25 Ekim 2023 Çarşamba

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #218







 DeepTone tarafından organize edilen AĞAÇ EV SOHBETLERİ'NİN  diğer paylaşım konularına buradan ulaşabilirsiniz.


PANDEMİDEN SONRA HASTALIKLAR ARTTI MI?


İnsanlık tarihi için inanılmaz derecede önemli bir meseledir. Ancak baronlar ve bunun arkasındaki güçler böylesi bir kaosun insanları üzerinde yarattığı yıpratıcı ve sarsıcı sorunlara çözüm önerileri aramak yerine sessiz kalmayı yeğliyorlar. Aslında böyle yapmalarının sebeplerini hepimiz biliyoruz. Toplum anlayışından koparılmaya çalışılan insanlar buna hızla adapte olmuş durumdalar. 


Akıl işi olmayan bir virüs çılgınlığına diretmek yerine ayak uyduran insanlar paniğe ve de korkuya yöneldi; sonrasında her şey çorap söküğü gibi devam etti. Aşıları zorunlu hale getirmeleri bir bakıma '' yaşam özgürlüğünüze engel? '' değil midir? Ancak korkuya kapılanların çoğalması, insanların '' yaşam özgürlüğü '' düşüncesinden uzaklaşmasına olanak sağlamış oldu. İnsanların en zaaf eğilimi, çoğunluğun onayına karşı gelmek yerine onu kabul görmesidir. 


Gün geçtikçe aşıların isimleri değişim gösterdi. Aşıları üreten firmalar, şahıslar milyar dolarlar kazandı. Bu kazanımlar o kişilere değil bu olayın arkasında bulunanlara aktarılmış olmalıdır. Pandemi devletleri '' borç batağına '' sürükleme politikasından başka bir şey değildi ancak biz insanlar bu olaylara fazla rehavet göstermeye başlayınca, olayların boyutu değişti ve bizleri istedikleri konuma getirmelerini sağladık. 


Şöyle bakınca pandemiden sonra hastalıklar arttı mı diye sorunca, haliyle evet sonucu ortaya çıkmaktadır. En azından günümüzde pek yaygın olmasa da sonraki günlerde belki de iç organlarda olabilirliği yüksek sorunlarla karşılaşabiliriz. Bazı değişimler zamana yayılarak yapılması hem insan topluluğu için hem de doğa için bir bakıma faydalı görünebilir. Ancak pandeminin doğurduğu hiçbir mesele '' faydalı '' değildir. Aşıların insanları '' iyi ettiğini '' garanti edecek bir haber var mı? Belki var diyenler olabilir. 


Şu soruyu yöneltme imkanına erişiyoruz.


  • Madem sağlığımızı daha iyi hale getirdi, o vakit son zamanlarda özellikle pandemi döneminde '' beyne atan pırtı '' olayı nereden nüksetmektedir? 

Son yıllarda birçoğumuz çok kolay hastalanıyor olması normal midir? Nerdeyse 2.5, 3 yıllık bir ev hapsinde bağışıklık sistemleri çöken ve hastalıklara yatkınlığı artan insanlar hallice en ufak tozdan bile rahatsızlanmaktadır. Aşıların vurulması bir bakıma '' bizleri '' sağlıklı olmamıza teşvik etmiş gibi görünebilir fakat arkasında yatan sorunlar daha önemlidir.

Aklımdan hiç çıkmayan bir mesele de şudur ki; pandemi döneminde vurulan aşılar hepimiz için virüsten kurtulma adına gerçekleştirdiğimiz en iyi adımdır, diyebilir miyiz? Bence biraz düşünmekte fayda görüyorum. Ziyadesiyle insan sağlığına pek önem arz etmediklerini söylemek isterim. Şahsen önem vermiş olsalardı, coğrafyamız üzerinde üretilen ürünlerin hiçbirinde '' katkı maddeleri '' olmazdı. O vakit '' aşıların '' bizler için sağlıklı olduğuna kanaat getirir misiniz? Bu '' katkı maddelerini '' bizim ülkemizle sınırlandırmamakta fayda görüyorum. Tüm ulusları kapsayan bir meseledir. Yaşadığımız yerden örnek vermenin daha yerinde olacağını düşündüm. 


Belki de aşılar iç organlarımızda tahribata ya da ileri dönemler için kronik bir rahatsızlığın baş göstermesine sebebiyet veremez mi? Nesiller boyu aktarılacak bir rahatsızlık zincirinin başını çekmiş olamaz mıyız? 


Pandemiden sonra hastalıklar çoğaldı hatta sistemlerimizin zayıfladığını söylemek isterim. İnsanlar ya artık çok yiyor ya da hiç yemiyor... Ortası yok. Bu da bir bakıma hastalık değil midir? 

Ruhsal olarak zaten bitik bir insanlık tarihinde yaşam sürmemizin üzerine bir de pandemi patlak verince hallice zihinlerimizi koruma altına almak zorunda kaldık. Bu da bizleri toplum dışına itti. Hepimiz bir bakıma toplumla iç içeyiz ama en çokta kendimizle kalabalığız. 


Pandemi beden ve ruhsal hastalığın yanında toplum hastalığına da sebebiyet vermiş bulunuyor. Üzücü tarafı ise Pandemi geldiği gibi gitti ve düşünmek için zaman ayırmadık. Halbuki pandemide çok şeylerimizi bıraktık... Şimdiler de eksikliğini insanlık olarak çekiyoruz. 


Saygılar.

Etiketler:

24 Ekim 2023 Salı

küçük mutlulukların bağımlısı, insanlar. #1




                                                  Fotoğrafın alındığı profil

                

# diğer ben ile konuşmam  :)


Bana iyi geleceğine inandığım ne varsa gözlerimin önünden kaldırıp bir köşeye fırlattım. Ziyadesiyle her şeyin açlığını çekmeyi kendime ödül olarak görüyorum. Şahsen isteklerimin gerçekleşmesi bir noktada beni mutlu ve kıvançlı kılsa da neticede kendime evirilmek adına zorlayıcı ve bunaltıcı meselelerin üstesine gitmem gerektiğini biliyorum. 

Nedir bu iyi gelecek şeyler?
insanı duygusal tarafıyla sevindiren,
insani yönden gururlandıran yegane küçük sevinç(mutluluk) öbekleri diyebilirim.

Ancak bunların müthiş bağımlılık özelliği vardır. İnsanın bir kereye mahsus tadına bakması, hayaller kurması akabinde yerlere hızla çarpmalarına sebebiyet verecektir. Fakat bu küçük mutlulukların bağımlılığına bulaşmış kişiler yere çakılmalarına aldırış etmeden tekrar zehri solumaya ve düşüncelerinde yükselmeye başlarlar. 

Aslında küçük mutluluklar insana doyurucu haz sunarken bunun  ötesine ulaşılmaya çalışılması, insanın doğal gerçekliğinden kopmasına neden olacaktır. Mutluluğu bağımlı hale getirmiş kişi ya da kişiler toplum nezdinde saf kişilerdir ve bunların topluma kazandırılması oldukça güçtür.

Ben de bana iyi geleceğine inandığım tüm mutlulukları bir köşeye bırakmaya karar verdim. Hayatın bana sevinç vermesinden ziyade zorlayıcı taraflarıyla karşılaşmamı sağlaması, benim için inanılmaz tecrübelere sebebiyet vereceğinden has sevgiyi ve mutluluğu o an yaşamayı yeğlerim.

Herkesin sahip olmak istediği mutluluklara yönelmem kendimi kandırmama vesile değil midir? Her bir kişinin isteğine baktığınızda çoğunluğu, yine  çoğunluk tarafından kabul görmüş sevinçlere layık olma istekleriyle örtüşüyor. Bu seçimler zorluk derecelerine girmekten kaçınan kişilerin seçtikleri yoldur.

Ben zamanında bu yolu çok arşınladım ve neticede elimde veya zihnimde kalıcı düşündürücü veya benimseyici hiçbir eyleme tanık olmadım. Zamanın fütursuzca geçmesini kayıtsız gözlerle izledim durdum. Kayıplarımın çokluğuna ne zaman vardım derseniz, bir gece uyumadan önce düşler kurmaya çalıştım. Ne hikmetse o gün zor ve beni yıpratan o meselelerin üzerinden geçerek kendime bir anı veya düş sahneleri hazırlamak istedim. Yola çıktığımda gördüm ki beni zorlayan hiçbir anı veya eylem görünürde yoktu. Yüzeyi tabiri caizse pembe bulutlar sarmıştı. Her bulut parçası mutluluk naraları yükseltiyordu. Bu değildi benim özüm, olamazdı.

