30 Kasım 2022 Çarşamba

Carl GUSTAV JUNG - Dört Arketip








Hazine değerinde bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Psikoloji merakında bulunanlar varsa baş ucu olacak kitaplardan birisidir. PsikoFelsefeloji adlı başlıkta olduğu gibi merakım ve ilgim olan kitapları bünyemde depolamanın hazzını dinginlik içerisinde hissediyorum.

Kitabın en güzel yanı her sayfasında derin anlamlar ve güzel betimlerin olduğudur. 
İçeriğine değinecek olursam 4 arketip sırayla şöylediranne”, “yeniden doğuş”, “ruh” ve “hilebazdır. ''
İnsanı kendi uçurumlarının ucuna sürükleyerek bilincin görüntüsüne tanık olmamızı sağlıyor. Korku bir bakıma içimizi kemirse de sonuna değin bu maceraya katılmaktan da kendinizi alıkoyamayacaksınız.

İnsanın derinliklerinde gezinen sessizliğine tanık olmasını ve gördüklerinden manalar çıkarmasını ve bununla yaşamına ve toplum karşısında duruş kazanmanıza vesile olacaktır.

Kitap içerisinde mitlere de yer vererek geçmiş dönemindeki hadiseleri günümüz bilimiyle, felsefesiyle ve de psikolojisiyle bizlere sunuyor. 

Ruh konusunu ana başlıklarla alt başlıklarla birçok alt metine ayırmış bulunuyor. Her birine değinerek zamanınızı çalmak istemiyorum. 

Sayfa aralarında küçük görünen ama anlamları büyük olan cümlelere gözünüz çarptığında yıkılmamak için sağlam durmanız gerektiğini anlayacaksınız :))

Zenginliğini ortaya dökerek kitap içerisindeki konulara merakınızın azalmasını istemem. Psikolojiye merakınızın olmasına gerek olmadığını okurken göreceksiniz. İnsanın kendine ve ruhuna yönelirken nelerle karşılaşması gerektiğini içeriğindeki başlıklarla açıklıyor. Bir oturuşta bitirilip hazmedilecek kitaplardan değildir. Özümsenmeden okunan kitaplar, yazarlarına saygısızlıktır. 168 sayfalık kitabı bir aya yakındır okuyorum. Yanında okuyup bitirdiğim iki kitap olmasına rağmen böylesi ilgimi çeken kitaplarla zaman geçirmeyi seviyorum.

Büyük olasılıkla ikinci kez okumayacağım. Kaçırdığım yerleri yakalamam gerekiyor. Anlatılarının zenginliği dile getirmekle bitmez. Geri döneceğim :)


Alıntılarımı sizlere sunmak isterim. 

* İçgüdülerin aşırı güçlenmesi, kızın kendi kişiliğinin bilincinde olmamasına yol açar, içgüdülerin zayıflaması ya da ortadan kalkması durumunda ise içgüdüler anneye yansıtılmıştır.

* Zira anne çocuğunun ilk dünyası, yetişkinin son dünyasıdır.

* Kişiliğin asıl zenginliği içsel kaynaklarla beslenen bir çoğalmanın bilincine varmaktır.

* Gölgesi tarafından ele geçirilen bir insan daima kendi ışığını keser ve kendi tuzağına düşer.

* Anima dışadönük olduğunda oynak, ölçüsüz, keyfi, kontrolsüz, duygusal, bazen demonca sezgisel, insafsız, şirret, yalancı, riyakar ve mistiktir. Buna karşılık animus inatçı, ilkeci, yasa koyucu, öğretici, dünyayı düzeltme meraklısı, kuramsal, sözcüklerin tutsağı, kavgacı ve iktidar düşkünüdür.  İkisi de birbirinden zevksizdir; anima etrafını aşağılık kişilerle doldurur, animus ise bayağı düşüncelere kanar.

* Kibrin faydalı tarafı bilincin üstünlüğünü kullanarak, bilinçdışında çözülmesinin engellenmesidir. Fakat eğer bilinçdışı, bazı anlamsız düşünceleri bir saplantı haline getirmeye ya da insanın kesinlikle sorumluluğunu üstelenmek istemediği başka semptomlar yaratmaya karar verirse, bilinç acınası bir biçimde çöker.

* Bilinçdışının psikolojisi hakkında bir fikir edinmek isteyen birine, Hristiyan mistiklerini ve Hint felsefesini incelemesini öneririm. Bilinçdışının zıtlıklarının en açık ifadelerini bu alanda bulacaktır. ( Meraktan araştırdım :) -)

* Bir grubun deneyimi, bireyinkinden çok daha düşük bir bilinç düzeyinde gerçekleşir.

* Ruh zenginliği ganimet biriktirmeyle değil, alımlama açıklığıyla olur.

* Topluluk insana, yalnızken kolayca yitirebileceği bir cesaret, metanet ve asalet verebilir.

* Kitle içinde insan bir sorumluluk duymadığı gibi korku da duymaz.


Devamını okuyunuz

Etiketler:

28 Kasım 2022 Pazartesi

Mekân IV









Mekân sahibi yolun sonuna yetiştiğinden üç kişinin bayır yukarı çıktıklarını gördü. Yakında bulunan ağacın arkasına hızlı bir manevrayla geçti. 

- Nereye gidiyorlar? - diye aklında geçiştirdiği sırada çaprazda bulunan gövdesi ince ağaca koştu. Fazla durmadan iki metre ötedeki ağacın arkasına geçti. Diğer ağaca göre gövdesi kalındı. Nefes alıp verdi. Yol boyunca merak ve tedirgin oluşu kilometrelerce koşmuş bir atletin yorgunluğuna eş değerdi. 

Adamların tam halini saniyeler önce gören mekân sahibi başını kaldırdığında ne görsün, adamların belden aşağıları görünmüyordu. Bayırı aşıp düzlüğe varmışlardı. Takip mesafesini kapatmak için zekice bir hamlede bulundu ve yokuşu çapraz yürüyerek çıktı. Yorgunluk belirtisinin emaresine rastlanmadı. Gülümsedi.

Düzlüğe varıp iki adım attıktan sonra hemen yakınında bulunan ağacın arkasına gizlendi. Adamlardan birinin sesi gürdü. Bir şeyler söyledi. Cesim hararetle cevap verdi. Diğer konudan uzak adam mülayim bir tavırla aralarını bularak yola koyuldular. Sırtı kendisine dönük olmasına aldırış etmeyen mekân sahibi, Cesim'in yardıma ihtiyaç duyduğunu hissediyordu. Yılların tanışlığı bunu ortaya çıkarmıştı.

Cesim'i araya almış vaziyette ilerleyen adamlar bir ara duraksadılar ve köşeye çekildiler. Cesim ise sağa sola bakış attı. Mekân sahibi sırtları kendisine dönük adamlara belli ettirmeden Cesim'e el kol hareketi yaptı. Cesim ilk görmesem de önüne döneceği sırada gözüne çarpan harekete kayıtsız kalmadı. Cesim'in yüzünde sevinçle hüzün bir arada açtı. Adam hüznün neden olduğu korkuyu görmezden geldi. 

Adamlar arkalarını dönecekleri sırada mekân sıçrayarak ağacın arkasına geçti. Cesim'de havaya, ağaçlara ve son olarak da kuşların maviliklerdeki dansına göz attı.

Mekân sahibi sırtından revolveri çıkardı. Boş kovanları yine arka cebinden çıkardığı mermilerle doldurdu. Uzaklığa güvenerek şarjöre vurdu ve kilitlenmesini sağladı.

Revolveri sırtına tekrar geçirdi. 

Adamlardan biri Cesim'in etrafında dolandı ve dizinin arka kısmına tekme savurdu. Cesim düşecek gibi oldu. Diğer adamda dengesini zor bela yerine getirmeye çalışan Cesim'in gövdesine dirseğiyle vurdu. Cesim olduğu gibi yere yığıldı ve cenin pozisyona girdi. Adamlardan biri kollarıyla yüzünü kapatan Cesim'in başına tekme atmaya başladı. Diğeri de yerden aldığı kaya parçasını sırtına, bacağına ve ayaklarına vurmaya başladı. 

Mekân sahibi sağa sola bakındı. Görünürde kimseler yoktu. Kendisine en yakın insan revolverin sesini duyamayacak kadar uzaktı. Adam hemen ilerideki ağacın arkasına geçti. 

Cesim yediği darbelere sessizce karşılık veriyordu. Mekân sahibinin kendisini kurtaracağına inanmak bu olsa gerekti. Karşılık vermek için ayaklansa bu kez karşılarındaki adamlar daha güçlü bir metale veya alete güvenebilirlerdi. Bıçak veya silah gibi. 

Cesim sırtına ve ayaklarına inan darbelerin başına inen darbelerden daha ağır ve sancı verici olduğunu belli ettirmese de iliklerine değin hissediyordu. 
Adamlardan biri kolundan tutarak,

'' Yüzünü aç! '' dedi.
Cesim yüzünü göstermedi.
'' Sana yüzünü aç diyorum. ''
Cesim önce kollarının arasından baktı. Darbeler artık yoktu. Biri köşeye çekilmiş nefes alıp veriyor baş ucunda duranda hiddetli bir çehreyle yüzüne bakıyordu. Karşısındaki insanın bir sözle başka bir insanı parçalayarak ayıracak potansiyele sahip olduğuna inanmak istemese de karşısındaki görüntü gerçeklikten uzaklaşmıyordu.

'' Bayım, kusurumuza bakmayın '' dedi.
Cesim şaşaladı. Kollarını başının etrafından çekti. 
'' Size korku sunmamız gerekiyordu. Çok rahat ve olabildiğine emin duruş sergiliyordunuz. '' 
Cesim kaşlarını kaldırdı.
'' Şaşkınlığınızı anlıyoruz. Sizin yanınızda güçsüz görünmememiz gerekiyor. '' 
Cesim doğrulmaya çalışacağı sırada diğer adam dikeldi. Kesik öksürükle,
'' Cesim Bey canınızı pek yakmadık ya? Taşla vurduğum yerlerdeki arbedeler için af ola '' dedi.
İyice şaşkına dönen Cesim, ayaklandı ve üstünü başını düzeltti.

'' Bayım, hadi yola düşelim. '' 

Mekân sahibi ağacın arkasından çıktı ve havaya bir el ateş açtı. Bu sırada adamların ilk hamlesi yere çömelmek hemen sonra da sırtlarındaki silahlara sarılmak oldu. Namlularını adama doğrultular. Mekân sahibi de revolveri iki adam üzerinde gezdirerek korkusuzluğunu belli ettirmeye çalışıyordu.

'' Ne yapalım? ''
'' Vuralım gitsin. '' 
Cesim, '' hayır yapmayın '' dedi.
'' Yanınıza gelmesine ne dersiniz? '' 
Cesim,
'' Onun yanımda olması neyi değiştirecek? '' 
Adam iki adım öne atıldı. Diğer adam da bakışlarını mekân sahibine silahın namlusunu da Cesim'in alnına çevirdi. 
'' Tek kurşun '' dedi adam ve devam etti. '' Kaybımız olmaz. Tek kurşun! Bir canın kaybı sana bağlı. İndir silahını. '' 

Mekân sahibi, 
'' bırakın onu! '' diye bağırdı. 
Silahı namlusunu Cesim'e doğrultan adam silahı havaya kaldırdı. 
'' Hadi, gidin! '' dedi.
Cesim adım atmadı. Yanlış bir hareketin nelere mahal vereceğini sezinleyen Cesim yerinden kımıldamadı. Bir anda vahşi yaratığa dönen adamların bu mülayim ve naif görüntülerinin anında gaddarlığa dönmeyeceğinin garantisini kimse veremezdi. Bir adım atması ölümüne veya karşıdaki adamın yaşamının sona ermesine sebep olabilirdi. 

Diğer adam,
'' Elinizdekini yere bırakıp burayı terk edin! '' dedi.
Mekân sahibi,
'' Bırakmadan gitmem '' dedi.
Cesim yanındaki adamın silahını omzuna dayayıp gözleriyle - ilerle - der gibi hareket ettirdi. Cesim kımıldamadı.

'' Cesim ne yapıyorsun, gelsene. Kımılda yerinden pislik herif. Senin için canımı hiçe atıyorum, sen ne yapıyorsun? '' 

Cesim cevap vermek yerine başını önüne eğdi.

Diğer adam, 
'' Tekrarlama mı ister misin? '' 
'' Bırakmıyorum. Silahı yere bırakmı... '' 

Mekân sahibi yere yığıldı. Sesi boğuk ve çok içten geliyordu.
'' Hayır, hayır! '' 
Sonra bir ses daha duyuldu.
'' Kahretsin! '' 

Cesim dizleri üzerine çöktü. Sesini çıkartmadı. Az önce '' güçlü görünüyorsunuz '' diyenlerin caniliklerine şahit olunca hiddetini dizginlemekten başka bir yol yoktu.

'' Tamam, git yanına. Bekliyoruz '' dedi.

Cesim adamın yanına yaklaşınca gördüğü çehre yüreğine bir nebze olsun serinlik kattı. Adam gülümsüyordu ve gözleri açıktı. Cesim ayağa kalktı. Ellerini yüzünden ensesine değin götürdü. İki adım geriye gitti, adamlara döndü. Adamlar aklını okumuştu.

'' Biz gerekeni yaparız, siz rahat olun '' dedi.
- Biz gerekeni yaparız - demişti. 

Bu arkadaşı gibi olacağına işaretti. Sığınmak için insan arasa da boşunaydı. Ağır adımlarla adamlarına yanına ilerledi. 

Etiketler:

26 Kasım 2022 Cumartesi

Erkek ile Kadın eşit midir?





Kadın ile erkeğin yaşamda edindikleri roller birbirlerinden farklıdır. Toplumun refahı ve ileriye götürülmesi erkek ile kadının birlikteliklerinden geçer. Kadının hiçbir alanda erkekten üstün olmadığını bilmeliyiz. Gayemiz olan hayat biz insanlara türlü zorluklar çektirerek gelişim sağlamamıza imkanlar sunar.

Televizyonun hayatımıza girmesiyle temeli sağlam aile anlayışları yıkılmaya başladı. Buna hepimiz şahidizdir. Sağlıklı birlikteliklere ve güçlü aile bağlarına sahip insanların sayısı azdır. Var olanlar da şanslı konumundadır. Sözünü ettiğimiz ailelerin güçlü bağlarında eşitlik yoktur. Konum vardır, rütbe vardır. Herkes yerini bilir.

Günümüze uzandığımızda eşitlik ve üstünlük kavgasının sonuçlarını çocuklar çekmektedir. Farkındasınızdır birçok genç ailesinden uzak kalmak için türlü yolları deniyorlar. Çünkü bağ yitirildi. Eşitliğin olduğu yerde sağlıklı nesil olmaz. Çok övünülen Batı ülkelerine bakıldığında aile bağlarının aynı bizler gibi yıkıldığına şahit olacaksınız. Doğu ülkeleri daha baskıcı ve otoriter tablo çizerken yakın zamanla birlikte dünyanın gidişatına onlarda ayak uydurmaya başladılar.

Erkek güç ve savunma ve de güven konumundadır. Kadın da gücün ve savunmanın destekleyicisi olmalıdır.

Erkek güçlüyse ben de güçlü olacağım derseniz ki bu güç tanımı nedir merak etmiyor değilim? 


Yere sağlam basmak, kariyer hedefinde ilerlemek, iyi para kazanmak ve konum sahibi olmaksa bu sizin için yıpratıcı bir durumdur. Kazanımlarınız sizi olabildiğine güçlü ve sağlam yapacaktır fakat nesil olarak ardınızdan sağlam bir emanet bırakmayacaksınızdır. 

Güç tanımı bu ise saygıda kusur etmeyiz ama sınırlı olması gerekir. Sınırını bilmeyenlerle hiçbir erkek yuva kurmaya yaklaşmaz. Çünkü bu konuma erişmiş kadınlar hali hazırda erkek anlayışına sahip olurlar. Lider vasıflı olurlar ve çarkın dönüşüne engel olur. 

