Rafa kaldırdığım romandan bir kısım

  Annem kapıyı açınca babam gerisin geri merdivenden indi. Haydar ile açık kapının önüne geldiklerinde yüzü yere düşmüş bir adamın bedenini sürüklüyorlardı. Başı gövdesinden sarkıyor, ayak uçları da yerlerde sürükleniyordu. Adamın göğsünden saçılan kan damlacıkları etrafa sıçrıyordu. Yere bakan yüzü tanımak için başımı hafifçe yere eğip bakınca ürperdim. Erdem Bey’i sırt üstü yatırdılar. Annem kapıdan dışarıya başını uzatıp sağa sola baktı, kapıyı kapattığı gibi temiz su getirmeye gitti. Ben yerimden kımıldayamadım. Haydar'ın çehresinde tomurcuk olan terleri seyretmeye başladım. Taşıdığı acının ve kaygının içinde kendini kurtarmak yerine babasını hayata döndürmenin o müthiş iradesini yansıtıyordu. O an gözlerimin önünde hayatını kaybeden insanın can çekişine tanık olmaya cüret edemiyordum. Göğsündeki yarığı temiz bezle silmeleri işe yarar yöntem değildi. Kanlar içinde ölmemesi adına saygılı bir eylemdi.

   Bu can pazarının yaşandığı yerde duygusal açlığımı doyurmak için Haydar’ın gözlerini bana döndürmesini bekledim. Babasından gözlerini ayırmıyordu. Pişmanlık dolu bakışlarını yağmur gibi önündeki insana döküyordu. Kan deryasına dönen leğeni dökmeye götüren annem başka leğen ve bezle geri geldi. Temiz bezi sıcak suya batırdı, babama verdi. Erdem Bey’in göğsünden akan kanı sildi. Kan durmuyordu. Erdem Bey var gücüyle bir elini göğsüne koydu. Diğer eliyle de babamın elini tuttu. Başını babama çevirdi. Babam kulağını Erdem Bey’in ağzına yasladı. Sesi duyulacak kadar çıkıyordu.
‘’ Oğlum… Sana. Size emanet ‘’ dedi. Ağırlaşan başını Haydar'a 
çevirdiği gibi boşluğa düştü. Haydar şecaat gözlerle babasını kımıldamadan izlemeye başladı. Derinlerindeki sarsıntıya yenilmemek için kendini güçlü göstermeye çalışıyor gibiydi. Bu sarsıntı yerle bir olan köyümüzün maruz kaldığı zelzelenin ortaya çıkardığı bilançoydu. Haydar’ın ince uzun damarları şakaklarında belirginleşince gözlerine binen yükün karşısında hiçbir telkin hayat bulmayacaktı. Acı, gücü alt ediyordu. Sürdürdüğü çaba boşunaydı. Gözünden düşen damlanın büyüklüğü ve parlaklığı korkudan içine sinmiş varlığımı ininden çıkardı. Annem Haydar’ın bacağına elini koyarak ona güç vermeye çalıştı.     
Derinden sarsılmak…
   Haydar’ın içler acısı haline dayanamadım. Sırtımı yaşanan hadiseye çevirdim. Manzarası olmayan duvara yönelttiğim bakışlarımın duygusallığımı sömürdüğünü hissettim. Metal seslerin çıngırdamasıyla kapının eşiğine döndüm. Babam Haydar'ın kolundan tutarak kendisine 
çekti. Başını omuzuna bastırdı.
   '' Artık bizim evladımızsın. ‘’
   Haydar sırtında t
üfek, belinde mermilerle yerinden kalktı, babamın elini öptü. Anneme de başını indirip kaldırdı.
   '' Hakkınızı helal edin '' dedi ve hışımla çıktı.
   Babam arkasından gitmek için ayaklanırken annem kolundan tutarak kendisine çekti.
   '' Bey sakın! '' dedi. ‘’ Yalnız kalmaya ihtiyacı var. ‘’
   Anneme hak verdiğini gösteren tavırla başını ağır ağır salladı.  
   Haydar nereye gidiyordu? Haydutların mekanlarını basmaya mı? Yoksa i
çini ezen acıyı haykırmak için zirve bir yere mi? Nereye gidiyordu! Babam niye arkasından gitmiyordu? Emanetti madem neden bir şey olmamış gibi davranıyorlardı? Güç bela bir adım atarak Erdem Bey'in yanına yaklaştım. Açık kalmış ağzında yarım kalmış bir kelime, yine açık kalmış gözlerinde derin bir bakışın yarı kalmışlığı sahneleniyordu. Babam yerde yatan cansız bedenin yarı açık gözlerini ve ağzını avucuyla kapattı.
   '' Baba dışarıda haydutlar yok mu? ''
   '' Yok kızım, kimseler yok '' dedi.
   '' Erdem Bey'i bu hale getirenler kim?’'
   '' Haydutlar '' dedi.
   '' Ne yapmışlar? ''
   '' 
Çakı saplayıp deşmişler '' dedi.
   '' Haydutlar kaçtı yani, kimse yok değil mi?’’
   '' Artık yok kızım, kaçtılar. Yukarı köye doğru gidiyorlardı belki orada öldürülmüşlerdir. ''
   
