Kayıtlar

şiir etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kelime Oyunu 124

Resim
Blog Forum   sayfasının KELİME OYUNU   serisinin 124 bölümünde yer alan kelimelerden (   Ateş, Kas, Merdiven, Kuru, Derin ) bu hafta şiir olarak karşınıza geldim. Katılımlarınızı bekliyorum :) Deruni  Sanırım bahardı adına şiirler yazdığım mevsim Harfleri mısralara sıraladım Anlamları kalbine yolladım Kuru yapraklar seni mırıldadı Gönüllerine ateş düşmüş şairler gibiyim Dumanların sardığı şehirlerde boğulurum Ne yana gideceğimi bilmem Bir fısıltıyla yollara koyuldum Adressiz yolların müdavimi oldum Sonra kendimi adının sıcaklığına,  anılarımızın heyecanına sığınırken buldum Zirvelere düşen yağmurlar, Dağın eteklerine yolculuklara çıkarlar Damlalar göçebe kuşlar gibi havzada toplanırlar Kuru sevgiler, derin liğimize düşerler Gözlerini süsleyen kirpiklerin her açılıp kapandığında gönül mahzeninden hatırlar merdiven lere çıkartılır ve deruni hallerle çocukluğuna sarılırdı.    ---

iki budala aşık

Resim
büyük harflerle sevdim Küçük harflerle kıydım. sevgi dediğimiz bir içimlik su, bir yudum okyanus, bir günlük asırdı. sonra, son verdik kemiklerimizden ayırdık derinliğimizi bir ürperti sardı dağ yamaçlarımızı yağmurlar taş yağdırıyordu, can kaçmaya yeltenemiyordu soğuk bir kıtanın ortasındaydık vardığımızda kıtanın ucuna döşümüzün zindanında olduğumuzu anladık! sarılmak ne hacet? biz, bir bir dökülmüştük. aşk sahnesinin figüranıydık ardımızda terk edilmiş anılar, önümüzde sevilmeye bekleyen tenler vardı sahnedekilerin izleyicisi bizdik, bizdik sahnede rol kesen çılgınlar gözlerin ateş saçarken, kıvılcıma tav olmuş gönlüm nasıl da ateşinin altında gezeliyordu sahneden indirilmemiz isteniyordu! biz, bize düşen görevi yerine getirerek parçalarımızı evrene dağıtmıştık kimse bize, biz diyemeyecek biz, güneşin doğuşunu resmeden gökyüzünün beyaz bulutlarının kırmızıya çalındığı vakitlere kör kaldık. biz, evrenin parlaklığını alemimize ulaştıran yıldızların kör alıcılarıydık biz, iç alemimizde...

kimseler duymadı

Resim
bir sözdü duymayı dilediğim, sonra, son buldu duygularım izdihama maruz kalan, alanları tarumar edilen, düşleri düş sahnesinden indirilen, olduğu yerde üzerine tonlarca ağırlık bırakılan o yerde, yerin yüzüne çehremi yasladım gözüm, karanlığa batırıldı özüm sözsüz bırakıldı ben ve sen bizken, hiç olma yoluna atıldı yüreğin yaralarını kanayan ırmaklarını unutulmaya yüz tutmuş sözlerinle dindirdim gönlümüzün muhtesibi sevgi sevgisizliğimizi çarşı pazarda duyurdu fiyatı ucuz dillerin körelmiş vicdanlarına sunuldu meydanlarda duymazlıktan geldiğinde ömür tükeniyor, bağımız koparılıyordu bir avare sırtında külfetlerle tezgaha geldi parçalarımıza dokundu, alıcıydı anılarla dolu günleri, yılların göğsüne astığımız sevgimizi yorgunlukla değiştirmeyi teklif etti sır gibi sakladıklarımız dile geldi, haykırdı ve biz hariç duyan olmadı sevgimizin izleyicisi kalmadı aşkın inşasına uzanan eller koparıldı dizler düğümlendi ne büyük nimetleri içinde taşıyordu yerin yüzü biz fark edemedik, yüz bulduk s...

fail ön saftaydı

Resim
Sevdamı sordu, Sevdamın büyüklüğünü tarif etmemi istedi göğe ikram edilen yıldızlar söndü, arşa yükselmeyi bekleyen sözler süzüldü kalbe indirilen darbeler sokaklara saçıldı fail ön saftaydı çiçekleri köklerinden koparanlar, kalabalığa sözsüz harflerle daldı önüne geleni iteklediler sancıyla yere serilenlerin sevda arayışlarını ayaklarının altına aldılar az önce sokağı taşıranlar şimdi kaçmaya yelteniyordu ayağa kalkanlar, sırtlarından hançerlendi yerden kalkmaya cesaret edemeyenler de edebini ve hayasını, hayasızların dillerine ve ayaklarına  ikram ettiler bir yiğit çıkıp '' nedir bu hal '' diyemedi, demek istemedi, dili varmadı ya da sevdasına tanım arıyordu; bilinmez. ulaşmak istediğin duymayı beklediğin, olmasına gönül verdiğin neydi?  eksik yanlarına yama mı ararsın ne diyedir, sevdamı sorarsın çok sevsem,  azalacak mısın az sevsem çoğalacak mısın bize faydası olmayanın peşinde sürüklenmen, kalbinin hangi odasındaki zehrin sokağa dökülmesidir  Hali vakti yerinde...

göğün ve yerin arasına sıkışmış bir can II

Resim
                                              aralanan gözlerime süzülen o tat neydi nereye gitsem, nerede dursam, ilerlediğim mesafeler tuzak, ilerlemekten ürktüğüm dehlizler zindandır dilim canına gönül bağladığında ve adını bahşettiğim yerde, yer yerinden oynamaya başladı dağ yamaçlarından sarkan kayalar, mevsimin terk ettiği kurumuş yaprak misali göğün nefesinden yere süzülür toprak bağrına dokunan terk edilmişe sarılmayı düşler düş sahnesinden aleme yolculuğa çıkar göğsünde ilahi gücün ikramlarını ve canlarını taşıyan toprak analığını sahneler, içinde besleyip büyüttüğü canları İlahi gücün izniyle toprağa serer bir karınca mineral eksikliğini gidermeye yaprağın yanına ilerler, ince adımlarıyla, yaprağı henüz terk etmeyen yeşilliğe sarılır tırtıl yaşamın renklerinden birisi olan seyrek yeşilliğe iştah kabartır az önce bir cana yaşam sunan yeşilliği iştahla yemeye koyul...

göğün ve yerin arasına sıkışmış bir can

Resim
                                                              Kırıldı göğün rengi, parçalarıyla yere serildi her can parçaları canına canan eyledi  bir parça vardı ki göğün temsilcisiydi göğsüme batırdım, kanlar yağmur tadında yağdı damlalar değdiğinde canıma, canım can oldu yaralarıma serzenişle başımı göğe kaldırdım, beyaz ışık huzmesi içime düştü yara olan canımdan, kurumuş yapraklar saçıldı mevsimler isimlerini sessizliğe haykırıyordu bir ses duydum ki göğün adı, göğsüme indi İman! güzeldi gözleri, adına beslenen türkülerle birlikte bir içimlik dua gibiydi artık kırıldığım, koparıldığım, örselendiğim yerlerimden çiçekler saçılıyordu muhtacım  bir serzenişle yükseklere sıçrayan harflerin ulaşmak istediği, bir sessizlikle içime haykırdığım harflerin söz olmak istediği ve  sarılmayı hayal ettiğim yere... nereye gidiyor...

