3 Haziran 2023 Cumartesi

Her telden # 1










Güldüğüme bakma, ağladığıma ise kanma. Bana inanma. Ben, kendinden bir haber, dünyaya sağır, insanlığa düşman, Tanrıya haykırı davranışlar sergileyen insanım. İnsanım. Evet, insanım. Kısa süreli yalnızlıkların benden doğurduğu sonuçlara değinmek istemiyorum. En son bir tanıdığıma anlattığımda kendisini şehrin en eski köpründen attığı haberiyle sarsıldım. Kısa süreli bir şaşkınlıktan sonra kendime gülümsedim. 

Dışarıdan kolay ve zahmetsiz bir yaşam sürdüğüne kanaat getirdiğiniz kişilerin, henüz görmediğiniz, ulaşamadığınız yerlerde nelerle mücadele ettiğini ve nelere maruz kaldığını bilemeyiz. O kişi de benim yaşamımı alaya alıp, kendince bir kalıba oturtup ona göre yorumlamıştı. Kapalı kapılarımın ardından konuşuyordu. Oysa duyuyordu kapının ardında ki gürültüleri... Kendine inandırdığı gerçekliklere yüksek sesle konuşurken, gürültülerime sağır kalmıştım. 

İnanın sadece kapıyı araladım. Yüzüne çarpan bir esintiyle yere düştü. Sersemledi. Yüzünü bir müddet göremedim. Toz bulutu başını sarmıştı. Nefesi hırıltıyla çıkmaya başladı. Sonra kendine geldi. Ayaklandı. Yüzünü yıkadı. Yere oturdu. Ayaklarını uzattı. Ellerinin gövdesinin üzerine bıraktı. 

Gözlerini kapattı ve uyudu. Yanına oturdum. Ruh haline yakalamak pekala kolaydı. Ancak bu yolculuğa tek çıkmasının daha iyi olacağını düşünerek, uyanık kaldım.

- İnsanın her olaya yaklaşımı farklıdır. Dışsal olarak aynı adımları atıldığı görülse de mesele kişinin iç dünyasındaki karşılayışıdır. Kimi bazı olayları içsel olarak dünyasına davet etmez ve üstünkörü geçebilir. Yaşanan veya maruz kalınan her şeyi içselleştirmek bir yerden sonra yorgunluğa davetiye çıkartabilir. Ancak kimilerimiz bunun önüne geçemez ve her olayın derinlerine inmeye çalışırız. Bu alışkanlıktır. Neticede zararlı olsa da sağlam irade bir bakıma insanı güçlendirir. Herkes bu yolu denemek istemez. Çünkü kasvetlidir. 

- En nihayetinde çevremizde bulunanlar hayatın türlü yolculuklarına maruz kalarak yollarını değiştirmek zorunda kalacaklardır. Kimiyle ileride karşılaşacağız kimileriyle de hiç karşılaşmayacağız. 

İnsanın '' ben neden varım? '' dediği yerde yaşamın değeri bir bakıma çevresindeki insanlara sunduğu değerlerin, sevgilerin, yaklaşımların bir anda üzerine toplanmasına neden olacaktır. Çünkü birinin '' ben neden varım? '' dediğinde kendinden verdiği tüm eylemler doğru yola girerek kişiyi beslemeye başlayacaktır. Öz saygınlığın temeli çok sağlam olmalıdır. Bu da çevremize sunduğumuz, dağıttığımız eylemlerimizin geri bizde toplanmasıyla mümkündür. İnsan, kendinde ne kadar varsa o kadar özdür, sadedir, gerçektir. Saçılmış eylemler insanları eksikliğe sürükler. Her bir eksikliğin varlığına inanarak, arayışlara girmesine neden olur. Bu da bizleri bitap düşürür. İki adım ötede duran şeylere elimizi uzatamayacak dermansızlığı verir. Gözlerimize yorgunluğun çökmesini sağlar.

 '' Ben neden varım? '' 

Yaşamın bir parçası olmak için olabilir mi? Bu nasıl oluyor derseniz, benden bilmiyorum. İnanın, bildiğimizi sandığımız şeyleri başkaları bildiğinden ötürü biliyoruz. En son hangi görüşü, davranışı, söylemi tam anlamıyla özümseyip, süzüp sonunda da bilgi anlamına ulaştırabildik? 

Hep birilerinin düşüncelerinde yola çıkarak bir çıkarımda bulunuyoruz. O yüzden '' ben neden varım? '' sözüne ilişkin doyurucu bir yazıyı kaleme almak zordur. Arsız bir ağaç gibi dallanıp budanmasına yetişemeyiz. Her dal tomurcuklanıp filizlenecek yapraklar oluşturacaktır. Hep bir anlam ve anlamsızlık içerisinde büyüyüp duran ağacın dallarında bir ömür gezip duracağız. O sebepten ötürüdür ki yaşamımızı bir anlama oturtmak yerine onu anlamlı tutmaya çalışmalıyız. 