Küçük mutlulukları kendime bağımlı hale getirdiğimi anladığım o gün, yaşamın zorlayıcı taraflarına kendimi çektim. Tabii bu kolay olmadı. Öncesinde insanların yaşadıklarına tanık oldum ve oradan yola koyularak kendimi empati dünyasına davet ettim. Kişilerin sorunlarını kalıplaştırıp kendi önüme koyduğumda, bu sert yapıyı parçalarına ayırmam için kolları sıvadım. 

Şu bir gerçek ki her insanın hayatı ve sorunu diğerleriyle benzerlik gösterebilir ancak mücadeleler farklıdır. O vakit insanların hiçbir sorununu hafife almamakta fayda görüyorum...

Hafife alınmış sorunlar önce kişilerde onarılmaz hasarlara sebebiyet verir. Çünkü kendileri mücadeleye çekmedikleri sorunu başkalarının önüne serdiğinden ötürü, sorunları değersizleşmeye başlayacaktır. Bu da kişinin öz saygınlığını yitirmesini sağlayacaktır. Sorunlarını dinlediğiniz insanlara '' yol göstermek '' bir bakıma sağlıklı görünse de aslında kişi, dile getirdiği sorunu değersizleştirmiş olur. Bunun da farkına zamanla varacaktır. Sonrasında bu sorun silikleşip kaybolacaktır. 

Belki sorunun aşılmasına baktığımızda istenilen sonuç elde edilmiş gibi görünebilir fakat benim burada üzerinde durduğum tez daha çok kişilerin sorunlarıyla önce kendileri sonra kırıntılarını insanların önüne çıkartması tarafındayım. Bu kırıntılar içine fazlalık olandır. İstenilirse bu kırıntılar bir şarkıyla, bir haykırmayla ve ya bir iyilik gösterisiyle son bulabilir. Kişinin tamamen isteğine bağlıdır. 

- Devam edecek.

Saygılar...

Etiketler: ,

19 Ekim 2023 Perşembe

Aile, çocuk ve toplum.




                                                        Fotoğrafın alındığı profil


Bir çocuğun rol modelleri ebeveynlerinden başkası değildir. Anne ve babasından beklediği ilgiyi, şefkati görmeyen çocuklar kardeşlerine yönelerek bu eksikliğin giderilmesini onlardan bekler ya da kendilerinden küçük kardeşlerine göstermeye çalışırlar. Çocukların henüz olgunlaşmamış dünyalarına kıvılcımlar bıraktığınızda yangınlara sebebiyet vermeyeceğini bilmelilerdir. Çocuklar tez canlıdır. Enerjilerine yetişmenin yetişkinler için oldukça zor olduğunu biliyoruz. Emanet ettiğimiz kıvılcımlar kalıcı olmazlar.

Çocuklar iki şeyi unutmaz; şiddeti ve sevgiyi. 

Davranışlarınız, sözleriniz bir süre zihinlerinde canlanır fakat sonrasında geride kalır. Çocuklar zihinlerini meşgul eden bu tür soyut eylemlere fazla tahammül etmezler. Sadece bir şiddet eğilimi ya da sevginin gösterisi canlarına kazınır. Haliyle ebeveynler çocuklarının dünyalarına girmeyi başaramazlar. Bu da zamanla söz geçirememeye ve lakayt olmalarına yol açacaktır. 

Ebeveynlerin çoğunluğu kendi yaşamlarında elde edemedikleri ve sözünü edemedikleri ne varsa bunu bir tabu haline getirip çocuklarının dünyalarına bırakarak gerçekleştirmelerini beklerler. Bencilik yapan ebeveynler bilmezler çocuklarının dünyalarını talan ettiklerini. Gün geçtikçe büyüyen çocuklar karşılaştıkları tabulara meydan okumaya başlarlar. Kendi istekleri ve yanlışları doğrultusunda meydana getirdikleri tabulardan ziyade ailevi meselelerin tabularıyla karşılaştıklarında, zıt yöne ilerlemeler başlayacaktır. 

Ebeveynlerin çoğunluğu kendi iç alemlerinde bir köşeye attıkları ve söz hakkı vermeyi unuttukları tüm eylemlerini ayağa kaldırmaları için çocuk büyütüyorlar... Belirli bir yaşa gelen çocuklarını zincirlenmiş, tozlanmış ve terk edilmiş eylemlerinin üzerine ilerlemesini isterler. 

son yıllarda hızla değişime uğrayan '' aile çatısı '' günümüzde toplumumuzun başına yıkılmış durumdadır. Çocuklar ailelerinden kopuyor,  gençler yaşamdan tiksiniyor, yetişkinler yaşananlar karşısında tepkisiz kalmayı başardıkları için kendilerine kızıyor, olgun insanlar gerideki insanların görüntülerine kahroluyor... 

Sırf birilerinin merakını, isteğini ve doyumunu giderme adına kendi kültürümüzü, kendini bilmez insanlarımızı memnun etmek ve dikkatlerini çekme adına yok ettik. Bu da yetmez gibi sırf '' evli '' görünmek için niteliği olmayan insanlarla zorunlu birliktelikler yaşıyorlar. 

5 yıl öncesinde dünyaya gelen çocuklar, 10 yaşına bastıklarında genç ve yetişkin insanların konuşmaktan kaçındıkları, gına geldiğine kanaat getirdikleri konulara hakim olacaklar. Aile dinamizminin yok edilişini hayretle içinde izleyeceğiz. Şimdilerden ön koltuklarda yerimizi aldık.


Aile bağıyla büyütülen çocuklar, aile bağından kopuk büyütülen çocukların her daim hedefi olacaklardır. Hangi çocukların insanlık için yeni buluşlar meydana getireceğini bilemeyiz ancak ruhsal olarak toplumun dinamiklerini hangi kesimin oluşturacağını bilebiliriz. Aile bağından kopuk nesiller, toplumun anlayışlarında ve yapısında devrim niteliğinde değişimlerin oluşmasına zemin oluşturacaklardır.

Günümüz toplumuna bakıldığında ne demek istediğim anlaşılacaktır. 

Yaşamdan uzaklaşmayı, düşüncelerinden bir an olsun çıkarmayan gençlerin de olduğunu biliyoruz. Yine intiharın eşiğine gelenlerin yaşamın daha ağır basması sonucunda vazgeçtiklerini de biliyoruz, yaşamın ağırlığını hissedenlerin dünyadan göçtüğünü de...

-

Süreç içerisinde kendini sağlıklı bir insan konumunda tutmaya çalışanlar, düşünceleri sağlıksız insanların zorbalığına maruz kalacaklardır. Günümüz gençliğinin iyi ve saf insanlardan habersiz yaşayacakları ne üzücüdür. 

En azından kendi adıma söyleyebilirim ki narin ve saf insanlara çok tanık oldum, tanışıklığımda oldu. Zaman geçirdiğim ve bir şeyler paylaştığımda. Belki de bugün düşüncelerimizin ve davranışlarımızın temelini narin ve saf insanlardan kıvılcımlar oluşturmuş olabilir... 


Hayır, bizim çocuklarımız akıllı ve her şeyin bilincinde diyebilirsiniz. Herkesin öyle olmadığını bilmeliyiz... Her ebeveyn çocuklarına kendi eksikliklerini dayatmayabilir. Dayatmayı hissetmeyen çocuklar geleceğe yön verebilir ve unutulmamalıdır ki çetin bir cenk göstermeleri gerekiyor. Karşılarında yine kendileri gibi eksikliklerle dolu bir topluluk olacaktır.


Etiketler: ,

17 Ekim 2023 Salı

Ruh açlık çektiğinde...


                                                Fotoğrafın alındığı profil



İnsanlar önce kendileriyle savaşmaya başladı. Bunun galibi veya mağlubu önemli değildi. Kişi kazanımlarına ulaşmak için önündeki engelleri mağlup etmeliydi. Bunu başaranlar yorgun bir galibiyetin tadını yıllarca çıkartacaklardır. İnsanın ulaşılmayı bekleyen çok yönleri olmasına karşılık tek bir yolun bize sunduğu engeli aşmayı hedef olarak görüyoruz. Haliyle küçük bir engeli aşmak için efor sarf etmemize olanak sağlıyor. 

Bilinmelidir ki her engelin zorlayıcı yanı vardır. Ancak hiçbir engel bir insanın tüm eforuna gerek duyacak dirayete sahip değildir. Bizler gücümüzün farkında olmadığımız sürece küçük engellere büyük eforlar harcarız. Bunun nedenlerinden biri de kişinin '' kendine '' ulaşamamasından kaynaklıdır.

İnsan bir bakıma kendi savaşının yaralısıdır. Kimse bu hengameden küçük sıyrıklarla çıkamaz. Ruhsal bir parçalanmışlık, bedensel bir yıpranmışlık iz bırakmıştır. Bunu herkes göremez. 

Bazıları bu savaşı terk ederek kendi yolculuğunu yarıda bırakmaktadır. Kişilerin giriştiği davranışlar istenilmeyen ve tasvip edilmeyen bir durum gibi görünse de anlayış göstermemizde fayda vardır. Çünkü, bir kişinin kendi savaşından kaçıyor olması o kişinin artık kendini bilmeyecek olmasına sebeptir. Kabul edilmese de aramızda yıllarca nüfuslarını ayakta tutmuşlardır. Genelde bu kişiler kötülüğe, şiddete ve gaddarlığa müsait kişilerdir. 

Bir kişi öncesinde kendisine ulaşmak istediğini haykırarak dile getirmelidir. Diyebilirsiniz ki '' neden haykırarak? '' 

Bir dua gibi görebiliriz. İnanmışlığın yegane yemini de diyebiliriz. Sonuçta insan kendisine ulaşmanın kolay olmadığını haykırdığı vakit anlayacaktır. Zorlayıcı yolculuğa çıkacağını ve bu yolda hüsrana uğrayacağını bilir. -Ne olursa olsun bu yoldan dönmeyeceğim - demenin yeminine başvurduğunda, yaşamı bir bakıma daha düzenli olmaya başlayacaktır. Artık adımlarını, düşüncelerini, bakışlarını bir sonraki hedefi düşünerek gerçekleştirecektir. Haliyle bu da kişinin kendisine söz geçirdiğini ve kendini bilme isteğinin doğru yolda olduğunu anlamasına vesile olacaktır. 

Varlığımız ömür boyunca sürebilecek bir kaosa ve savaşa hakim olma gücüne sahiptir. Bizler bunu alışkanlık haline getirerek çatışmalara giriş yaparsak doğrularımız değersiz görünmeye başlayacaktır. Doğru her daim doğrudur fakat biz o doğruya ulaşmak için yol kat ettiğimizden dolayı artık hissiyatına dokunmakta güçlük çekeriz. Yeter ki ruhun isteklerine kulak verelim ve el uzatalım.

Ruhun güzel bir huyu vardır. Ruh, açlık çektiğinde küçük çatışmalar doğurur. Bu da içimizi sarmaya başlar. Aslında bu çatışmalar önemlidir. Çünkü ruh, hiçbir zaman değersizliği temsil etmez. Önümüzde aşılmayı bekleyen irili ufaklı engellerin beliriyor olmasına kayıtsız kalmayan benlik, atılımlara başlayacaktır ama sınırı aşmayacak ve gereğinden fazla efor sarf etmeyecektir.

İnsan kalmayı başaranlar bu savaşın kazanımlarını bilir. Ruh için mağlubiyet besindir, galibiyetler de önüne açılan yoldur.
Yeter ki kişi bu çatışmaları iyi özümsesin... 



Etiketler: ,

16 Ekim 2023 Pazartesi

16 Ekim 1990




                                                                 FOTOĞRAF PROFİL


Bugün 33 yaşıma bastım. Akli melekelerimin ayaklandığı gündür. Hayatı, dünyayı, insanları, geleceği, geçmişi sorgulayacağım bir gün. Bugün 364'lük yaşanmışlıkları üzerimden alıp bir köşeye koyacağım. 

Bana iyi gelenlere, benimle neşe ve huzur bulanlara biraz daha alan vereceğim. Diğerlerini ardımda bırakacağım. 

Pastalarla kutlamaları sevemedim. İnsan alışık olmadığı şeylerin '' sevmeyeni '' olurmuş. Her şeyin yalan ve sahte görüntülerden ibaret olduğu o yerde, gerçek olan nedir?

Mesela bunun yerine doğum günü olan kişiler bir günlük kafa istirahati almalıdır. Hatta bir günlük kafa dinlemesi için manzarası bol olan bir dağ evinde ya da ırmaklara yakın bir yerde kalmalıdır. Orada kendi dünyalarına bir günlüğüne ziyaret etmelerine imkan sağlanmalıdır. 

Gerçek duyguları karşılamayı, onlarla zaman geçirmeyi veya hüzünlenmeyi yaşamalıdır. Doğum günleri insanların akli melekelerini ayaklandırır. İnsanı sağa sola savurup dururlar. Ayaklanmadan sağ çıkanların dirayetli olanları ağlar, kırılanları avazlarının çıktığı kadar bağırır, duyguların geçişlerini kaçıranlar da sinirden gülerler... 

Her gün beraber olduğunuz insanlarla, size özel olan bir günü yine aynı kişilerle kutlamanın nasıl bir hazzı olabilir?


O yüzden önce Allah'a sonra aileme şükranlar sunuyorum. Evimizde hiç doğum günü kutlaması olmazdı. Birçok kişinin doğum günü kutlamalarına katıldım ama inanın hep kaçmak istedim. Alışkın olmadığımdan ziyade yavan geliyordu.  Aslında neden doğum günleri kutlamadığımızı yıllarca yadırgadım. Çevreme bu konunun sözünü etmeye utanırdım. Yıllarca aşmaya çalıştım. Bazen aileme isyanlar ettim. Geçen sene ki doğum günümde yine aynı durum oldu ve huzur içerisinde kendime yöneldim ve o gündür bu gündür kendimden kopmamaya özen gösteriyorum...

Anladım ki ben kendimle olduğum sürece insan kalıyordum. Yine bir ziyaret aşamasında ağlamıştım. Ağlamak, kendinizi tanımak istediğinizde ne güzel bir yağmurdur, ah... 

Anneme bir gün,'' hiç doğum günün kutlandı mı? '' dediğimde, gülümsemişti. 

'' Yok oğlum. Kendimize ayıracak vaktimiz olmuyordu. Taş kırıyor, çapa yapıyordum. Sana hamileyken bile çapa yaptığım fotoğrafım vardır. Bizler yokluk ve sefillik döneminden geliyoruz. ''

Ve sözünü ettiği fotoğraf benim en sevdiğim ve hayatım boyunca saklayacağım tek fotoğraftır.
Ve o fotoğraf aldığım en güzel doğum günü hediyesidir. 
Artık '' doğum günü '' kutlar mıyım? 

Akşam işe gideceğim. Ne güzel ki kimseler bilmeyecek bugün doğum günüm olduğunu. Kutlayan birkaç arkadaşım olur belki umarım kutlamazlar. Bu sessizliğin bozulmasını istemiyorum... 

Bu sessiz yolculuğun bana açılmış bir dehliz olarak görüyorum.

Her sene hediye olarak sunduğum şeyi tekrar gerçekleştireceğim. Ağırlık ve yer kaplayan düşüncelerden, kişilerden ve anlayışlardan kopacağım. 

Hoş geldin 33 yaşım...



Etiketler:

13 Ekim 2023 Cuma

Düşümde öldüm.







                                                         FOTOĞRAF PROFİL





Düşünsenize basık bir geceden kurtulup sabaha uyanmak için yatağınıza giriyorsunuz. Son zamanlarda dinlemekten hoşlandığınız şarkı listenizi açıyorsunuz ve kulaklığınızı takıyorsunuz. Dilinizden düşmeyen o şarkıyla müzik dinlemeye başlıyorsunuz. Dakikalar sonra yorgun ve basık havanın azizliğinden kaçma adına bedeninizi uykuya teslim ediyorsunuz. 

Tatlı bir rüyanın içerisinde elinizde bir gül tanesiyle yolunuzda ilerliyorsunuz. Yanınızdan gül yüzlü insanların geçtiğini ve size gülümsediklerini görüyorsunuz. Sizde gülümsüyorsunuz. Bir çocuğun eteğinizden tutup kendisine bakmanızı ve o tarafa gitmemeniz gerektiğini size hem sözlü hem de eliyle işaret ediyor. Siz, çocuğun başını okşadıktan sonra gülünüzden bir yaprak kopartıp çocuğun avucuna bırakıp ilerliyorsunuz. Biraz gittikten sonra başınızı çevirdiğinizde çocuğa verdiğiniz gülün karardığını ve çocuğun bedeninden küllerin yükseldiğini görüyorsunuz. Hemen önünüze dönüp koşmaya başlıyorsunuz. Elinizde tuttuğunuz gül yaprakları yere düştüğü an büyük gürültüler kopartmaya başlıyor. Koştukça çoğalan gürültülerden kaçmaya çalıştıkça arkanızda bıraktığınız her yeri tarumar ettiğini fark etmeden yoruluyor bir kaldırım taşına oturuyorsunuz. 