ayaklarımdan tutup yere çarptılar

Resim
Ne anlamamız lazım, Ne yaşamamız lazım Ne görmemiz, Ne hissetmemiz gerekiyor? Kimdir, bize bunu yapanlar, Kimdir, bize bizi hasım edenler Kim, kimdedir söyleyecek var mı? Baktığımız yer gaflet, Yaklaştığımız yer tarumar, Sarıldığımız yer parçalanmış Oturduğumuz yer tuzak  Bir sabah uyandım ve günü selamladım Sonra uğultular yükseldi ve bir canın sesini duydum Dönüp bakamadım, Koşup yardıma gidemedim Bir ağırlık oturdu üzerime Yer yarıldı içine düştüm Gözlerime kızgın mil çekildi Söz edemedim, Kelimeler lal oldu Düşlerim siste kaldı Vicdanım, kötülüğün hışmına uğradı Benden gayri bir ben, Ben hariç herkes oldu Yağmur damladı şakağıma Umuda sarıldı, Kirlilikler temizlenecek diye Danslar ettim, Şarkılar söyledim, Sonra karanlık bir göğün altında Ürkütücü sesler yükselmeye başladı. İnce beyaz huzmeler göğe yükseldi, sonra bir sesleniş; anlamadık sonra bir kez daha, bir kez daha...  sokakları yağmur suları doldurdu, Umutlar, korkular, yarınlar görünmez bir ceset gibi suyun üzerleri...

insanın ürpermesi bu yüzdendir...

Resim
                                                   güne uyandım, güneş gökyüzünde, kahırlar gönüllerde, saatlik dilime sıkışmış haberler günümüzü mahvedecek şeylerden söz edecekler savaşlar, cinayetler intiharlar ölenler öldüğüyle kalacak, sağ kalanlar, ölüm yolları arayacaklar bir şükrün içinde saklıdır hayatın reçetesi bilsek de zor gelir yüreğimize merhem çalınması engeli olmayan yollar, hedeflerdir sığ düşünceye hapsolmuş hayaller uzun yollardan korkarlar bir köşeye sinmek gibidir, hayattan ürkmek.  beni benden başka kim anlayabilir, ne diyedir o vakit başkalarına hizmet etmeler gönül okşayan bir kelimenin müptelası olmak niyedir  insanlık onurunun ağırlığını hafifletmenin kazanımı nedir coğrafyalar talan edilir, gönüller tarumar edilir, yarınlar hayalsiz bırakılır, bugünler cehenneme komşu edilir dünler özlemden uzaklaştırılır kimdir, bizi bizd...

küçük bir damlanın hüznü hepimizi boğuyor...

Ana rahminden dünyaya düştüğünde önce bir ağladı sonra temizlendi, gözleri açıldı annesinin kokusuna alıştı anne gözünde sakınmaya baba canından öte görmeye başladı Minik hali sevdiklerinin yüreğine aşılandı damla damla büyüyen gülümsemesi bir okyanus oldu canına hüzün çöktüğünde, bir küçük canın, büyük okyanusuna daldılar hüzünleri, küçük narin dokunuşların arasında kayboldu ne zaman yanına varsalar bu küçük okyanusun arayışlara girmediler, büyük mutlulukların anlamları da büyüktür, nedir bu el kadar mutluluğu büyük gösterenler? kaşlarını çatsa, iç alemimizde tatlı ayaklanmalar olur ağlasa, yerli yersiz dünyaya meydan okuyasımız gelir gülümsese, bilinen mutlulukların tanımı, sadece o anda gizli  olduğunu anlarız sonra büyür ve saçılır toprağa ekilmiş tohum gün geçtikçe dalları açıldı ve filizlenmeye akabinde büyümeye başladı toprağa alanını belli etmek için kökler saldı kokular saçmaya başladı yeşil ve kahverenginin tanımı oldu sonra çürük bir dal, insanın eline geçti, büyüyen fil...

Eksiliyoruz

Yurdun dört bir yanında düşmanlar Hepsi güler yüzlü şeytanlar İnançlarını yitirmişler, Yalanı ilke edinmişler, Doğruyu hasım bellemişler Ne yana baksak, hain yüzler Dillerinde kallavi küfürler Dinlemeyi bilmezler. Gerçeklik gözlerinin önünde olmasına rağmen, Beyinlerini zayıflatarak geliyorlar görmezden, Hafızalarında siyasilerin söylemleri Yollarında gürültülerle dolu sloganlar  Yanlarında zayıf ruha bürünmüş canlılar Aynı kelimelerle konuşsak da  bize sağırlar Algıları kopuk, Düşünceleri yitik, Eylemleri eksik Duyguları bitik, Oysa bizdik, beraberdik Kapılarımız açık Samimiyetiz sağlıklıydı. Ne oldu da böyle olduk? Kim suçlu, Biz mi, Siz mi?  Yoksa bizi birbirimize kırdıran siyaset mi? İdeoloji bağımlısı olundu, Kürsüye çıkanların ağızlarına bakıldı Çıkan kelimeleri hayatlarının merkezine dikildi. Gün geçtikçe hayatlarının her yanını söylemlerle çevirdiler Zehir saçtıklarından habersiz her şeye inanmaya sürdürdüler İnançları duygularından ayrıldı, Duygular gerçekliğe kö...

Bir öfkedir, sessizliğim

Resim
Ne yana gidersem gideyim, hep aynı yerdeyim.  Kime ne anlatsam, söze başladığım o ilk cümledeyim. Bir çıkar yol bulamıyorum.  Her yolu deniyorum ama bir türlü o yola ulaşamıyorum. Yardımcı ol hayat, yardımcı ol Rabbim. Yıkılmadım!  Zelzeleleri titrek bacaklarımla alt etmeye çalışıyorum.  Ben, güçsüz değilim.  Beni sakın bedbaht olarak tanımlamayın. Ayaklarım yere değiyor,  her ne kadar kana bulamış olsa da tabanlarım. Adresim yoktur. Bazen dizlerimi karnıma çekerek  izbe bir yerde  soğuğa direnirim  bazen de bir caminin avlusuna ruhsuz bedenimi sererim.  Tanrı nefesini iliklerimde hissederim. Cami avlusuna girdiğimde içimdeki çocuğun seslerini duyuyorum.  Ruhum, bedenimi yolcu etmekten de bir türlü vazgeçmiyor.  İçimin neşesine seslendiğim an yok oluyor.  Seyrettiğimde ise zaman  berraklaştırıyor! Nedir bu tam olmalar ? Sınırları tarumara uğramış bir kentin tarihi sayfalarıyım Akıp giden zamanı taşır,  sere serp...

hissizliğimize isim bulamayız.

Resim
Kırıldım, Orta yerden. Bakma kanadığıma, andığım birçok hadise var gizlediğim, sahneye davet etmediğim. Şahsiyet meselesinden söz ettiğinde, Canlı yayınlarda son dakika olarak geçiyordu vahşetin! Bilemezdim bilinmeyeni olacağımı. Kırgın değilim, dargın hiç değilim. Gözünde hiçken önemi arz eder mi muradımın? Gözlerin arar mı artık beni? Sevgi şecaat ister demişti. Yanına yaklaşılması zor bir kelimeyle dile getirdiği sevginin tanımı, yüreksizliğiyle tanımsız kaldı. Bana bakmayın, Ben kanarım, arada anarım, bazen de solarım. Kaç fiyakalı sevgilere tanık olduk, Kaç imtiyaza şahit olduk! Sonra güm! Bir kaya parçası herkesten sakındığımız yurdumuzun üzerine düştü, ezildik. Sabaha yetişemedik. Güneşe gönlümüzü gösteremedik Halimize mutluluğu buyur edemedik ne ektiysek onunla zehirlendik iki kişilik coğrafyamızı besleyemedik. Kusurum, kusursuzluğuna aşıktı bilirsin. Bilinen olmaktan kaçtık, açtık oysa her şeye Bilmeliydi dağ, taş, insan, deniz, bulut, çiçek. bil...