- Günümüzdeki birçok aile çocuklarını karşılarına alarak hayatın çetinliğinden söz edemezler. Çünkü buna erişmek için kendilerinin de aileleri tarafından sözlü bir diyaloga girmeleri gereklidir. Eskide bu pek mümkün değildi. Ailelerle bağ kuvvetliydi. Tek teke pek fazla konuya erişim sağlanmazdı. O dönemin insanları çevrelerindeki olaylara yaklaşımlarıyla kendilerini beslediler. Burada aileler ön planda olmadı. Genelde '' geri dur, yaklaşma, uzak dur '' gibi söylemlerde bulunurlardı. Hadiselerden çıkartılması gereken derslerin neler olduğunu ufak bir resitalle sunmazlardı. Çocuklarını arkalarına alarak olayları özümsenmelerinin önü kesildi.

Şöyle söyleyeyim birçok aile ferdi çocuklarının kendileriyle zaman geçirmeyişinden yakınıyor. Bunu engellemek için hayatlarında olmaya karar verdiklerinde kısa süre sonra ters tepkilerle karşılaşıyorlar. Çünkü aileler çocuklarının dünyalarına yetişemiyorlar. Her gün yeni ve farklı anlayışların akın ettiği ruhları anlayabilmek çok zordur. Yüzeysel değildir. Labirent misali dolambaçlıdır. Çocuklar labirenti ezbere bildiklerinden dolayı sona gelmeleri kaçınılmazdır ama ebeveynler için mümkün değildir. Çocuklarını yakalayamayan ebeveynlerden söz ediyorum...

Ergenliği atlattıktan sonra erişkin olacaklarında geri dönüp baktıklarında ailelerinin kendileriyle olmadıkları kanısına varacaklardır. Oysa bilmeyeceklerdir ebeveynlerinin kendilerine yetişemediklerini. Bir zorlukla karşılaştıklarında '' ailelerinin yanında hiç olmadıklarından '' söz edeceklerdir. Ebeveynleri bu konuda yanlarında olduklarını gözü yaşlı dile getirseler de anlamak istemeyeceklerdir. Geçmişin kısıtlı taraflarını gördüklerinden, arkalarından yorgun argın bir şekilde gelenleri göremeyecektir. Buna erişemeyen gözler, karşılarındaki ebeveynlerinin gözlerinin içine bakarak veryansın edecektir.

- Bu bakımdan günümüz çocukları aşırı derecek dağınıktır. Anlamanın mümkün olmadığı gibi anlamlı olmak için her yolu deniyorlar. İnsanların karşılarında '' değersiz ' 'görünmeyi göze alarak sırf çevreleri tarafından anlamlı olabilme adına tüm girişimlerden geri kalmıyorlar. Ebeveynlerin en büyük sınavı evliliklerini ileri taşımak değildir, çocuklarının dünyasını ele geçiren zehirlerin temizlenmesiyle uğraşmaktır. 

Şöyle ki bir ailenin çocuklarına cinselliği anlatabileceğini düşünebilir misiniz? Aslında olması gereken budur ama gelin görün ki buna ihtiyaç bile kalmıyor. Ne üzücü ve kahredici bir şey. Zehirler, ailelerin çocuklarına ulaşmalarına izin vermiyorlar. Bu da çocukların ailelerinden kopuk yaşamasına vesile oluyor. 

Toplum olarak yıkıcı bir durumla karşı karşıyayız. Gün geçmiyor ki bir gencimiz zehirlenmesin, ailesinden kopmasın. Kötünün sırtına binip dört nala koşturan gençlerin gelecek adına kendilerine nasıl bir bataklığa sürdüklerini bilmiyorlar. O bataklığa saplandıklarında yardım çığlıkları havada asılı kalacak... Gençlere yetişmeye çalışan ebeveynler, çocuklarının dört nala gittikleri yolları yeni yeni aşacaklardır...

Çocukların dayanaklılığı ailelerinin kendilerine yaklaşmasını sağladığını varsayalım. Bu sefer o bataklıktan kurtulanlar aileleri suçlayacaklardır. Yaşama tutunmanın, hayatta olmanın o kutsal gücünün kendilerine uğramasına izin vermeden suçlayıcı bakışlarla isyan edeceklerdir. Neden, çünkü zorluklarla mücadelenin ne demek olduğunu bilmiyorlar. 

Onlar için en zorlayıcı şey, yeni şeylerin hemen eskiyip yeni şeylerin gelmesini beklerken ki zorlanışlarıdır. 

Ötesi yoktur... 






Etiketler:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa