Duygusal boşluk #1



Açık yazmam gerekirse ileriye dair güzel umutlarım kalmadı. Kavramsal olarak tüm umutları tarifsiz bıraktım. Her gün birbiri ardını kovalayan cinayetlerin, rezilliklerin ardı arkası kesilmiyor. Ülkemizin iç meseleleri ayyuka çıkmış durumdayken, insanlar bu ağır ve ezici halden uzak kalma adına dizilere, sosyal medyalara sığınıyorlar ki orada da pek güzel şeyler olmadığı kesin. 

Her dizi aile kültürüne, birliktelik anlayışına, saygı ve engin düşünce tarzlarına absürt tavırlarla yansıtılmaya çalışılıyor. Bildiğimiz, yıllardır taşıdığımız tüm kültürel değerlerimiz son yıllarda hızla yok ediliyor.

Diğer tarafta sosyal medya yeni ve farklı insanları bizlere sunuyor. Tüketiyoruz. Sosyal medyalar bize, insanlık kimliğini tükettiriyor. Yenilik ve farklılık arayışına girerek duygusal boşluklarını gidermeye çalışıyorlar...

Bir insanın karakteriyle temas kurmadan sosyal medya ağlarındaki görseline bakılarak değerlendiriliyor. Bununla da yetmiyor düşüncelerine hak vermeyen veya ulaşmayan profillere anlamsız ve gereksiz bir yargıyla yükleniyorlar.

Umut, yolculuğa çıktığında insan enkazlarının arasından geçmeye çalışıyor. Hedefine, gitmek istediği yere ulaşamadığından, insanların ayakları altında eziliyor. Çünkü, her insan umutlarının yerli yersiz ortalığa saçmış bulunuyor. O yüzdendir çoğu kişi kendi değildir...

Haliyle insanlar duygusal boşluklarını anlamsızlığa davet ediyorlar. Bu da içten tükenmeye gidiyor. Zehirlenmemek elde değil ki hepimiz az da olsa zehirlenmiş durumdayız.

Tabii bu yığınca insanın bir arada yaşam sürdüğü yerin uzaklarında kendi dünyalarında yaşayanlar da var. Onlar zayıf ve iradesiz toplumların dışına kendilerine atmayı başaran engin düşünen ve aklı selim insanlardır. Dikkat çekmezler, çünkü bilirler duygusal gerçekliklerini ortaya sunduklarında istila edileceklerini...

Her şeye kolayca kanıyor ve inanıyoruz. Doğruların karşısında şüphe duygusuna kapılmıyoruz. Oysa şüphe etmek aklın beslenmesine yardımcıdır. Burada doğruya aykırı düşünce sunma çabasına girmiyoruz aksine doğruyu anlamaya çalışıyoruz... 

Bize sundukları şeylerle kendimizi beslemeye çalışıyoruz... Başkalarının beğenilerini alabilmek için ekran karşısına çıkmalar; fazla para harcayarak daha çoğunun geleceğine inananlar, öz benliğini bilmeden sahte bir benlikle karakterini ayakta tutmaya çalışmalar...

Uzuvlarını kullanmaktan bir hal insanları ayakta tutmak için sırtlarını ve ayaklarını tahtaya tutturmuşlar gibi... 

Bakmayın güldüklerine, tepkiler gösterdiklerine ve mimiklerine. Hepsi ruhsal olarak tahtalara asılmışlar. Bedenen yaptıklarının ruhu yoksa ne önemi olur?

Kargaşaya mahal vermek istemem ancak yaşananların ileri dönemler için pek iç açıcı olmayacağını söyleyebilirim. Sonuç itibariyle çocuklarımızın önünde aşmaları gereken çok gereksiz engeller olacaktır. 

Sizlerin ve bizlerin karşılaştığı engeller bir bakıma sonunda irade ve vicdan duygularına dokunmamızı sağlıyordu. İleri dönemlerde engellerle karşılaşacaklarında çoğunluğu kendi yanlışlarını, karşı taraflara yükleyerek aşmaya çalışarak giderecekler. Bu da kendilerini hırpalamalarına ve zarar görmelerine neden olacaktır.

Akabinde kendilerinden bir haber yaşam sürecekler; sırf başkalarının arzularında ve isteklerinde olabilme adına...

Duygular kendilerinden habersiz insanlar için gark olmuş vaziyettedir. 

Boşluğa batıyorlar....

----


Devam edecek 



Yorum Gönder

6 Yorumlar

  1. Merhabalar Murat Bey.
    Ne umudu, neyin umudu? Umut mu kaldı bu ülkede?..
    Sağlıcakla ve esen kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umut, insanı an'dan alıp geleceğe savuran çok tehlikeli bir zehirdir. İnsanın en kıymetli varlığı zamanı çalar. "Umut en büyük kötülüktür çünkü işkenceyi uzatır" der Nietzsche

      Sil
  2. Devamını bekliyorum hocam ve yazdıklarını anlayabiliyorum, üzülerek gerçekleri okudum...

    YanıtlaSil
  3. Bir şeyleri umut etmek, edebilmek çok güzel. Koşullar her ne kadar zorlasa da umut etmekten hiç vazgeçmem:) Sosyal medya konusunda yazdıklarınıza katılıyorum, sadece oraya göre karar verip kimseyi tanıyamayız. Kaleminize sağlık:)

    YanıtlaSil