Güçlü bir yanımız olmasına karşılık zayıf iradeye sahibiz; mesela sorgulamıyoruz. Her şeyi olduğu gibi kabul ediyoruz. Sorgulamadan muaf tutulmuş bir zihnin en sevdiği şeydir, umursamazlık. Başkalarının yerimize düşünmesini kafi sayıyor, bunu da ölümüne savunuyoruz.
Bize ait olan bir düşünceyi enine boyuna sorguladığımız ve sonunda da beslediğimiz bir fikrin olmamasına üzülmemiz gerekirken, en değersiz şeylere gönül koyuyor; değerli olanları da suistimal ediyoruz.
Yıkımlara uğramamıza rağmen hiç yıkılmamış gibi tavırlar takınıyoruz; biri bize dokunduğunda sağlam duruşumuzu göstermek için türlü yollara girişiyor, bir rüzgar estiğinden dalından düşen kuru yaprak misali havada süzülüyoruz. Yere düştüğümüzde de güçten yana caka satıyoruz. Aslında zayıfız, çok zayıfız. Her şeyi unutuyoruz; hiçbir şeyi hatırı sayılacak şeyler olarak görmüyoruz.
Ucu bize dokunmayan, bizimle olmayan, bize uzak her şeye sırt dönüyor; bize ait olanları da bizde kaldıkça yanında oluyor, bizden uzaklaşınca anında sırt dönüyoruz. Kendimizle muhakeme yapıp bizden gidenleri durdurma niyetinde değiliz; hatalı olmayı katiyen kabul etmiyoruz. - Giden herkes suçludur - gözüyle bakıyoruz.
Dizide yer alan oyuncuların ki hiçbiri oyuncu değil; kast ajanslarının yüzleri güzel diye önümüze sürdüğü kişilerdir.
Yer alan kast ajansa bağlı kişilerin sergiledikleri performanslara şöyle bir uzaktan baktığınızda aldatıldığınızı göreceksiniz. Şöyle ki güzel bir kızın, yakışıklı bir erkekle kesinkes bir yerde karşılaşması vardır. Hiçbir zaman çirkin bir kızın yakışıklı bir erkekle ya da tam tersi güzel bir kızın çirkin bir erkekle birlikteliği yoktur. Çirkin kişiler kötüdür! Güzel kişiler de basittir, hemen kandırılır. Yakışıklı erkekler de her zaman kurtarıcıdır. Herkesi kurtarır ama bir o kadar da vurdum duymazdır. Zengin ya da fakir etmenini geçiyorum. Dizilerde nüans eksikliği var. Hep bir kahraman, kötülük timsali ve ortalığı karıştıran bir fitneci vardır.
Diziler, insanlardan aldıkları geri dönüşlerle yol alır. Günümüzdeki diziler de buna mutabık ilerlemektedir. Şatoyu andıran evinizin ve büyükçe bahçenizin ve de son model arabalarınızın olmadığı bir evde yaşıyorsanız, zenginlerin dünyasından bir rol kapma yarışında kalmaktan başka şansınız yoktur.
Bir diğer tarafta da televizyon programları var.
Şimdi size şöyle bir psikolojik yaklaşımda bulanayım. Bir sapık toplum içinde kendini belli ettirmemek için her yolu dener. Kapalı kapıların ardından ahlaksızlığını gün yüzüne çıkartır. Toplumdan kaçınan sapık bir kişiyi, yine televizyon kanallarından büyük boy resimleriyle paylaştığınız an sapığın toplumdan korkmamasına zemin hazırlamış olursunuz. Binlerce insanlardan kaçınan sapık, milyonların önüne düşen bir başka sapığın fotoğrafının rehavetine kapılacaktır. Yakalanan sapığın kolluk güçleri tarafından korunması da ekranda göründü mü o sapığı tutabilir misiniz?
Savunması basittir.
Öyle giyinmesin!
Erkeğin, haliyle nefsime yenildim.
Öyle giyinmesin!
Erkeğin, haliyle nefsime yenildim.
Ahlakımıza, namusumuza ters.
Kimse de demez ki bu sapıklık yapmanızı gerektirmez diye.
Başarı kelimesine her ne kadar karşı çıksam da ülke genelinde başarıya açız. Sinemadan tutun da bilime, sanata kadar birçok insanın aramızda yaşamalarına karşılık hiçbirisini tek bir platformda toplamıyorlar. Neden toplamıyorlar; çünkü topluma yön verebilecek insanlar oldukları için ve bu da siyasetçilerin işine gelmez. Sorunlarıyla boğuşan insanlara aydınlık bir yola ittirdiğinizde tüm sorunlarını çözüme ulaştıracaktır. Bu da akıllı ve sorgulayıcı nesillerin doğumuna sebebiyet verecektir. Bilin bakalım ne yapıyorlar, karşı çıkıyorlar!
Her yanımız yıkılmış durumda. Molozlara basarak ilerliyoruz ve her adımda bileğimizi yani değerlerimizi burkarak acı içinde yola devam etmek zorunda kalıyoruz. Çıkmamız gerektiği konusunda hem fikir olsak da bazılarının yerinden kımıldamaması bizdeki iradeyi, gücü tüketebiliyor. Hepimizin yaşadığı sorunlar olmasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi bekleyenlerin inanılmaz rahatlığı karşısında istemsizce pes ediyoruz.
Öyle ki tek bir çatı altında hemfikir olduğumuz konunun olmaması bu yüzdendir. Herkes bir şeylere karşı çıkıyor ya da savunmaya geçiyor. Toplum olarak ilerlediğimiz bir yol yok. Futbol desen inanın yarı yolda herkes birbirini boğazlar... Aşırıya kaçınılan her şey isyana sebebiyet verir.
Haliyle içsel olarak sığındığımız vicdanımız da burada yara almaya başlıyor ve hassaslaşıyor. En ufak bir sürtünmede, dokunmada canımızda onarılmayacak yaralar oluşuyor.
Sorun devlet kısmında değil, halk yani bizim tarafımızdadır. İnsanın evreni mücadeleci olmasına rağmen günümüz coğrafyasında olabildiğine yayılmış bir vaziyettedir. İnsan kimyasının her ortama uyum sağlamasını göz önüne getirdiğimizde, yayılmasını pekala haklı bulabiliriz :)
Hepimiz dışarıya rahat ve güçlü görünsek de yalnız kaldığımızda hissettiklerimizi yine biz biliyoruz...
1 Yorumlar
üzülerek söylüyorum: sorgulama yeteneğimiz sıfıra yakın resmen
YanıtlaSil