Bu gibi kadınlar başarılı erkeklerin karşılarına başarılarını sunduklarında hiyerarşi oluşur. Erkek için kadının başarısı önemli değildir sonuç itibariyle kadının bir güvenceye ve savunmaya ihtiyaç duyduğunu bilir. Kadın ise bunu anlamak ve özümsemek yerine kendini üstün görmeye ve kimseye ihtiyaç duymamaya sürdürür. 

Erkek sağlayıcıdır. Bir şeyler sunar ve bununla bir yol çizilir. Kadın destekçidir. Yukarıda verdiğim örnekteki kadınlar pekâlâ basit anlayışlı erkeklerle hayatlarını idame ettirler ki bu da en tehlikelisidir. Çünkü hayatlarındaki erkeği manipülasyona maruz bırakılar ve güçlü anlayışını kendilerine empoze ettirirler. Erkeğin doğasında güç ve lider vasfı yoksa ordunun en zayıf halkası olarak kendini açığa çıkartır. Burada lider vasfını açmamızda fayda görüyorum. Koruyup kollayan, güven ve sağlayıcılık sunan, saygının her safhasını hayatlarında tutandır.

Diğer tarafta maskülen erkekten uzak bir kişiyle birliktelik yaşayan lider vasıflı kadın dünyaya getireceği çocuk(lar) babanda alacağı bir şey olmayacağı için annenin dış görünüşünü ve davranışını benimseyeceklerdir.
 
Diyelim ki kızları oldu. Anneyi örnek alan kız, bir sonra ki neslin kendileri tarafından yitirilmesini sağlayacaktır. Bağ ve birliktelikten uzak '' onay '' beklentisiyle hayatlarını sürdüreceklerdir. 

Erkeğin üstünlüğü anlaşıldığında sağlıklı neslin yaşamı hızla yükselecektir. 
Burada erkeği üstün görmek haşa Allah gibi algılamak değildir.
- Erkek kim oluyor ki, biz daha üstünüz? - gibi çıkışlar yaptığınızda bir kız olarak ağabeyinizin veya babanızın güvenine ve sıcaklığına her daim ihtiyaç duymaz mısınız? diye sormadan edemeyeceğim. 

Milyonlarca erkeğin bir arada yaşadığı coğrafyada beş on kişinin yaptığı yanlışı tüm erkekleri kapsayacak şekilde kötü yorumlamak neye hizmettir? 

Aşağıda belirteceğim gibi kadının seçiminden meydana gelen hadiseler birçok erkeğin kadından, kadının erkekten uzak durmasına neden olacaktır. Kadınların beklentiye girişleriyle erkeklerinki bir değildir. Kadın seçicidir. Kadın bir erkeğin hayatına girmesine izin verendir. Haliyle kadınlar kriter olarak seçtikleri vasfa sahip erkekleri bulmak için hayatlarına erkekleri alırlar ve sonrasında hüsrana uğrarlar. Erkekler de bu zaman zarfında saygın bir kadın arayışına girmezler. Çünkü hayatlarına davet edecek kadınların fazlalığına şahit oldukları an kendilerine dönecek ve gelişimlerini sağlama adına ekonomik güce ulaşmak için kolları sıvazlayacaklardır. Bu gibi erkekler, birçok erkekten istediğini bulamayan kadınların radarına girerler ama gelişim gösteren erkekler tarafından kabul edilmezler.

İnanın günümüzde evliliğe istek duyanlar kadınlardır. Çünkü hayatlarına aldıkları erkeklerden istediklerini bulamadıklarından ötürü yılgınlığa dönmüş durumdalar. Tabii işin istisnai tarafı da var. Ancak her kadın güçlü ve konum sahibi bir erkekle hayat sürmek ister. Güçlü konumuna ulaşmış erkek arayışında olup ama her defasında yıkılan kadın sonunda kendini evliliğe adamaya başlar. Evlendiği insanlarla iyi veya kötü bir şekilde yaşamaya başlar. Sığınacak kimseleri olmayan kadınlar evliliklerinde kırıcı, örseleyici, can yakan hadiseleri '' kabullenmeye '' başlarlar.

Kadınlar lider olamaz. Kadınlar destekleyicidir. Kadın, erkeğin başarısında pay sahibi olmak için çabalamaz. Erkeğinin zor anında yanında olur, ayağa kalkmasını sağlar ve yılmaması ve de güçsüz düşmemesi için kollarının altında belirir. Erkek böyle kadınları gerçekten severler. Hem de çok.

Liderlik vasfına erişemeyen erkekler toplumun gidişatını kötüye sürükleyecektir. Günümüz gençlerini örnek olarak alabiliriz. Kız olsun, erkek olsun başlarında bir gücün olmadığını biliyorlar. Eşitlik adı altında sürdürülen hayatta yer ve rütbe bilmemelerinden ötürü far gören tavşan gibi şaşkınlık içinde kalıyorlar.


Bir şey daha gece eve giren hırsıza kocasından önce müdahale eden bir kadın var mıdır?

İnsanlık için utanç vericidir bir kadının herhangi bir sebepten dolayı öldürülmesi. Bunun önüne geçilemiyor. Tüm dünya ülkelerinde yaşanan bir durumdur. Bizim sınırlarımız içerisinde olan bir hadise değildir. Erkeklerin tümünü aynı kefeye koyarak güvenilmez olduklarını söylüyorsunuz. Bir tarafta haklısınız fakat kadınlar da seçimlerinin sonuçlarını görüyorlar. 

saf ve duygusal bağlılığından kopmayan kadınlar karşı cinsle birliktelik yaşamazlar. Karşıt bir tavır sergileyecek kişilere yönelirler ve sonucu da televizyonlarda görünüyor. Bu her erkeğin yapacağı şey değildir. Obsesif insanlara bulaşmanın sonucu diyebiliriz. Her yanlışa, hataya - bir daha yapmaz - gibi yaklaşım sunarsanız sonunda hayatınızla ödeyebilirsiniz. Yoğun duyguya kapılmamaya itina edilmelidir.

Şöyle düşünelim;
Kendini bilen bir erkeğin sorunlu bir kadınla uzun süreli birlikteliğe girişmeyeceği bilinir. Aynı şekilde kendini bilen kadın sorunlu erkekle uzun süreli bir birlikteliğe girişir mi? Evet. 

Nedenini size söyleyeyim; fark edilmek isteniyor. Bu sorunlu bilinen erkeklerde kadınları kullanmaya başlıyorlar. Kadın bir süre sonra kişilik bozukluklarına benzer davranışlar sergileyerek erkeği kendi alanına çekmeye çalışır. Israrcılığı ve inatçılığı ne denli yüksekse o denli yıkıma veya şiddete maruz kalması olağandır. Kadın bunu hak ediyor demiyorum, diyemem de. Şiddetin hiçbir türlüsü sağlıklı değildir. Anlatmak istediğim kadın burada seçiminin sonuçlarını görüyor. 

Kendini bilen erkeğin, sorunlu erkeklerin alanından çıkan kadınları kabul ederler mi? Hayır. 

O yüzdendir kadınlar '' iyi bir erkek yok '' diyor. 

Seçimlerinin sonuçlarını her defasında hüsran uğrayarak tanık olan kadın, aklında şekil verdiği gibi tüm erkekleri düşündüğü kalıba yerleştiriyor.

Bugün toplumun bu yönde olmasının sorumlusu kadınlardır. Seçimlerini, yönelimlerini tamamen farklı olmaya, '' ben merkezcilikte '' toplamaya çalıştığı için raydan çıkmıştır. Başarılı kadınlar yalnızdır ve evlenmek istemezler. Evlenenler de kısa süre sonra ayrılırlar.

- Biraz da erkeklerin kadınlar tarafından hayatlarını sonlandırdıklarına değinelim mi? 