Çatışmalar esnasında silah seslerini fazla duymamış olmamla beraber bulanıklaşan zihnimde neler düşündüğümü tam olarak kavramakta zorlandım. Haydutların olmadığını öğrenince '' bu nasıl iştir '' diye kendime sormuştum. '' Tüfek seslerini son anda duymuştum. O tüfekler sıkılmayacaksa insanın omuzunda neden dururdu '' diye söylenip durdum. Anneme bir ara bu konuyu açtığımda seslerin hiç kesilmediğini hatta kıyametler koptuğunu anlattığında ağzım açık şaşkınlık içerisinde dinlemiştim. Evi keskin barut kokusu sarıyordu. Babam dizleri üzerine çökmüş Erdem Bey’i cansız varlığını izlerken, annem de kendi inine çekilmiş titreyerek etrafı boş gözlerle kolaçan ediyordu. Herkesi bir telaş sarmıştı. Rahmetli Erdem Bey ise herkese bir korku aşıladığından habersiz dünyadan göçüp gitmişti. Haydar’ın arkasından gitmeliydim. Nereye gidebileceğini tahmin etmeye çalışsam da çıkar bir yol bulamadım. Kapının önündeki cesedin yanına tekrardan yaklaşarak üzerinden atladım, aralı kapıyı açıp koşmaya başladım.
 Annemin feryadını duydum. ‘’ Yeter! ‘’
   Koşarken babamın sesini duymadım. Evden üç dakika kadar uzaklıktaydım ki arkamı dönünce babamın elini kolunu kaldırarak bana seslenmeye çalıştığını gördüm. Y
üzünün solgun ve korku dolu haline tanık olunca aksayarak koşmayı bıraktım. Yanımda durdu, elini göğsüne bastırdı.
   ‘' Kızım’’ dedi. ‘’ Nereye gidiyorsun? ''
   '' Haydar'ın yanına. ''
   Sinirlendiği her halinden belliydi. Böyle başı boş davranarak kendilerini korktuğumun normal bir izlenim olmadığını ima eder gibi önce gözlerime baktı ardından kısık sesle konuştu
   ''Canım kızım nerede olduğunu bilmiyorsun bile '' dedi.
   '' Meşe ağacı ''
   '' Hadi eve gidelim. Onu yalnız bırakmak en iyisi '' dedi.
   Babam arkasını dönüp yürümeye hazırlanırken, kımıldamadığımı görünce yanıma yaklaştı. Elini meşe ağacının yoluna doğru savurdu, başını da ‘’ hadi ‘’ der gibi salladı.
   '' Baba bize emanet edilmedi mi? Niye yalnız bırakıyoruz, yanında değiliz? Belki bize ihtiyacı vardır. En azından bana, bana baba… Lütfen yanına gideyim. Sende gel, beraber gidelim. Dayanılacak gibi değil. Görmedin mi metanetli durmaya çalışırken ki halini. İnsanın canından can kopartmıyor muydu? Esefle kınanacak ya da acınılacak durumdan ziyade oldukça çevik ve iradeli değil miydi? Baba, biliyor musun benim onun yanında olmaya ihtiyacım var… Senin can yoldaşın vefat etti. Annem desen gözümün önüne gelince canım eziliyor ‘’ dedim. Haydar’a olan beğenimi babamın gözüne sokmuştum. Bunu bile isteye yapmamıştım. Utanç, anane artık yerin dibine girmişti. Babam asil ruhlu olduğunu bir kez daha gösterdi.
‘’ de hadi gidelim ‘’ dedi. Yürümeye başladık.
   Babam acı bir sesle, ‘’ Yahu niye acele ettin ki önce rahmetli Erdem Bey’in işini halletseydik. Zaten annen de pek iyi değil. Kadıncağız Meltem Hanımın ve kızının ölümünden kendini sorumlu tuttuğu yetmez gibi bir de bu olaya tanık olunca darmadağın oldu. Ah kızım, ah… Gönül işini hiç beceremiyorsun. Ne zaman ümit edeceğini ve koşacağını bilemiyorsun. Gelirken komşuya uğradım, bize uğramasını söyledim. Umarım geç kalmadan uğrarlar. Gerçi herkes kendi yarasını sarmakla meşgul ‘’ dedi. Konuşmaya devam etmeye hazırlanırken gözlerim babamdaydı. Bir ara elini kaldırdı, bakışımı parmak uçlarının istikametine çevirince Haydar’ın meşe ağacının altındaki kütükte oturur gördüm. İ
çten içe devriliyordu. Dıştan görünen sağlamlığı aslında içten içe bölük pörçük olduğunu gönlüme düşürüyordu. Dirseklerini bacaklarına dayamış, yüzünü ellerinin arasına almıştı. Mercanlarından dökülen yağmur ayaklarının altındaki toprağı balçığa çevirmişti. Tüfeği bacağından destek alarak duruyordu. Babam seslendi, '' Oğlum, Haydar? ''
   Haydar babamın sesini duymasıyla başını dikmesi bir oldu. Gözlerinin kızarıklığı metrelerce uzaktan belli olacak kadar al aldı. Nasıl da canıma dokundu. Ağır ağır başını ellerinin arasına düşürdü. Babam yanına vardı, omuzunu tuttu.
   '' Metanetli ol evladım. Herkesten çok senin, senin güçlü olmaya ihtiyacın var. Yıkılma. Eğme başını'' dedi.
   Haydar konuşmak istese de boğazına dolanan hıçkırıklar konuşmasını engelledi. Yutkundu.
   '' Kimsem kalmadı efendim, kimsesizim. Yalnızım '' dedi.
   Babam 
üzerine gitmedi, geri adım attı. Bana baktı, başını omuzuna indirip avuçlarını dikkat çekmeyecek şekilde açtı. Haydar’ın gözünde hiç gibiydim. Var mıydım, yok muydum hiç fark etmiyordu. Alınganlık yapacak zaman değildi. Babam elini Haydar'a doğru savurdu, Haydar'a doğru yürüdüm. '' Haydar iyi misin? '' dedim.
   Aptal düşüncenin esiriydim. İyi misin ne demekti? İyi olmadığı g
ün gibi ortadaydı. Gereksiz ve can sıkıcı bir tutum sergilemiştim.
   Haydar başını kaldırmadan '' Değilim '' dedi '' İyi değilim. ''
   Gözlerinden yanaklarına serilen yaşların yüzünü kızartmış olmasına sitem edercesine elinin dışıyla yanağında ve çenesinde biriken yaşları sildi. Yere bakarak konuşmaya başladı.
   ‘’ Bir kanadım kırıktı. Kırılmayan bir kanadım vardı, o tek kanatla uçamasam da ‘’ dedi başını gökyüzüne kaldırdı, ‘’ Gökyüzüne kanat çırparak sevincimi gösteriyordum. Üzgünüm ‘’ dedi. Başını önüne yıktı, yeri seyretmeye başladı.
   Babam yanıma yaklaşıp omuzuma dokundu. İki adım geriye giderek yanında durdum.

Yorumlar

  1. Emeğinize sağlık. Gerçekçi karakterleri ve çarpıcı bir kesitle ilgi çekici görünüyor. Devamını da okumak istedim, öncesini de.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim gönlümü doyurdunuz. Paylaşımlara devam etmek isterim.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kelime Oyunu 124

MİM ETKİNLİĞİ

kimseler duymadı