Ben kimim?

Eğitim hayatım yok denilecek kadar az. Hatta yok demek, az demekten gerçekçidir. İlkokul mezunu olup lise 2 de okulu bıraktım. Ailem, o dönemlerde LGS sınavında iyi bir puan çekmeme rağmen istediğim Anadolu Liselerinden birisine kayıt olmama karşı çıkıp meslek sahibi olmamın daha iyi olacağını düşünerek meslek lisesine yazdırdılar. Kabul etmeyeceğimi ve okula gitmeyeceğimi söylediğimde '' hadi oradan '' minvalinde söylemlerle karşımda durmuşlardı. Kabul etmedim ve gitmedim. 12 dersin 10 dersi 0 ya da 1'di. Kendimi derslere vermiyordum. Okula diye çıkıp internet kafelere giderdim ve Knight Online oynardım ki  sözünü ettiğim oyun birçok insanın hayatını mahvetmiştir. Gerçi hayatımın bu yöne evirilmesine bendim sebep. Dışarıdan kimseyi bu olayın içerisine çekmiyorum. Ancak en azından fikrimin alınması gerekirdi. Ailemin fikrimi önemsemediğini anladığım o günden sonra kimseye fikrimi söylemedim. Hep içime attım, kendimle kavgalar edip bozuk ve engebeli yollardan düz yollara sürüklenerek ilerlerdim. Kendimle geçirdiğim zamanları çok severim bu yüzden. Yalnız kalmayı çok seviyorum. Kimseye dargın değilim sadece kızgınım!

2 yaşımdan 18 yaşıma kadar neredeyse her sene başıma bir şeyler geldi. Kolum kırıldı, bacağımın iç kısmı sivri ranzanın arasında kalıp açıldı, yüzümün bir bölümünde ve ayaklarımın her yanında kabuk bağlayan yaralarla yaşadım.. Başka bir olayda da bilek ile dirsek arasındaki kemiğim kırıldı. Daha önceleri dirsekten kırılan kolum yanlış kaynadığı için o dönemlerde herkesin dalgası olmuştum. Şükürler olsun ki ağır ve yürek acıtan olaylar yaşamışım... Olaylara sadece kendi üzerimde yaşananlarla bakmamam gerektiğini sizlere söylemeden edemeyeceğim. Tanık olduklarım, yaşadıklarımdan daha ağır ve yürek parçalayan cinstendi... 


Görmem ya da almam gereken dersler olabilir mi? Sonuçta dünyevi derslerden kaçarken, ahir dünyanın derslerinden kaçabilir miyiz? 

18 yaşında ağır bir kaza geçirdim. Hastaneye kaldırıldığımda halimi gören doktor, '' götürün tekrar vücudunun her yerinin filmini istiyorum '' dediğini çevremdekiler söylemişti. '' Nasıl bir kaza ki sağ salim hayatta kalmış '' demiş sonra odadan çıkıp giderken... 

 Kaza anından sonrasını pek hatırlamıyorum. Ambulans içinde ilerlediğimizi gözüm aralı görmüştüm. Bir arada hastanede pantolonumun kesildiğini gördüm sonra film koptu. Karanlığın içerisine düşüyordum. Ellerimi havaya kaldırmış tutunacak bir dal arıyordum. Çıkmam gerekiyordu o karanlıktan. Düşüyordum... Düştükçe karanlıklar  zifiri oluyordu. Adeta karanlığın içerisinde zerrelere ayrılıyordum ki bir dokunuş ile bütün hale gelerek uyandım. Tutunmak için çırpındığım o dal ellerime sarılmıştı ANNEM... 

Sedye üzerinde götürülürken birçok insan bana dokunmuş, elimi tutmuş ancak hiçbirine tepki vermemişim ta ki annem dokunana kadar... 

Yüreğimin sahibi olan Rabbim, annemin iç alemime ektiği ve filizlenen ağacı gönül gözümden bir an olsun ayırmıyor... 

Sol femur kemiğimde parçalı kırıklar vardı. Doktor hayatımın en uzun ve zorlu ameliyatıydı demişti hastane odasında yatarken... 

10 gün sonra eve gönderildim. Odam hazırlandı. Akşam oldu, yanımda ablamla annem kalacaktı. Kalmayın dedim, gidin dedim. Yalnız bırakın dedim.

İlk karşı çıksalar da akşam yalnızdım.

Yorganı ısırarak, nefesimi tutarak sessizce hıçkıra hıçkıra ağladım. Saatlerce ağladım. Yanaklarımda asırlardır patlamayı bekleyen yanardağın lavlarını dağın yamaçlarına dökerken etrafa saçtığı sıcaklığı hissediyordum. Yüzümü hareket ettirmeye çalıştığımda yüz hatlarım adeta kanıyordu. 

Yazmayı seviyorum. Dedim ya kendimle zaman geçirmeyi çok seviyorum. Kendimle konuşarak birçok düşünceyi olumlu olumsuz bir sonuca ulaştırmaya çabaladım. Netice itibariyle dönüşleri yazmama vesile oldu. Aslında ben yazmıyorum bana yazdırılıyor... 



Ben kimim noktasında kendimi böyle atfediyorum.

Yorum Gönder

0 Yorumlar