Tüm zorluklara göğüs geri evlilik için borç harç bulup bir şekilde evleneceği kadının isteklerini yerine getiren erkeği ortada bırakıldığında ne olur? Yüzbinlerce borç ve terk edilişi.

Askerdesin ve vatani görevini yapıyorsun. Nişanlısın. Bir sonraki izinde evleneceksin ve bunun hayalini kuruyorsun. Bazı anlaşılmazlıklar meydana geliyor ve kadın erkeği terk ediyor? Sonra bir kurşun... 

Zayıf erkekleri kendilerine bağlayan kadınların, o erkekten istediklerini aldıktan sonra ortada bırakmasının sonucunda bunu hazmedemeyen kişinin intiharı. 

bunların hiçbiri haber niteliği taşımıyor.

Kadınların bir iş yaptığını farz edelim ve bu işi yetiştirme adına 6500 kadının öldüğünü hayal eder misiniz? Nasıl ayaklanmalara meydana gelir değil mi? 

Dünya kupası için yapılan stadyumlarda 6500 erkek öldü, erkek.

Haber niteliği oldu mu? Hayır.

Kadınlar da intihar eder ve inanın o intihar eden kadınların hepsi borderline yani kişilik bozukluğuna sahip kişilerdir. Onlar rahatsızdır. Kadın olsun, erkek olsun kimin hayatındaysa onlara zulüm olurlar. 

Erkeklerde kişilik bozukluğuna sahip kişiler kadınlara yakınlık kurmazlar. Kadınlar kontrol edecek bir erkek olarak onları kendilerine yakın görürler.



Velhasıl kadının erkekle eşit olma olasılığı binde sıfırdır. 
Sağlıklı bir toplumun ayakta durması için erkeklere destek veren ve güven sunan kadınların olması gerekir.

Saygılar.





Etiketler:

25 Kasım 2022 Cuma

Mekân III

 




                            Fotoğrafın alındığı profil 


Cesim duvarları rutubete dönüşmüş fabrikaya giriş yaptığında soluğuna soğuk ve tatsız bir koku değdi. Çevresini kolaçan edeceği sırada sağ koluna adamlardan biri girdi.

‘’ Bayım telaşlanmış gibi bir haliniz var? ‘’ dedi.
Cesim iştahını sömüren korku karşısında kayıtsız kalamıyordu. Adamın koluna girdikten sonra konuşması Cesim’in dirayetini biraz da olsa sarsmıştı. Diğer adam da Cesim’in önünde durdu.

‘’ Cesim Bey bu gibi yerlerde şarkı söylemek insana şevk verir derler, sizce doğru mu? ‘’

Cesim duydu soru karşısında istemsizce ‘’ evet ‘’ dedi.

Kolunda bir sıkışma hisseden Cesim yanındaki adama döndü.

‘’ Niyetinizi bilmiyorum, tahmin dahi edemiyorum fakat şimdiye kadar hiç bu denli canımın yandığını hissetmedim ‘’ dedi koluna bakarken. Adam hemen kolu çekti,

‘’ Pardon bayım. Gündelik stresin ağırlığını kolunuza bıraktığımız için maruz görün ‘’ dedi.
Cesim, tekin olduklarını ima eden insanların aslında kendisine saygı duyduklarını anlayınca alevlendi.

‘’ Başıma namluyu dayayıp öldüreceksiniz hiç beklemeyin ve beni de bekletmeyin! ‘’ dedi.

‘’ Bayım, sizi de anlamak mümkün değil. Bizlerin nasıl birileri olduğunu bilmiyorsunuz. Size gösterdiğimiz hürmet karşısında bizi ezmeye, gücünüzü göstermeye çalışmayınız. Niyetimiz sizi öldürmek olsaydı bu raddeye kadar uzamasına izin vermezdik. ‘’
Diğer adam da söze girdi.

‘’ Cesim Bey dışarıdan pek güvensiz görünsek de işin özünde hududumuzu biliriz. ‘’

Cesim kibar fakat imalı sözlerin sonunda adamların gözlerinden yansıtan o korkunç bakışlara tanık olunca ürperdi. Özür dilemek gibi bir niyete bulansa da dile getirmedi.

‘’ Niye burası? ‘’
‘’ Bayım beklerseniz görürsünüz? ‘’
Cesim adamların bir araya geldiklerini ve müstehzi bir tavırlar hem kendisine bakıp hem de güldüklerini görünce dayanamadı.

‘’ Bu mu sizin hududunuz? ‘’
- Ne oldu ki Cesim Bey? Sizin için sınır nedir? ‘’
‘’ Siz daha iyi bilirsiniz. ‘’
Adam başını kaşıdı,
- Sınır, tanımsızdır. ‘’
Cesim hiddete bürünen bedenini dizginlemeye çalışarak,
‘’ Sizler hududumuzu biliriz dediniz ama görünen o ki sizler sınırlarınızı bilmiyorsunuz. ‘’
Öne iki adım atarak Cesimin yüzünü karşısına alarak,
‘’ Bayım ‘’ dedi. ‘’ Sizden bir mühlet susmanızı rica edeceğiz. ‘’

Cesim konuşmak için ağzını açsa da ses tellerine dokunan hiçbir harf yoktu. Harfler sessizliğe bürünmüş gibiydi. Cesim’in yanına gelen adamlar iki koluna girerek rutubetle bezenmiş duvarların arasından duvarlarında çiçekler açan yere doğru ilerlediler. Adamlardan birisi öne atıldı. Adam elini sık dalların arasına sokuşturdu. İç ürperten gıcırdamayla kapı açıldı. Adam Cesim’in boş kalan koluna elini geçirdi. İki adam öne atılmak için ilerleyeceği sırada ikisi de yalpaladı. Cesim kımıldamıyordu.

‘’ Bayım size karşı hürmetimizi tahakküm altında bırakmayınız. ‘’
‘’ Cesim Bey yürüyelim. ‘’


Etiketler:

15 Kasım 2022 Salı

Mekân II

 


İki adam kapının yakınlarından saklanıyorlardı. Adamın mekândan uzaklaşmasını beklediler. Usulca takibe başladılar. İşlek caddelerden tenha sokaklara sonra tekrar işlek caddelere yöneliyordu. Başkaları tarafından takip edildiğini veya kendisine bakıldığını anlayan insanlardandı kahramanımız da. Bir banka oturdu. Az sonra iki adam karşısında belirdi.

Sahneye hayalini bırakan adam bankta oturan adama yaklaştı.

‘’ Merhaba bayım! ‘’ dedi.

Bir dakika sessizlik oldu. Hangisinin konuşmaya dahil olacağına henüz karar verilmiş değildi. Kahramanımız yerinden kalktı, kendisine seslenenin yanına yürüdü.

‘’ Buyurun, ne istiyorsunuz? ‘’
‘’ Bir şey istediğimiz yok, bir konuda fikrinize ihtiyaç duyduk ‘’ dedi.
‘’ Öncelikle tanışmıyoruz ve buna istinaden benim fikrime ihtiyaç duymanızı gerektirecek hususta bulunmuyor ‘’ dedi ve devam etti. ‘’ Samimi gelmiyorsunuz. ‘’

Diğer adam atıldı,
‘’ Haklısınız, bizler ki samimiyetle yaklaşmayı bilmediğimiz için her kime gidiyorsak samimiyeti yanımıza alamıyoruz ‘’ dedi.

Adam, son konuşanın çetin ceviz olduğuna kanaat getirdi. Yönünü son konuşana çevirdi.

‘’ Öyleyse deyiverin, nedir bu merakında boğulduğunuz şey? ‘’

Cevap vermeden önce sağ elinin içini yola doğru gösterdi.
‘’ Anlatacaklarımız uzun, yol arkadaşımız olmak istemez misiniz Cesim Bey? ‘’ dedi.

Cesim şaşkınlıktan nutku tutuldu. İliklerine değin bir titreme hissetti. Yüzlerini ilk defa gördüğü bu insanlar ismini nereden biliyordu?

‘’ Bayım, bana bakar mısınız? Biliyoruz ve anlıyoruz. Şimdi – bunlar adımı nereden biliyor – diyebilirsiniz. Biz biliriz. Biz birçok şey biliriz, yeter ki öğrenmek isteyelim. ‘’

İki adam yürümeye koyuldu. Cesim, bu insanların niyetlerinin, amaçlarının ne olduğunu kısa süreliğine anlamaya çalıştıysa da nafile. Cesim hipnoz olmuşçasına adamlarla arasındaki mesafeyi kapatmaya koyuldu.

‘’ Bayım ‘’ diye ses duyan Cesim, hayalini sahnede bırakanın kendisine döndüğünü gördü.
‘’ Bayım, bizler gördüğünüz gibi tekin insanlar değiliz. Tabii bu bizim kötü olduğumuz anlamına gelmemeli değil mi, sonuç itibariyle kötü olsaydık saklandığınızı bildiğimiz o mekânı yakıp yıkardık ancak biz ne yaptık, ziyarette bulunduk. ‘’ 

Cesim, bu insanların kötülük yapmadığını biliyordu fakat an itibariyle tekin bir yere götürüp öldürmeyeceğim ne malum – diye düşünürken diğer adam atıldı.

‘’ Cesim Bey, aklınızdan geçenleri tahmin edebiliyorum. Sizi ücra bir yere götürüp de ölümünüze sebebiyet verecek değiliz, biz sadece, sadece ‘’ dedi ve durakladı.

Diğer adam araya girdi.
‘’ Bayım, aceleye gerek yok değil mi? Zamanınız vardır. Sonuçta seslendirme sanatçısı olduğunuz mekânda yakın dönemde bir vukuat boy gösterdiği haberini mekân sahibenizden öğrenmiş olduk. ‘’

Cesim,
‘’ İyi de ihtiyaç duyduğunuz şey nedir, bana ondan söz edin. Yol boyunca süslenmiş kelimeleriniz çekilecek gibi değil. Tekin olmadığınızdan söz ettikten sonra pek ulvi kelimelere sığınarak konuşmalarınızdan içtenlik beklemeyin. ‘’

‘’ Cesim Bey agresif olmaya lüzum yok. ‘’
‘’ Bayım, bazen sessizlik güzeldir. ‘’

Cesim,
‘’ Tehdit mi ediliyorum? ‘’

‘’ Bayım kendinizi hafife aldırmayın. ‘’
‘’ Cesim Bey sizi imtiyazlı olmaya davet ediyorum. ‘’

Cesim korkusunu belli ettirmese de içten içe bir kopukluk bir tedirginlik sarmalına dolanıyordu. Ağa takılan balık misali çırpınmaları boşunaydı. Telaffuz ettiği her harf, aldığı her nefes, gözlerinin değdiği her cisim, nesne külfet olarak omuzlarına dökülüyordu. Kamarasındaki çatlağın genişlemesiyle su alan geminin batması gibi Cesim’de insan havuzunun olduğu dünyada boğuluyordu.

Bunların kim olduğundan ne yaptıklarına ve kendisinden ne istediklerine değin düşündükleri son kez film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu.

Devrim niteliği taşıyan düşünceleri, adımları, hal ve hareketleri artık teslimiyetçiliğe dönüşmüş vaziyetteydi.

‘’ Bayım, her şeyden önce yolumuz uzun bilmenizi isterim. Açlığa dayanıklı mısınız? ‘’

Cesim sanki kayıtsız kalmama adına, ‘’ Hayır ‘’ dedi. ‘’ Acım ve bir şeyler yemeliyim ‘’ diye sürdürdü.

En yakın yerde yemek yedikten sonra tekrar yola koyuldular. Yemek esnasından konuşma olmadı. Cesim rahat yemek yesin diye dükkânın önünde duruyorlardı ve gözlerini Cesim’den ayıramıyordu. Cesim de yardım isteğinde bulunmak yerine bunun çok anlamsız ve gereksiz bir davranış olacağı konusunda kendisini kandırıyordu.

Yolun karşı tarafına geçtikleri sırada,
‘’ Cesim Bey, şunu çok iyi biliyoruz ki konuşmalarımız size güven vermiyordur. Vermesi gerekir mi diye sormakta gerekir değil mi? Sizin dünyanızda nasıl bir konuma geldiğimizi ancak siz bilebilirsiniz. Bizim tahminden öte bir düşünceye sahip olmamız beklenmemelidir. Size itimat verme konusunda şimdilik geri durduğumuzu bilmenizi isteriz. ‘’

Cesim bağırıp çağırmak ve sonrasında var gücüyle bu iki adama girişmek istiyordu. Adımlarını, manevralarını, ataklarını olabildiğine kusursuz yapmalıydı ki en az hasarla olay mahallinden uzaklaşmalıydı. Kendine güveni olmadığı gibi yorgunluğa teslim olmuş bedenini bu maceraya sürüklediğinde bitap düşeceği netti.


Cesim havanın kararmaya başladığı yerden daha da karanlığa yolculuk içindeydi. Yanındakiler iki yanına geçmişlerdi. Sessizlik had safhadaydı. Konuşulacak tüm konuları tüketmişlerdi.

‘’ Bayım biz sizi böyle tahmin etmemiştik. Hır çıkartırsınız sanıyorduk. Siz her şeye razı gelmektesiniz. Bizim tekin insanlar olmadığımız konusunda size en başında söylememize karşın bir tepki göstermediniz. Sizden beklentimiz insanların arasında bağırıp çağırmanızdı ama yapmadınız. ‘’


Diğer kişide Cesim’in koluna dokundu,

‘’ Cesim Bey size açık konuşmamızı isterseniz ama durun az kaldı geldik sayılır. Bakın şu rampayı aştık mı karşımıza sık bir ağaçlık yol çıkacak orayı da geçtik mi terk edilmiş genişçe bir fabrika göreceğiz. Camları kırılmış, duvarları yıkılmış, yolları aşınmış, çevresindeki ağaçlar evrene küsmüş bir halde göreceğiz. Niyetimiz, aslında. Neyse geldik sayılır. ‘’

Cesim saatlerdir yanında bulunduğu bu insanların kendisini öldüreceğine kanaat getirmişti ama niye? Niye öldüreceklerdi? Öldürülmesine mantıklı gerekçeler aramaya koyulduysa da nafile. Zaman kısıtlıydı. Her adımda tarif edilen yere yaklaşılıyordu. Bu adamlar yüzlerini gösterdiklerine göre Cesim'i öldürmeleri
 kesindi. Öyle olmasaydı yüzlerini uzun süre tanık olmalarını sağlamazlardı. Hiddetle yanına gelir, tehditkâr ses tonuyla Cesim’i köşeye sıkıştırır birkaç tane de fiske atarlardı. Şimdi fiske atmayı bırakın kırıcı tek kelime etmiyorlardı. Cesim ayak parmaklarını ayakkabısının tabanına geçiriyordu. Son bir hamle ile üzerlerine atlamak istediği adamlar iki yana ayrılmışlardı. Saatlerdir bu fırsatı sunmuş olmalarını fark etmeden itaatkâr bir şekilde yanlarında ilerleyen Cesim şimdi deli gücüne erişerek haklarından gelmek için fırsat kolluyordu.

 Devam edecek

 

Etiketler:

11 Kasım 2022 Cuma

Mekân




Kaldırıma düşen yaprak tanesinin üzerine basan adımın taşıyıcında hüzünlü bir görüntü vardı. Ellerini ceplerine geçirmiş, başı önde, gözleri ayaklarının ucunda, dünyanın keşmekeşi arasından kimselere değmeden ilerliyordu.

İspanyol paça bir pantolon, yakası geniş desenli ceketinin içerisinde boynunun hemen altındaki kazakta yırtık vardı. Görenler giriştiği kavganın tesirinde olduğunu sanırdı. Geniş adımlarla gözden uzaklaşıyordu. Gazete okuyan iki yetişkin insanın önünden geçip giderken adamlar başlarını kaldırdı. Gazeteleri der top edip yakınlarında bulunan çöp kutusuna bıraktılar ve  izlemeye başladılar.