Sonra ansızın o küle dönmüş çocuk arkanızda beliriyor.
'' gitme '' demiştim diye bağırıyor. 
Çocuğa dokunduğunuzda insan, dokunmadığınızda bir canavar görüntüsüne sahip olduğunu görüyorsunuz. Elinizi uzatarak çocuğu o canavarın iç dünyasından çıkartıp, insan basamağına çıkarmak istiyorsunuz. Ancak bunun mümkün olmadığını fark ettiğiniz an gökyüzünden koşarken düşürdüğünüz gül yaprakları yağmur misali düşmeye  başlıyor...

Düşen hiçbir gül yaprağını hissetmediğinizde sevinecek fakat sevincinizin kısa sürdüğünü gül yapraklarının düştüğü yerlerde hezimet, kaos ve vahşet sunduğuna şahit olduğunuzda anlayacaksınız.

Her gül yaprağının düştüğü yerden bir çocuğun çığlığı yükseliyor... 

Bir anda irkilerek yataktan kalkıyorsunuz. Kendinizi toparlamaya çalışırken kulağınızda hala o düşte duyduğunuz gürültüler çınlıyor.

Sonra bir şey oluyor ve bir çocuk sesi duyuyorsunuz... Yüreğiniz ağzınıza geliyor.

Pencerenin dibinde kül rengi bir çocuk....
Ağlıyor...

Başınızı kaldırdığınız yer toz içerisinde. Duvarları yıkılmaya gebe binalar bir esintiyle beraber toza karışıyor. Arada uzaklardan sesler duyumsuyorsunuz. Tekrar gözlerinizi kapatıp rüyaya girmek istiyorsunuz ama nafile.

Çocuğun damağındaki pembelik her ağzını açtığında toz yutmasıyla küle dönüyor... 


Etiketler:

1 Ekim 2023 Pazar

Ya RAB!

 







Uzun zamandır kendimden kopuk olduğumu anlamamıştım. Bir gece aklımı esir alan tüm düşüncelerin kucaklanıp atıldığını ve hafiflediğimi hissettim. Tasa ettiğim, sorun gördüğüm ne varsa hepsinin üstesinden gelinmesi kolayken, ben bunları büyütmüş ve zihnimin alanını tıka basa doldurmuşum. Sonra ruhumda bir sıcaklık hissettim. Yataktan kalktım. Küçük çocuklar gibi yatağın yanına oturdum. Dirseklerimi yatağın üzerine koydum ve Allah'a sesimi duyurmaya çalıştım. Gecenin o sessizliğinde inanın sağır edecek gürültüyle içten haykırıyordum... Sonra yatağa uzandım ve saniyeler içerisinde uyudum. Sabah uyandığımda gönlümdeki o huzur hissiyatını anlatamam...


Genelde dini bilmezlikten gelirdim. Keza haşa Allah'ı da. Cahil aklımla kendimi başka düşüncelerin esiri ilan etmiştim. Oysa hiçbir düşünce bana ait değildi. Rabbim, kendi doğrumu bulmam için bir fırsat sundu... 



Duamı kabul et Rabbim!

Rabbim ruhuma armağan ettiği güzelliklerin sebebidir... 

Sahibim Allah’tır. Ondan başka ilah yoktur. Varlığımın tüm tozlu yollarındaki engellerin ve güzelliklerin neticeye ulaşmasını sağlayandır. Bugün güçlü bildiğim bu yapım ve düşüncelerim Rabbimin hidayetiyle mümkündür. Ben içi tamamlanmamış bir varlığım. Değersizlik yargısına kapılmamam en iyisidir.

 

Çocukluğumda maruz kaldığım zorbalıkların, şiddetlerin, güzelliklerin, iyiliklerin her birinin mükâfatı Rabbim tarafından yumruk genişliğindeki kalbime bırakıldı. Hırpalandım, yaralandım, kazalar geçirdim... Ölümlerde döndüm... Rabbim, yaşamam ve görmem gereken şeylerin olduğuna işaret etmektedir. Hala yüreğimin bahçesinde uçuşan kuşlar, ses çıkaran böcekler bulunuyor. Tabiatın tüm görkemi hala anavatanımda yaşanıyor.  

 

Rabbimin sunduğu bu ihtişamlara yıllarca sırt dönüp yaşadım. Kendimi bulmak için hiç olmayacak kişilerin dünyalarına girdim. Bazılarını üzdüm, örseledim... Ah aldığım da oldu... Rabbimin varlığımı yaşamama olanak sağladığı bu mucizevi yerde, ben nasıl olur da bu ruhuma beddua yağmurları yağdırdım?  


Suçluyum... Bağışla Rabbim ruhuma sunduğun ihtişamlara gözlerimden sakındığım için!

 

Sunduğun bu yaşamın merkezinde kendimi nasıl da büyük ve vazgeçilmez görmüşüm... Nasıl da herkesten üstün olmaya çalışmama rağmen gönlüme yıkımlar sunmadın Rabbim. Sensin varlığımın ayakta kalmasına vesile olan ilah!  


Ben aciz ve köhne bir kul olarak yolumu ve şafağımı kaybetmişim... Karanlıkların içinde yolumu ararken neden yoluma ışık olmadığını artık görebiliyorum. Kendimi, kendim haricinde herkeste aramamın nasıl bir acizlik olduğunu şu gönlüme karanlıklar sunarak sessizce anlatmışsın Rabbim. Artık duyuyorum. Yolum karanlık olsa da görebiliyorum. Hainliklere nasıl sarılmışım? Nasıl olur da Allah'ım varlığımı terk etmemişsin.

 

Affet Ya RAB!

 

Ben, aciz bir kulun olarak yaşamın bu güzelliğine ve şevkine uzak yaşamanın o kahredici özlemini nasıl da sitemlerle gidermeye çalışmışım! Yüce ilahım, bir kıvılcımın binlerce dünyayı küle döndürme gücüne sahipken yüreğime esintiler sunman diyedir?  

 

Kendime uzaklığımı ölçemiyorum. Hiçbir mesafe aleti, buluşu bu aradaki boşluğu ölçemez... Evet, yanı başımdayım ama ruhuma yabancıyım... Nerede ve kimde olduğum meçhul... 


Sesini duyuyorum Rabbim!  


Bu aciz kulun kendine ulaştığında gönlünden hiçbir güzelliğini ve görkemini mahrum bırakma yalvarırım. Bu aciz kulun keşfin sadece yolculuklarla yaşandığına inanıyordu. Gönül rahatlığıyla diyebilirim mi artık aydınlandım... Karanlıkların içinde kendime ulaşıyor olmama bakmayın. Ben, bir nefes kadar yakın olan Allah’ın hissiyatından uzak kalmama kahrediyorum!  

Geliyorum Ya RAB!  
 
Gönül bahçendeki en zehirli çiçek dahil olsam varlığıma sunduğun bu imkanların karşılığında cehenneminde ateş olmaya razıyım... 

 

Kim inanacak bana! Bir şeyleri yapabileceği inancını hangi güç aşılayacak? Ya RAB! Nimetlerinin farkına varamadığım için beni, bu zayıf ve iradesi bitap kulunu bağrından uzak tutma...

 

Karanlık dehlizin içerisinde, yönümün nereye gittiğine bakmaksızın ilahi gücüne doğru yürüyorum. Biliyorum, her yerdesin! Ben, her yere gücünü ve adaletini dağıtmana karşılık kördüm! Ruhum ve varlığım ilahiyatında, bedenim ise bendeydi. Sonra ayrıştım... Tanınmaz birisi oldum. Herkesin rol biçtiği kaftan oldum... İlahımdan, yolumdan ve sabrımdan oldum... 

 

YA RAB! Yoldayım... Geliyorum ve sıkıca sarılacağım. Beceriksizliğimi af eyle... 

Göklerin ve yerlerin sahibi olan yüce Rab, bir kulun olarak biçtiğin görevleri yerine getiremediğim için affet!  

Bedenimi, ruhumla birleştirip güçlü ve hidayet bilen bir kul olacağıma ant içerim!  

 

Varlığım, ruhum ve aklen bildiğim her şey senindir Allah’ım... 

Sensin gölgemin sesi, ruhumun evliyası...

 

Yaşam denizinde hayat sunduğun için şükürler olsun... 

Etiketler: