Ayna karşısına geçip kendinizi uzun süreli ne zaman izlediniz? Yüzünüzün her hücresi size bir sesle bağırdıklarını ne zaman duydunuz? Gözlerinizin çevresini saran derin yarıkların ve yine alnınızı bir uçtan diğer uça ince çizgilerle işaretlediğine ne zaman dikkatli baktınız ve manalar yüklediniz?
Saçlara düşen beyazların telaşına kapılmak yerine insan bedenini değişime uğratan zamanın daha neleri kendisiyle birlikte ileriye götürdüğünü aklımıza getirdiğimizde, beyazlayan saçların insanın yaşlanmasına sebep olmadığını anlayabilir miyiz?
Bizlerin yine bizlere pür dikkat bakması ve yüz hattımıza sıkıştırılmış resmin hafızamıza kazılmasını sağlamalıyız fakat başkalarının ekranlarına sunuyoruz. Bu da zamanla dumura uğramamıza '' gerçek ve duru '' samimiyeti sunmaktan uzaklaşmamıza sebep doğurmaktadır. İnsan yalnız kaldığında kendini tanımlamaya ve anlamaya başlamalıdır...
Her acıda, sızıda, üzüntüde arayışlara girerek kaçacak yerler aramaktan vazgeçip acılarla, sızılarla beraber kat edilen yolların insanı daha dingin edeceğini bilmeliyiz. İlk başta sarssa da ileri safhalarda ruhumuza işlenen bir şey olduğunu anlarız.
İnsan kendine öz ve iz olacak acılardan, sızıntılardan kurtulmasına vesile olacak başka elleri düşlemekten vazgeçmediği sürece bu yol hiç bitmeyecektir. Çetrefilli bir yolculuktur ve hasımlarınız çok olacaktır. Çünkü bu yolun yolcuları genelde bir insan boyu kadar gitmeden geri dönmüşler ya da yola başlamadan bitirmişlerdir. Sizin burada ilerleyişinizi görenler yakıştırmalar yapabilirler. Özgüvenli bir insanı egolu görürler. Ego ile özgüven farklıdır...
Kaba bir dille şöyle söyleyebilirim ki '' kendini beğenenler egoludur '' klişesine pek rivayet edilmemesi taraftarıyım. Neticede, '' egonun '' nasıl bir eylemden sonra sonuç doğuracağını bilemeyiz. Bu ego kişinin haznesinde saklıdır. Her bir kişi egonun bilinirliği olan davranış modelleriyle yansıtmayabilir. Gelişimden uzak kişilikler egonun doğurduğu hazzı yemekle meşguldür. Gelişime açık kişiliklerin yansıttığı bu haz dalgası da genel itibariyle özgüvenlerine yani yalnızlıklarına dönmelerini sağlar.
Her şeyden önce kendinizi, kendi gözünüzde izlemenizdir. Karşılaştığınız ve hala içerisinde mücadele verdiğini düşündüğünüz şeylerden kurtulmak için ağır hitap içeren söylemlerden uzak durmanızdır. Yeni doğandan az önce vefat edene kadar herkesi dünyanın ve ahiretin işleyiş işçileri olarak görebiliriz. Buradaki önemli meselenin, şartsız ve kefilsiz istediklerimizi yapabildiğimizdir. Bir sınırlama olmaksızın önümüzde genişçe bir dehliz olduğudur. İnsan üstü şeylerde bile bedenen gerçekleştiremezsek de düşleyerek haz alabiliriz.
Neyi istediğimizin peşinde olmadan sadece anı yaşamanın idrak ve düş boyutunda bizi geliştireceğine inanıyorum. Şöyle diyebilirim ki karanlık bir odada gözlerinizi kapatıp ne konuşmak istiyorsanız onu sessizce kalbinize fısıldamanızdır..
Cevaplar gecikmeden içinizde yankılanacaktır.
1 Yorumlar
Evet gerçekten öyle o kadar güzel ve net bir şekilde anlatmışsın ki yazının sonuna geldiğimi fark etmedim. :)
YanıtlaSil