Kayıtlar

ayaklarımdan tutup yere çarptılar

Resim
Ne anlamamız lazım, Ne yaşamamız lazım Ne görmemiz, Ne hissetmemiz gerekiyor? Kimdir, bize bunu yapanlar, Kimdir, bize bizi hasım edenler Kim, kimdedir söyleyecek var mı? Baktığımız yer gaflet, Yaklaştığımız yer tarumar, Sarıldığımız yer parçalanmış Oturduğumuz yer tuzak  Bir sabah uyandım ve günü selamladım Sonra uğultular yükseldi ve bir canın sesini duydum Dönüp bakamadım, Koşup yardıma gidemedim Bir ağırlık oturdu üzerime Yer yarıldı içine düştüm Gözlerime kızgın mil çekildi Söz edemedim, Kelimeler lal oldu Düşlerim siste kaldı Vicdanım, kötülüğün hışmına uğradı Benden gayri bir ben, Ben hariç herkes oldu Yağmur damladı şakağıma Umuda sarıldı, Kirlilikler temizlenecek diye Danslar ettim, Şarkılar söyledim, Sonra karanlık bir göğün altında Ürkütücü sesler yükselmeye başladı. İnce beyaz huzmeler göğe yükseldi, sonra bir sesleniş; anlamadık sonra bir kez daha, bir kez daha...  sokakları yağmur suları doldurdu, Umutlar, korkular, yarınlar görünmez bir ceset gibi suyun üzerleri...

insanın ürpermesi bu yüzdendir...

Resim
                                                   güne uyandım, güneş gökyüzünde, kahırlar gönüllerde, saatlik dilime sıkışmış haberler günümüzü mahvedecek şeylerden söz edecekler savaşlar, cinayetler intiharlar ölenler öldüğüyle kalacak, sağ kalanlar, ölüm yolları arayacaklar bir şükrün içinde saklıdır hayatın reçetesi bilsek de zor gelir yüreğimize merhem çalınması engeli olmayan yollar, hedeflerdir sığ düşünceye hapsolmuş hayaller uzun yollardan korkarlar bir köşeye sinmek gibidir, hayattan ürkmek.  beni benden başka kim anlayabilir, ne diyedir o vakit başkalarına hizmet etmeler gönül okşayan bir kelimenin müptelası olmak niyedir  insanlık onurunun ağırlığını hafifletmenin kazanımı nedir coğrafyalar talan edilir, gönüller tarumar edilir, yarınlar hayalsiz bırakılır, bugünler cehenneme komşu edilir dünler özlemden uzaklaştırılır kimdir, bizi bizd...

küçük bir damlanın hüznü hepimizi boğuyor...

Ana rahminden dünyaya düştüğünde önce bir ağladı sonra temizlendi, gözleri açıldı annesinin kokusuna alıştı anne gözünde sakınmaya baba canından öte görmeye başladı Minik hali sevdiklerinin yüreğine aşılandı damla damla büyüyen gülümsemesi bir okyanus oldu canına hüzün çöktüğünde, bir küçük canın, büyük okyanusuna daldılar hüzünleri, küçük narin dokunuşların arasında kayboldu ne zaman yanına varsalar bu küçük okyanusun arayışlara girmediler, büyük mutlulukların anlamları da büyüktür, nedir bu el kadar mutluluğu büyük gösterenler? kaşlarını çatsa, iç alemimizde tatlı ayaklanmalar olur ağlasa, yerli yersiz dünyaya meydan okuyasımız gelir gülümsese, bilinen mutlulukların tanımı, sadece o anda gizli  olduğunu anlarız sonra büyür ve saçılır toprağa ekilmiş tohum gün geçtikçe dalları açıldı ve filizlenmeye akabinde büyümeye başladı toprağa alanını belli etmek için kökler saldı kokular saçmaya başladı yeşil ve kahverenginin tanımı oldu sonra çürük bir dal, insanın eline geçti, büyüyen fil...

Gün geçmiyor ki

Gün bitmiyor ki rezilliğin timsali olan olaylar eksik olmasın gündemden. Yaşanan rezillikleri ve insanı hayattan soğutan olayları bir sonuca ulaştırmaya çalışmaya fırsatımız olmadan başka sorunların meydana çıkmasını kayıtsızca karşılıyoruz. Haliyle, dışarıdan coğrafyamızı ziyarete gelenler insanların güler yüzlü olduklarını,  sıcak ve merhamet besleyici yanlarımızdan söz ederler; amenna insanlık yönünden en vicdanlı toplum olduğumuz bir gerçektir. Fakat içinde bulunduğumuz ve insani yönden değerli gördüğümüz kültürlerimizi, neşemizi, huzurumuzu gün be gün kaybettiğimizden habersizdirler... Eskiden büyük bir resim olan değerlerimiz şimdi taş atılarak çatlamış vaziyettedir. Kırık cam teorisine benzer durumdayız. Dışarıdan kırılmış ve parçalanmış yanlarımıza, yine dışarıda beslenip büyütülen ve Türkiye'nin iç meselelerinde aktör olanlar kırılmış yanlarımıza taş atmaktadırlar. Bir kesimde ellerine taş sıkıştırmaktadırlar. Gün geçmiyor ki Rabbimin gücüne gitmemesi temennisiyle, aptallı...

Kendine dönmen, Yaradan'a bağlılıktır.

  Yoğun duyguların içerisinde adeta tatlı bir huzurun esintiyle ürperiyorum. Duygusal açlık çektiğim günleri göz önüne getirince, ne çok hırpalamışım kendimi diye söylenmeden edemiyorum. Ancak bunun için kızmayı ve yermeyi kendime yasakladım. Kendimi içinde bulunduğum duruma getiren kader merdivenini görmezden gelip, yaşadıklarımın kötü şeyler olduğuna kendimi inandırır ve arkasından sürüklenirsem, bu kez hayatı ıskalamış olurum. Hayat, her canlıya aynı şansı verir. YAŞAMAK. Tabii burada '' yaşama '' kelimesinin altında yatan derin manaları tek bir ilahi güce atfedebiliriz. Fakat benim burada sözünü ettiğim yaşamak, hayatın içinde kendisine yeni bir çehre edinmiş halini anlatmamdır. Bizler, yaşamak için dünyaya gelmedik. Yaşamı değiştirmek için dünyaya geldik. Gün geçmiyor ki soy ağacındaki yaşamın yaprakları en güçlü ve sağlıklı dönemlerinde dallarından kopmasınlar. Her şey değiştiriliyor... Kendimize ulaşamamamın bizlerde oluşturduğu korku ve hüznü, zaman kendi içinde...

Deneyim

Resim
İnsan bir deneyime tabii olduğunda, sessizliğin ağırlığı altında kalır. Bu insan için güzel bir deneyimdir; insan burada güçlü kalmakla birlikte iradenin saf özünü benimsemeye başlar. Benimseme kavramı diye bilinen algı burada tam manasına ulaşır. İnsan, deneyimlerden elde ettikleriyle donanıma sahip olur. Sahip olma duygusu bilindiği gibi bir şeyi elde etmek ya da başarmakla sınırlı değildir. Deneyimin başarı ya da sahiplikle uzaktan yakında alakası yoktur. Deneyimler kayıpların oluşturduğu yıkıntılarla meydana gelir.  Temelin özü olan sağlamlık, kişinin iradesine sarılmasıyla gerçekleşir. Bu da iradenin saf ve öz haliyle bütünleşmesiyle mümkündür. Günümüzde kazanımlara da deneyim denilmektedir. Deneyimlerin sonu, sevgi ya da huzurla iniltili olmamalıdır. Deneyim kavgayla, kaosla ve sarsıntıyla elde edilir.  Biz insan evladı olarak, yaşamımızı bir temel üzerine kurmuş bulunuyoruz. Genel manada herkes aynı olmasa da ağırlık ve çoğunluk olarak o yoldayız; sözünü ettiğimiz temel...

Sessiz ordularım

Elime kalemi alıp ajandayı açıp boş bir sayfaya o kadar çok şeyler yazasım geliyor ki... Kalemi alıp yazmaya başladığımda hep aynı yere nokta darbeleri indiriyorum. Zihnimde haylaz çocuklar koşuşturuyor. Her çocuk, aklımda beslediğim bir kelime, her kelime başka bir kelimeyle yola çıkarak zihnimi ziyaret ediyorlar. Hepsinin anlam deryasına girişlerini gözlerimi kapatarak izliyorum ve içime yolculuk etmelerini sabırsızlıkla bekliyorum. Ruhumun bulutları üzerinde yolculuğa çıkacak kelimeleri, benimle birlikte gözlerini kapatan herkes duyacak hissine kapılıyorum.  Ajandayı bir köşeye, kalemi bir köşeye bırakarak derinlemesine ziyaretimi yoğunlaştırıyorum.  Bir yerlerde yere düşen çocukların acı bağırışları bir tarafta, acı bağırış sergileyen çocuğa gülenler başka çocuklar... Her kelime, bir başka kelimenin hışmına maruz bırakılıyor. Hayır, benim değildir iç alemim böylesine gaddar...  Kelimeler; iyinin ve kötünün dilidir. Ne tarafınız ağırsa oraya hizmet eder... Sanmayın ben...