Takip edildiğinden habersiz hızlı adımlarından ödün vermiyordu. Tabanlarına binen yükün dizlerine verdiği acıyı da hissetmiyor olmalıydı ki koşuyormuşçasına yürüyüşü hızlanmıştı.

İki adam da dikkatleri üzerine çekmeme adına bir karşı yoldaki kaldırıma bir diğer yoldaki kaldırıma geçiyorlardı.

Ellerini ceplerinden çıkartan adam önce ellerini bir ovuşturdu sonra saçlarına götürdü. Parmaklarını tarak görevini görmesini sağladı ve geriye doğru saçlarını taradı. Üzerine çeki düzen verdi. Ayakkabısını saran tozu da arka cebinde taşıdığı mendille sildi.

Hazırdı…

Kapıyı açtı, içeri girdi.

 

İçeriye basık bir hava hakimdi. Ağır renkler kendi alanlarını aydınlatıyordu. Siyahlığın hüküm sürdüğü bu yerde sesi çok uzaklardan gelen bir bestekarın ses tınısını duyumsamaya başladı. Sessiz kalarak besteyi dinledi sonra kısık kesle eşlik etti. Yanına gelen mekân sahibesi koluna girdi.

‘’ Bugün geç kaldın, hayrola kötü bir şey olmadı değil mi? ‘’
Adam koluna giren kişiye baktı,
‘’ Hayır… Sadece yorgunum. ‘’
‘’ Biliyorsun akşama programımız var. Sende her zamanki gibi bizimlesin. ‘’
‘’ Evet, evet… Akşam olmadan kendimi toparlarım. ‘’
Kolunu düzelten adam kafasını öne eğip kaldırdı. Memnun bir çehreyle uzaklaştı.

Önce ters döndürülüp masaların üzerine konulan sandalyelerin arasından geçerek sahnenin merdivenlerine yöneldi. Hiç durmadan sahnenin arkasındaki kulise ilerledi.

İki adam dakikalar sonra içeri gireceğinde kapıyı pek fazla açmış olacaklar ki mekânın orta yerinde toz zerreleri aydınlığı karşılarcasına havada raks etmeye başladılar. Adamlardan iri yapılı olan kapıyı gürültüyle kapattı. Mekânda gürültüye karşılık verecek kimseler yoktu. Adamlar ayakkabılarının topuyla yeri dövercesine yürümeye başladı.
‘’ Yahu mekânı sırtlayıp götürsek kimsenin ruhu duymayacak. ‘’
‘’Dur bakalım.’’
- Hey! Herkes nerede?

Ses yok.

Masalara konulmuş ters sandalyelerden ikisini düzeltip oturdular. Masaya kollarını dayadıkları sırada arkadan bir adam bunlara yaklaştı.

‘’ Burada ‘’ dedi.
Sandalyeden ilk kalkan arkasındaki adama hışımla döndü.
‘’ Sende kimsin?’’
‘’ Bu mekânın sahibesiyim. ‘’
‘’ Biz birini arıyoruz? ‘’
‘’ Size nasıl yardımcı olabilirim? ‘’
‘’ Aradığımız kişiyi en son buraya girerken gördük. ‘’
‘’ Doğrudur. Şayet şöyle bir durum var ki aradığınız kişinin burada olmadığına sizi temin ederim. ‘’
‘’ Size nasıl inanacağız? ‘’ dedi.

Adam elini kaldırdı,
- buyurun takip edin – dedi.

Tereddüt etmeden adamın arkasına takıldılar. Masaların arasından sahnenin merdivenini çıktılar. Bir kapıyı açarak içeri girdiler ardından kapı kapandı.

Yirmi metrelik koridorda ilerlediler ve başka kapıya vardılar. Kapıyı açtıklarında az önce içeriye davet ettikleri ışıltı şimdi karanlığa hapsolmuş mekândan çıkarken gözlerini kamaştırmıştı. Ellerini alınlarına koydular sonra geri indirdiler.

Adam arkasındaki kişilere döndü.

‘’ İşte böyle, oradan gelip buradan çıkıp gidiyorlar. Bulunduğumuz konumun çevresi çok geniştir. Yapıların hepsi yapışık olduğundan etrafını dolaşmak yerine insanların buradan geçmelerini sağladık. Mekânda eğlence olduğunda ise kimselere müsamaha göstermiyoruz. ‘’

Adamlar, konuşan kişiyi dinlemediklerini belirten davranışlarda bulunuyorlardı. Birisi göbeğini kaşıyor, diğeri de izini kaybettikleri adamın yola iz bırakmış olacağını ümitsiz gözlerle arıyordu.. Adamlar ses etmeden uzaklaştılar.

Adam içeri girerek mekânın kapısını kapattı. Koridordan çıktıktan sonra sahnenin ortasında durarak sağa sola bakındı.

Bir adam arkada belirdi. Karanlığın içerisindeki varlığı ürkütücü görüntü sunuyordu. Adam arkasındaki gölgeliğe gözlerini değdirdiğinde kısa süreli ürperdi ve hemen kendini toparladı.

‘’ Hiç hasımların oldu mu? ‘’

Karanlıktan aydınlığa bir adımla ulaşan kişi,
‘’ Hayır, hiç olmadı belki de olmuştur da benim haberim yoktur. ‘’
‘’ Bu aralar peki, hiç kimselerle ahbaplık ettin mi? ‘’
‘’ Sorguya mı çekiliyorum! ‘’
‘’ Hayır tabii ki. Meraktan. ‘’
‘’ Öyleyse hayır. Siz ve sahnenin arkasındaki insanlar haricinde ahbaplık ettiğim yok. ‘’
‘’ Peki hiç görmediğin veya tanımadığın birileri buraya gelip seni sormuş olsalar ne hissedersin? ‘’
‘’ Gülüp geçerim. Ben hiçbir insanın adresi değilim, hiçbir insan benden bir şey elde edemez. ‘’
‘’Geldiler ve seni sordular desem? ‘’

Ellerini ceplerinde çıkardı, kollarını şöyle bir savuşturdu.
‘’ Neyden ve kimlerden bahsediyorsun? ‘’

Arkadaki kapı gürültüyle çalmaya başladı.
‘’ Şu karanlığın içerisine gir ve ses çıkarma ‘’ dedi. Adam itiraz etmeyerek denileni yaptı. Karanlığın içine girdiğinde az önceki konuşma aklında yankılandı. – geldiler ve seni sordular? –

Sahnenin arkasındaki kapıyı açarak kapıyı arkasında açık bıraktı. Karanlığın içindeki koridorda ilerleyen kişiyi izledi. Bu sırada ses her vurmada yükseliyordu. O sırada adamlardan biri kapıya hızla vuracağı sırada kapı açılınca eli havada kaldı.

‘’ Ne oluyor yahu? Bu nasıl gürültüdür. Bu sizin yaptığınız destursuz bir geliş değil midir? ‘’
‘’ Af ola. Hiddete kapıldık. Aradığımız kişiyi bulamadık da ‘’ dedikten sonra ‘’ bizi içeri davet etmeyecek misiniz? ‘’
Diğer kişi söze girdi.

‘’ Mekânda eğlence vardı, eğlence. Biz etrafı dolaşalım. ‘’
Mekân sahibi terslik olacağına varmıştı.
‘’ Hayır tabii ki, buyurun girin ‘’ dedi.

İçeri girdiler, koridordan geçtiler. Sahnenin üzerinde durdular.

Arkadan gelen kişi,
‘’ Hep böyle sahnede olmayı istemişimdir ‘’ dedi.
Diğer adam mekân sahibine dönerek,
‘’ Yaparsınız değil mi? ‘’
‘’ Neyi? ‘’
‘’ Bizi, bizi eğlencenize davet etmeyi? ‘’
Mekân sahibi kıvrak bir zekayla atıldı.
‘’ Bu aralar düzenlemeler içerisindeyiz. Henüz bir eğlence vermeyi düşünmüyoruz. Son yaptığımız eğlenceden sonra ortalık savaş alanına döndü. Yeni yeni toparlanıyoruz ‘’ dedi ve devam etti. ‘’ İnsanların olayı unutması için biraz zaman geçmesi gerekir. Şimdi hiç güvenli bir mekân konumunda değiliz. ‘’
Sahne hayaliyle yanıp tutuşan adam,
‘’ Doğrudur. Bu arada sahneye çıkan kişi buradan güzel bir alanı seyrediyor. İnsanlarla iç içe olmanın en güzel yanı da budur, sahneden herkesi görebiliyor olmak. ‘’
Diğer adam, mekân sahibine dönerek;
‘’ Size de rahatsızlık verdik. Bu bizim kartımız. Eğlenceye başlayacağınız gün, çağırmanızı minnetle bekliyoruz ‘’ dediler ve uzaklaştılar. Mekân sahibi sahneden inip kapıya yürüyenlerin kapı açıp sonradan çıkıp kapıyı kapattıklarını gördükten sonra yüzünü karanlığa çevirdi. Karanlıktaki varlık bir adım atarak öne çıktı.

‘’ Beni soran bunlar mıydı? ‘’
Mekân sahibesi ses etmedi.
Karanlığın ağzına duran adam,
‘’ Bunları tanımıyorum, hayatım boyunca hiç görmedim. İlk kez tanık oluyorum. Benden ne istiyor olabilirler ki? Ne zamandır takip ediyorlar? ‘’
Sahneyi ortalayarak az önce sahnede olmanın hayalini kuran adamın yerinde durdu.
‘’ Buradaki ayak izlerini ayak izlerimle ezmeliyim. Hak etmiyorlar. Benim hayalimin alanına düş fidanı ekemezler ‘’ dedi.

Mekân sahibi, - bu insanları tanımıyorsan, bunlar seni nasıl biliyorlar? –

‘’ Sorunda o ya, bilmediğim bu insanlar için ben neyim ki, kimim ki? ‘’

Mekân sahibesi ‘’ bugün eğlenceyi ertelesek mi? ‘’
‘’ Hayır, hayır! ‘’ dedi.
‘’ Akşama geri gelebilirler. ‘’
‘’ Gelsinler, insan içinde ne yapabilirler ki? ‘’
‘’ Hiç belli olmaz, pek tekin insanlara benzemiyorlar. ‘’
‘’ Akşam olduğunda ne olacağını görürüz. Sizden ricam eğlenceyi yapmanız. İçime çöken bu merakı ve korkuyu ancak sahneye çıkarak yenebilirim. Yardımcı olun. ‘’
Mekân sahibesi başını önüne eğdi, elini soğuk ensesine götürdü. Sonra başını ağır ağır kaldırdı.

‘’ Peki, nasıl istersen. ‘’

Sahibe sahnenin arkasındaki odalara giden kapının önündeki perdeyi açtı, kapıyı el kuvvetiyle itekledi ve perde arkasından kapandı.

Sahnede yalnız kalan adam ellerini ceplerine koyarak ön giriş kapısına doğru yürüdü.
Mekân sahibesi de kapıya doğru ilerleyen adamı biraz hüsran daha çok merakla izledi. Adam kapıyı açtı. Karanlığa hapsolmuş mekân dış dünyanın aydınlığıyla kısa süreliğine ışıldanıp söndü.

 - devam edecek

                                                                          ____________________________________________




Etiketler:

4 Kasım 2022 Cuma

Neden, hayat için bir sonuçtur


Yaşamımızı anlamlı göstermek için nedenlere sığınmak doğru mudur?


Hayatınızı dış etkenler karşısında güçlü görüntüye sahip olduğunu göstermenin doğru olmadığı kanısındayım. Anlamlı olması için de nedenlere sığınmanın gerçekliğine inanıyorum. Anlam dediğimiz tanım kendi başına berraktır. İçini dolduran veya onu taşıyan bir etken olmadığı sürece anlamsızdır. Bireyler yaşamlarına nedenleri ve sebepleri davet ettiğinde değerli görünürler. Tabii bunun doğruluğu zamanla ortaya çıkar. Değerli görünmenin güzel tarafı yaşamın nedenler ve sebepler sunmasıdır. Zira davet ettiğiniz neden ve sebep bünyenizde çoğalarak sizin daha anlamlı hayat sürmenize vesile olur. Sığınılacak bir liman gözüyle bakılan '' anlam '' taşınabilirliğine direndiğiniz müddetçe sizinle kalır. Güçsüz bir duruşla anlamlı görünen şeyler, anlamsızlığa dönüverir. Hayatınızı anlamlı  sürdürmenin zorluğu bu yüzdendir. İnsanlık anlamlı bir yaşam sürdürseydi, anlamın tanımı günümüzdeki gibi kıymetli ve salt gerçeklik oluşturmazdı. 

Netice itibariyle yaşam bizim sürdürmek zorunda olduğumuz bir serüvendir. Kolaylığa aldananların, zorluk karşısında direnmek durumda kalanlara nazaran fazla olduğunu biliyoruz.

Neden bizim tabularımızdandır. Nedene dokundurulmayan veyahut gösterilmeyen hayat, saygınlık bakımından değerli görünmez. Neden içinde sürdürülen yaşam, gözlerden ırak tutulduğunda ne tür bir mücadelede içinde kaldığı bilinmez.

Kişiler yaşamında edindiği tecrübeleri nedenler sandığına iliştirdiğinde ve bunu da insanlardan gizlediğinde duruşları pekala naiflikle ve kırılganlıkla bütünleşir. Dışarıdan bakıldığında acınacak bir hal içinde oldukları görünebilir ancak inayetle sürdürdükleri hayatlarında edindikleri (tecrübe edindikleri) onları kaya gibi sağlam ve ağır yapmıştır. Bu kişileri hayatlarına buyur edenler kısa zamanda hayatın sillesini yemeye başlarlar. Hayat karşısında kırılgan gördüğü o insanların aslında sağlam dirayete sahip olduklarını anladıklarında zayıflık yanlarını güçlendirmeye çalışırlar. 

Kıymete değer bir yaşam isteyen kişiler nedenleriyle hayatı yorumlamaya ve şekil vermeye çalışmalılardır.

Neden, hayat için bir sonuçtur. Sonuçsuz bırakılan hayat, nedenlerden uzak bir coğrafyadır.


İnsan öncelikle sınırını ve gücünü bilmelidir. Kendini tam anlamıyla çözümlemeyi başaran kişiler, karşılaştıkları hadiselerden nedenler çıkararak sonuçlarını hazmederler ve ona göre yol arayışına girerler. 

Karşınıza çıkan her şey bir nedenle bütünseldir. Karşılaştığınız olayları büyük pencereden baktığınızda nedenlerin parmaklarının ucuna basarak kalabalığın içerisinde saklanmaya çalıştığını görebilirsiniz. İşte onlardır size anlam ve değer katacak gerçeklikler. Dünyanızdaki kalabalıkları azaltmadığınız sürece parmak uçlarına basan nedenleri gün yüzüne çıkartamazsınız. Öylesine gereksiz ve anlam dahi ima etmeyen olguları, eylemleri, söylemleri hayatınızda tutuyorsunuz ki güneşin canınıza değmesine engel oluyorsunuz. Sizi daha karamsar ve içtenlikten kopuk insan haline getiriyor. 

Coğrafyanız, kıtanız, aleminiz artık nasıl söylemek isterseniz, sizi temsil eden içtenliğiniz, iç içe girmiş anlamsızlıklarla içinizi çürütmektedir.

Değeri ve saygınlığı hak edecek nedenler, çözümlendiğinde saygınlıkla birlikte sizde kalır. Ancak insan bundan mahrum kalmayı isteyip, zahmetsiz ve önemsiz şeyleri coğrafyasına davet ettiğinde değerin ve saygınlığın olmadığı yere öfke yani sınır tanımazlık girer. 

İşte onlar yerini ve oturup kalkmasını bilmeyenlerdir.

Değerli ve saygın bir yaşamın gölgesinde dinlenmek, huzurun güneşle birlikte içtenliğinize damlamasına eş değerdir. 







Etiketler:

3 Kasım 2022 Perşembe

Lavanta






1900 yılına yolculuk yaptığımızda arka fonda Mozart'ın 40.senfonisi kulaklara dokunuyor. Alımın ve ihtişamın görüntüsüne bürünmüş insanlar çoğunluğu siyah kıyafet ve elbiselerle eski roma taş yollarında yürüyorlar. İnsanların yüzlerinde belirginleşen heyecanın ve tedirginliğin izleri küçük neşeli görüntü karşısında hoş simalara dönüyor. İnce tekerli araçların üzerinde yer alan siyah giyinmiş adamlar, ellerinde kalınca purolarla katı dumanları araçların camından dışarıya üflüyorlar. Karşı yolda bulunan evlerin birinden krem renkli bir elbiseyle kadın beliriyor. Kadının yüzünden saçılan renkler gökkuşağı misali çevresindeki insanların yüzlerine dokunuyordu. Kadın yanında bulunan iki kadına dönerek gülümsedi. Bu gülümseyiş ay ışığı misali karanlığa hapsolmuş evrenin tek aydınlık görüntüsü gibi ışıl ışıldı. Eldivenlerin içinden çıkardığı ellerini şakağından dökülen saç buklelerini şapkanın içine koymak için kaldırdı. Uzaklardan lavanta kokusu gelmeye başladı. Az sonra küçük kamyonun arka kasasında lavantalar vardı.

Güzellikler karşısında kayıtsız kalamayan kadınlar ellerini çenesinin altında birleştirerek kokusunu ardında bırakan lavanta çiçeklerini derin nefeslerle soluyarak bakıyorlardı. Kimileri de ellerinde tuttukları çiçekleri koklayarak sokağa adeta lavanta yağmuruna tutan kokuyu bastırmaya çalışıyordu. Bir adam yolun ortasına doğru yürümeye başladı. Pantolonu düzelterek yere çömeldi. Lavanta çiçeğinin uzunca bir dalını yerden kaldırdı, koşarak geldiği yoldan uzaklaştı. Küçük basamağa adım attıktan sonra yoldan çıktı. Elindeki lavanta çiçeğini fark etmediğimiz bir zaman diliminde göz göze geldiği ve hayran kaldığına mutabık olduğumuz kadının doğru götürdü. Kadın, gelen kişinin elinde tuttuğu çiçeğe bakıyordu. Adamın sırtı bize dönük olsa da yüzünü saran neşenin ve heyecanın hissiyatını beden dilinden anlayabiliyorduk. Başını hafiften öne eğip kaldırıyordu. Başında duran şapkayı fazla öne eğilmiş olacak ki düşeceği sırada tuttu. Kadınla arasında yetişkin bir insan boyu kadar mesafe bıraktı.

Şapkayı başından hafifçe kaldırdı, ardında yüzünü öne eğdi. Kadının yüzünü saran mutluluk, şimdilik tarifsiz bırakılmadı. Kadın ayağa kalktı, adama yaklaştı. Adam istifini bozmadan kadının gelişinin gülümseyerek karşılaşmış olabilir.

Kadının naifliğine gönül kaptırmamak elde değildi. Güzelliğin net bir halini yansıtıyordu. Kadın adamın karşısında durdu. Adam bir adım geriye çekildi. Sağ dizinin üzerine çöktü. Elindeki çiçeğin uzun dalını kırdı, kadına uzattı. 

Kadın çiçeği aldı, kokladı. Yakasındaki boş cebe iliştirdi. Adam sol cebinde taşıdığı muhtemel olan mendili aldı, havada bir savurdu ve kadına uzattı. Beyaz mendili aldı, ellerini sildi. Katlayıp adama geri verdi. Kadın bir adım yaklaştı. Sağ elini adamın koluna geçirdi. Adam kadına başını çevirdiğinde çehresini saran utancı, sevinci ve neşeyi görebiliyorduk. Başını kaldırdı, kadın da adama eşlik ederek başını kaldırdı ve yürümeye başladılar.

Bizim büyük şapkalı ve ay ışığı gülümseyişi yansıtan kadın, yanlarından geçen bu henüz yeni sevincin sıcaklığına gönlünü kaptırdı. Yolun aşağısında gerçekleşen piyese tanık olmuştu. Adamın çocuksu yüz ifadesinin nasıl da olgunluğuna döndüğünü hoşnutlukla karşılaşmıştı. Biliyordu, günün sonunda güzelliğine, endamına hayranlık besleyecek insanların olacağını. Bu yüzdendi kadınların emin ve güvenli yürüyüşlerine tanık olmak. Diğer tarafta erkeklerin güçlü ve esaret dolu yapılarına hayranlık beslenmesi de bu yüzdendir. 


Duygu izdihamı yaşanan dönemden duygusuzluğa evirilmiş durumdayız. 


Annesinin elini tutmakta direten erkek bir çocuk ellerini göğsünün üzerinde bağdaş kurmuş şekilde tutuyordu. Kadın, bir şeyler söylese de çocuk oralı olmuyordu. Annesi haricindeki diğer insanların yürüyüşlerini ve el kol hareketlerini gerçekleştirmek için kollarını indirdi. Önce ellerini ceplerine daha sonra bir elini cebine diğerini dışarıda tutmaya başladı. Dört yaşlarındaydı. Görüntüsü çocuksu olsa da giyimi onu küçük dev adam gibi gösteriyordu. Annesi az sonra yolun köşesine döndüğünde kalabalıklaşan insan selinin arasında oğlunu kaybetmemek için yanına gitti, kolunda sıkıca tuttu. Çocuk önce afalladı, şaşkınlığını gizleyemedi. İnsanları taklit etmenin hazzını oyuna çevirmişti ki... 

Köşeyi döndüklerinde dev gibi insanların yanlarından geçtikçe korkuya kapılıyordu. Annesi oğlunu kucaklamak istediyse de çocuk pek kucağı sevmiyordu. Kalabalığın içerisinde kadın son bir gayretle çocuğu kucakladı. Tepki göstermek yerine korkuya teslim olan çocuk, annesinin kucağını daha ehemmiyetli bilerek sessiz kaldı. 

Yaşlıca bir adam sallanan sandalye üzerinde ileri geri giderken köstekli saate baktı. Hızla yerinden kalkmaya çalıştıysa da pek başarılı olamıyordu. Deri dükkanından çıkan orta yaşlı bir adam çıktı, yaşlı adamın zorlandığını görünce yardım etti. Beyaz bedene sahip adam minik adımlarla geç kaldığı randevusuna doğru yola koyuldu. 

Yaşlı adam, kalabalığın karşı yolundan ilerlediği için şanslıydı. Kalabalığın içerisinde olsaydı bir adım ileri üç dört adım çapraza doğru yürürdü. Kalabalığı geçip gitmek yaşlı insanlar için zordu. Bu yaşlı insanlar az temasla yol almak isterlerdi.

Yaşlı adam bir evin önünde durdu. Başını yukarı kaldırdı. Yine yaşlı bir kadınla bakıştı. Kadın sonra içeri girince yaşlı adam kapının önünden çekildi ve sırtını eve vererek insanları izlemeye koyuldu. Kapıda yaşlı kadın belirdi. Adam'da kadına baktı ardından yürümeye başladılar. 

Yaşlı adam, kadına güçlü göründüğünü ispatlama adına hızlı yürüyordu. Kadın zorluk çekmeden adama yetişiyordu. 

Bu arada karşı yoldaki kalabalıktan bir çift yolun diğer tarafına doğru yürüyüşe geçtiler. Bunlar az önce lavanta çiçeği piyesinde oynayan başrol oyuncularıydı. 

Yaşlı çiftin bulunduğu kaldırımdan hızla geçip gittiklerinde arkalarına bakındılar. Yaşlı çiftin görüntüsü karşısında duygulanmış olacaklar ki aralarında hararetli konuşma gerçekleşti ve sonunda adam elini kadına uzattı, kadın da elini uzattı. Bir kelimelik destansı cümle kurmuş olacaklar ki ikisinin yüzünde ciddiyetle birlikte kesinlik vardı. 







Etiketler: