Tabii ki hayır. Biz, olmasına ihtimal vermediğimiz herhangi bir olayla karşılaşmadığımız zamanlarda kendimize bu zevki güzel ve duygusal yönden verme adına girişimde bulunuyorduk.
Şey, nasıl desem.
Biz aslında, şey nezaketsiz bir toplum olduk farkındasınız değil mi?
En ufak bir sözlü konuşmadan hiddetleniliyor ve küfürler arşa ulaşıyor akabinde kavgaya tutuşuluyor.
Gerginliğin bu denli yüksek tansiyonda olmasının tek sebebi ideolojilere yani siyasi söylemlere fazla bel bağlanmış olmasıdır. Her şeyin dozunu kaçırmayı başarı olarak görülüyor. Yarına sevmek için alan bırakılmıyor. Bugünlük alınabilecek en fazla doz alınıyor akabinde eskimesi için geçmişe süpürülüyor. Doyumsuzluğa engel olunmadığı zamanlar şiddetle, gaddarlıkla ve nezaketsizlikle arayışa girişiliyor. Sonrasında hır çıkarmalar ayyuka çıkıyor.
Toplumla bütün olmayı başaramayan her birey toplumun dışında kaldığı için kendisini temsil eden bir figür arayışına girer. Genelde bu figürler lider konumundakilerdir. Eksikliklerini o kişinin tamamlayacağına inanarak söylediği her şeye biat ederler. Söylediklerinin iyi veya kötü olduğuna bakmaksızın ölümüne savunurlar. Bu korkunç biat etme durumu toplumun dışında bırakıldıkları güne nazire yapma adına giriştikleri davranıştır. Geleceği karanlığa ya da bataklığa sürüklediklerini düşünemezler. Figürün kendi toplumlarını temsil ediyor olması yeterlidir. Figürler gerçekleşen talebin karşısında kayıtsız kalamazlar ve güce başvurarak diğer topluma aba altından sopa gösterir.
Figürlerine bağlı şekilde yaşayan toplum, arkalarından gelen neslin isteklerini hiç düşünmez aksine onları tanımaz hatta karşı gördükleri toplumun bir parçası olduklarına inanarak fikirlerini ve isteklerini önemsemezler. Biz ATAYIZ diyerek alttan gelen neslin karşısına kendini ait görüşleri olmayan bir yığın söylemlerde bulunarak kendi taraflarına çekmeye çalışırlar. Nafile!
Bağlanmak ne acıdır,
Biat etmek ne büyük zayıflıktır.
İnsanlar sorgulamadan, araştırmadan ve de meraktan uzaklaştıklarında kontrol edilmesi kolaylaşır.
Sağlıcakla kalın
Etiketler: deneme
3 Yorum:
Küçük mutluluklar... Alıştırmalarına izin verdik... Nezaketsiz bir toplum olduk...
Hepsi anlamlı ve düşündürücü cümleler. Gerçekten nezaketsiz bir toplum olduk o kadar doğru ki. Biraz nezaket göstermek zor bir şey değil, ağzından iki kelime çıkması zor değil ama kim, neyi, nasıl anlıyor? Anlamak istiyor? Önce kendimizi sorgulamalıyız belli konularda diye düşünüyorum:) Kaleminize sağlık:)))
Bu arada tema değişmiş, güzel olmuş:)))
ah bu insanlar yok mu, ne desek ne anlatsak faydasız :) Teşekkür ederim neşe abidesi :)
En sonda güzelce özetlemişsiniz asıl meseleyi ve dolayısiyla da çözümü...
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa