22 Temmuz 2024 Pazartesi

Deneyim








İnsan bir deneyime tabii olduğunda, sessizliğin ağırlığı altında kalır. Bu insan için güzel bir deneyimdir; insan burada güçlü kalmakla birlikte iradenin saf özünü benimsemeye başlar. Benimseme kavramı diye bilinen algı burada tam manasına ulaşır. İnsan, deneyimlerden elde ettikleriyle donanıma sahip olur. Sahip olma duygusu bilindiği gibi bir şeyi elde etmek ya da başarmakla sınırlı değildir. Deneyimin başarı ya da sahiplikle uzaktan yakında alakası yoktur. Deneyimler kayıpların oluşturduğu yıkıntılarla meydana gelir. 

Temelin özü olan sağlamlık, kişinin iradesine sarılmasıyla gerçekleşir. Bu da iradenin saf ve öz haliyle bütünleşmesiyle mümkündür.

Günümüzde kazanımlara da deneyim denilmektedir. Deneyimlerin sonu, sevgi ya da huzurla iniltili olmamalıdır. Deneyim kavgayla, kaosla ve sarsıntıyla elde edilir. 

Biz insan evladı olarak, yaşamımızı bir temel üzerine kurmuş bulunuyoruz. Genel manada herkes aynı olmasa da ağırlık ve çoğunluk olarak o yoldayız; sözünü ettiğimiz temel ise '' istemek ''

Her şeyi istiyoruz. Çok hızlı tüketim içerisindeyiz. İnsan evladı temelini bu yönün getirdiği isteklerle doldurması olağandır. 

Deneyim; bir şeyi elde etmekle ya da ona ulaşmakla tanımlamaya çalıştığımızda zayıflıkların peşi sıra temellere dökülmesine kayıtsız kalmamıza sebebiyet veririz.  Şöyle ki bir şeyleri elde ettiğimizde sevinir ya da mutlu oluruz. Bu da temelin gevşek olmasına vesiledir. Zira mutluluk ya da sevgi halinde olanlar sabit bir yerde duramayacaklarından dolayı ilkbahar çiçekleri gibi açılmayı ve etrafa kokularını saçmayı isteyeceklerdir. Haliyle temellerin sarsıntıya gebe olacağını akıllardan çıkarmamak gerekir.

Deneyimlerin saf özüne ulaşanların inşa ettiği temellere baktığımızda sağlamlıkları göze çarpmaktadır. Deneyim, insanı da güçlü ve sağlam bir irade pozisyonu içerisinde tutmaktadır. İnsan, özü gereği sağlam durmak zorundadır.

Deneyim kelimesinin önüne veya arkasına bir duygunun adını vererek dillendirmekte mümkündür ancak bu tanımla genelde tarumar edilmesini mümkün kılmaktadır. Nihayetinde deneyim, kendi başına bir eylemdir. 

Ardına, önüne isimler koyarak seslendirmek, bir manaya evirmeye çalışmak; kişinin kendi benliklerini ulaşmayı istediği '' deneyim '' tecrübesini itibarsızlaştıracaktır. Kişiler temelin sağlamlığını oluşturan bu saf güçten mahrum kalarak yaşamlarını sürdürürler.

O yüzdendir herkesin alemlerinde büyük yıkıntıların olması ve yine bazılarının alemlerinde tozun dumanların arşa yükselmesi... Deneyim, kişileri hüzünlü ya da düşündürücü bir yolun müdavimi eyler. İnsan evladı olarak yaşamın sunduğu iyi, kötü her kalıba mana, her duyguya bir fiske vurma isteğinde olmamızdan kaynaklı olarak zamansız bir yaşamın telaşları içerisinde kalmamızdan dolayıdır.

Deneyim sınavına girdiğimizde ve bu sınavdan elde ettiğimizle yola koyulduğumuzda, karşılaşacağımız şeylerin neler olabileceğine zihnimizde oynatarak çıkar yol bulmaya çalışırız. Nelerle karşılaşacağımızı bilmeden ilerlemek en nihayetinde boş bir çaba gibi görünse de bilinmelidir ki biz yaşamasak da bir yerlerde düşüncelerimize davet ettiğimiz hadiseler başka birilerinin hayatlarında karşılarına çıkmaktadır...

Bunu anlamak deneyim gerektirir..


Etiketler: ,

26 Mart 2024 Salı

Sistem, kırılgan ve hassas bırakır

Hayatlarımız sisteme bağlı bırakılmış durumda ilerliyor. Bu da güzelliklerin ve iyiliklerin önünü kesmektedir. Bizler, '' ne yaşayacağımızı '' bilmeden bir yolculuğa çıkarıldık. Kimseler durmamızı istemedi. Bu yolda herkes yürüyor. Beraber yürüdüklerimizin yüzleri umutsuzluğu, kederi, hüznü yansıtıyor. Herkes mutlu olmayı istiyor ama kimse mutluluğu kendilerinde aramıyor. İnsan, kendisine sunması gerekenleri başkalarından bekleme umuduna giriyor.

İçten gülmelere hasret kalınmasının tek sebebi beklenti içinde kalınmasıdır. İnsan neden bir beklenti içine hapsolmak ister? Çünkü, değerli olduklarını duymayı isterler. 

Bağ, düğümlünü çözmeye başlar. 

Kendinize zaman ayırdığınız anları düşününce bunun sadece sistemin içindekileriyle mümkün olduğunu göreceksiniz. Bağ, düğümlü kaldıkça dışarıya kapalıdır. Yer ve sınır bilir. Dışarıdan her duyduğunuza yer açmayın ki hududunuz kirlenmesin. Hayatınızda gereksiz bir yığın bilgi var. Bunların yerine insanınıza değer katan yollara girilseydi böylesine kırılgan ve hassas olunmazdı. 






Etiketler: ,

yaşam, serüvendir.

Kimse zamanın ötesine ve üzerine binip yolculuk edemez. Zaman kendi başına bir eylemdir. Andır. Anda kalmak...

Ne güzel değil mi, zamana yaslanmış bir hayatı yaşıyoruz; yaşamaya çalışıyoruz. Her şey anlık gerçekleşiyor. Zaman, her yaşama ikramlarda bulunuyor. Anlayabildik mi kendimizi, biz oluruz. Çoğalırız ve ikramlara sarılırız. Farkına varmadığınız her an, anınız bir ömür tadında ilerliyor. Anda tanık olduklarımız bir ömürdür. Gördüğümüz ve yaşadığımız her şey tekdir. Görürüz ve biter. İkramlardan ne alırsak onunla besleniyoruz ve gelişiyoruz. 


Burası önemlidir. İnsan anlık bir değişime uğrayarak; yaşam karşısında gard almaya başlar. Yapılmayacak tek şeydir. Ana teslim olmalıyız. An ne sunarsa onunla besleniriz. Zamana etki edecek eylemler gidişatı sekteye uğratabilir. 


Zaman, gündelik telaşların arasından geçip gidiyor. Yaşam bize anın kıymetini sunar. An da zamandır. İnsanlığa sunulan ulvi ikramdır. Hazineyi gönlünde taşıyabilenler, gülümsemeyi hayatlarından eksiltmezler. En çok kendi başlarına kaldıklarında gülümserler. İnsan kendiyle kaldığınca kıymetlidir, değerlidir. Zaman, insanın kendiyle kaldığı anlara yaşam olmayı sever. 


Yaşam, kendiyle olabilenlerin serüvenidir.


Etiketler: ,

2 Mart 2024 Cumartesi

Güçlü bir irade

güçlü bir iradenin temeli birçok duygu ve düşünceyle sabitlenebilir hatta güçlü kılınabilir. Ancak bunlar zelzeleye maruz kaldığında çatlamaya müsait yapı taşlarıdır. Özü, sadelik ve içtenlik olmayan hiçbir temel taş yıkıma uğramaz. Erişimi kolaydır fakat insan bunun için bir mücadeleye girişmelidir. 


benim birçok yazım '' insan ve benlik '' üzerine yazılıdır. Bunun dışına çıkmayı istemiyorum. İnsanın başka pencerelerden hayatın alanına bakmalı ve dersler çıkarmalıdır. Her birinden yetecek dersleri aldığımı söyleyebilirim. Fazlasına gönül vermedim. İnsan yapısı haddini aştığı şeylerin zararını başka şeylerin kaybolmasına tanık olmasıyla öder. Bir hissin, düşüncenin tamamıyla içimizi doldurması için çaba sarf edilirse inşa edilmiş temeller de çatlamalar meydana gelir. Gereğinden fazla yük, sağlamlığı zedeler. 


Duygularına yön vermeyi başarabilenler doyumsuz bir yaşamın içerisinde her şeyin ruhlarına değdiğini hisseder. Diğer taraftakilere baktığımızda kıtlıktan çıkmışçasına ağızlarına, yüzlerine duyguların ve arzuların bulaştığını görebiliriz. Duygu eksikliği yaşayanların gelmesini sabırsızlıkla beklediği şeyleri başka bir caddede önü kesilerek tarumara uğramaktadır.


Sınırını bilmeyen insanın irade sahibi olması mümkün değildir haliyle temeli sağlam görünse de yıkıma müsaittir.


İnsanın dışarıya güçlü göründüğüne şahit olmuşuzdur. Genelde bu insanların dünyaları her adımla yıkımlara uğruyordur. Tozun dumanın altında kalan umutları da seslerini duyurmaya çalışır. Kişinin haricinde kimseler duymaz. Müthiş bir kaosun yaşandığı bu meydanın ilerisinde, tozun dumanın arasından yaklaşan birisi görünür. Topraktan geldiğimizin gerçekliğini resmeder gibi toprağı üzerinde taşıdığına tanık oluruz. Hezeyanı, acıyı, sızıyı, hüznü ve kahrı omuzlarına taşır. Kurtarabildikleri bunlardır; huzur, neşe, mutluluk, sevgi... bunları bazıları kayıp bazılar da enkaz altında kalmışlardır.


İnsan, karşısındaki insanın güçlü görünümünü hemen algılar. Beyin burada bir işaret olarak kalbe dokunur. Kalp da duygularımızı ayaklandırarak o kişiye saygıyla yaklaşmamızı öğütler. Kalp bilir, sarsılmış ardından büyük bir yıkımla dağılmış varlığın içtenliğini... Kalpler konuşur da bizler anlamayız.


Siz derseniz, '' bu insan çok güçlü '' diye... Bilin ki içtenliği harap olmuş, kaoslara yem olmuş sonun da da duyguların güzelliklerinden arınmıştır. Ağır ve can yakan duyguları da omuzlarında taşırlar.


Güçlü bir irade, insanın yıkımlarına tanık olduğu müddetçe mümkündür. 


Bu insanlarda dikkatimi çeken şeylerden en önemlisi de '' her şeye gülmek istemeleridir. '' 



Etiketler: ,

1 Mart 2024 Cuma

Umut arayışı

Gayesiz bir yaşamın insana kattığı en büyük yenilik, hiçliktir. değerin ve yargının yanından geçmeyen bir bedenin, iç yolculuğu pekala çıkmaz sokaklarla sınırlıdır. Dünyevi alana döndüğü vakit her yere ulaşabilecek özgürlüğe sahiptir ama imkanı yoktur. Ulaştığı yerlerin insana kattığı sevinçten, hevesten yoksundur. Her şeyi olacağına vararak görür ve hayatın küçük neşelerine ve büyük düşüncelerine yürüyecek imkanı yoktur. yorgundur. 

Yaşamında yıkım olmayan bir insanın, insanlığa katacak bir değeri yoktur. 

Benim burada naçizane düşüncem; her insanın yaşamı saygıyı hak eder. Sonuçta yaşamın çetrefilli yollarına her insan bir kez giriş yapmış kah o yoldan çıkmayı başarmış kah hala içerisinde çıkışlar aramayı bırakmamıştır. Bunlar önemli gelişmelerdir, ziyadesiyle insanı bir meşguliyetin içinde tutmaktadır.

Yazacaklarım, yaşadıklarını ulvi bir sıfata bürüyüp bununla övünenleredir.. Bu kişilerin kendi dışındakilere inanılmaz zararı dokunur. insana bedensel zararları dokunmasa da zihnen tahribata uğratırlar. Bu da şöyle gerçekleşir; bu kişiler sergiledikleri veya yansıttıkları tutumlar neticesinde ortaya bir profil çıkartırlar. Profil baştan sona hatalarla örülmüştür. Kişi yaşam mucizesini zehre döndürmüştür ve bunu da insanlara göstermeyi sürdürmüştür. Dışarıdan bakıldığında örnek alınacak bir model olmasa da, yapılmaması gereken davranışları bizlere gösterdiği için, takdir görmeyen bir karakter modelini yansıtmış olur. Üzücü ama ders alınası bir metot.

Konunun biraz dışına çıkmak istiyorum; hayalsiz bir yaşam da benliğin saygı tarafından yoksun bırakılmasına nedendir. İnsanın bunu anlamasının olasılığı pek azdır. Benliğinden habersiz her kişi yaşamın gereksiz yolculuğuna çıkmış kişilerdir. Bu kişilerin genelde bir elinde kalkan diğer elinde yanmayan meşale vardır. Umut arayışı burada yola çıkar. 

Yürüdükleri yolları saran hafif esintilere gözlerine kapatarak karşılık verirler. Gözlerini açtıklarında da uzaklarda bulanık görünen '' isteklerin '' kendilerini beklediklerini sanarak koşmaya başlarlar. Yaklaştıkça isteklerin her biri kaybolmaya başlar. Sonunda da hafif esinti yüzlerine tokat gibi çarpar. Hayal, ruhun en önemli besleyicisidir. 

Hayalden mahrum bırakılan ruh, ruhsuzluğun merakına düşer. Ruh, çetrefilli ve değerli yola sırt dönerek, ellerinde kalkan ve meşale tutanların arasına karışmak için beden sahibini sürüklemeye başlar. Ruh, ruhsuzluğa yaklaşıyordur.

Aslında iki konuda birbirleriyle iniltilidir. Al birini vur ötekini misaline denk örneklerdir.

İnsanın gayesi, hayalinin veya hayallerinin ellerinden tutar. 





Etiketler:

25 Ocak 2024 Perşembe

Modelim, yaşadığım yer











Ben yaşadığım yerin modeliyimdir. Evin içinde edindiğim, gördüğüm ve tecrübe ettiğim davranış, görüş ve düşünce modelleridir sözünü ettiklerim.

Sokakta gördüğüm ve uzun yıllardır tanık kaldığım ekran görselleri bir nebze de olsa içimde yer edinmiş olabilir fakat geniş bir alana dağılmasına izin vermedim, veremezdim. Bu büyük meseledir. Şayet sırtımı evin dışına çevirdiğimde gördüğüm, tanık olduğum ve edindiğim tüm kapalı kapılar ardındaki modeller bir bakıma değersizleşecek haliyle kendimi duygusuz bırakmama neden olacaktı!


Histir insanı temellendiren. Özümsemediğimiz şeylerin yabancısı oluruz. Dönüp ardımızı bilmediğimiz o uzaklığa(toplum anlayışına) yöneldiğimizde kaybettiklerimizin telafisi bir daha olmaz. Tecrübe ettim. Bir insanın ahlakı, anlayışı kapalı kapılar ardındakiyle sınırlıdır. Bunun dışına çıkmaya yeltenmek sarsıcı etkiler doğuracaktır. Dışarısı gerçeklik değildir. İnsan, kendi edindiği duygularla ve edinimlerle gerçekliğe ulaşır. Dışarısı sadece gerçeklik damgasını vurmak istediği yerdir. Şayet insan bunu bile isteye yapmaz. Her gördüğü ya da tanık olduğu şeylere '' gerçeklik '' mührünü vurmaz. 

İnsan ahlâkını ve edinimini genişletmek istediğinde sokaklar duygusal olarak dayak yediği yer olur. Duvarların arasında büyütmediği ufku ruha sıcaklık ve ferahlık sunar.

Yapısı gereği kırılgan ve hoyrat olabilme potansiyeline sahip insanın düşünce yapısı ev içerisinde kalıplanır dışarıda ise şekillenmeye başlar. Bu büyük ve sancılı süreçtir. Her gördüğüne '' gerçeklik '' mührü vuran birisi gerçekliğin algısından kopmaya başlayacaktır. Kendisine yeni tecrübeler kazandırma merakına ket vurmuş olacaktır ve bu da insanın yapısında bozulmalara sebebiyet verecektir. 

Ev ahalisinin her bir tanesi '' toplumun '' kendisidir. Her bir kişi toplumun bir kesimini temsil eder. Hiçbir zaman ve dönem bir konu enine boyuna '' toplum tarafından kabul görülmemiştir '' 

Hayatın her alanı zıtlıkların kavgasıyla geçmektedir. Hiçbir görüş tam manasıyla '' doğru '' veya '' yanlış '' değildir. 

Bir bakıma '' gerçeklik '' kalıbı aşılması zor bir sur olmalıdır. Duyguların topyekun saldırıları karşısında savrulmaya başladığı an içten kurcalanmaya ve yıkılmaya mahkum olacak, geç kalınacaktır.

Çevrenin etkisine bağımlı hale gelmenin yanılgılara sebebiyet verdiğini idrak edemeyenler, ilerleyenlerin arkalarında bıraktığı tozların içinde yollarını kaybederler. 

Dışarıda bir adamın kadına bağırıp çağırması ya da bir otobüs şoförünün yaşlı bir adamı otobüsten indirmeye çalışması gerçeklik değildir, '' yaşamdır. '' 

Gerçeklik insanın içtenliğine '' sevinç '' ya da '' hüzün '' sunmaz. Gerçeklik, aydınlanmadır. Karanlık bir yanınızın ebediyen aydınlığa ulaşmasıdır. Gerçeklik, içinde yüzlerce düşünce barındıran ve her düşüncenin daha ilerideki karanlıklarınıza fener görevi görmesini sağlar. 

Bazılarımız duvarlar arasında veya içindeki halimizi bir ev olarak adlandırabilir. Yaşadığımız bir evde olabilir, içtenliğinizde olabilir. Mesele kendinize yettiğiniz bir alanda tanık olduklarınızdır. Çevresel faktörlerin etkisini elbette büyüttük fakat bu dış etkenler değildir, yanınızdakilerin rolleridir. 

Beraber yaşadığınız insanlardan iyiyse, kötüsüyle öğrendiğiniz, tanık olduğunuz şeyler sizlerin gerçeklik yolculuğuna çıkmanıza vesile olacak, yolculuk boyunca hısımlar, hasım dönüşecek, akranlarınız, akbabaları kıskandıran leşçil canlılara dönecektir. 

Gerçeklik, algılarınıza darbe indiren bir güçtür. Bu güç yaşam boyunca bizimle kaldığı müddetçe iradeyi ayakta tutan eylemlerin yanında durmamızı sağlayacaktır. Bazen de iradenin ham maddesi oluruz. 

Yeter ki kendimizi ilk tanıdığımız ve anlamlı gördüğümüz o yerde olduğundan emin olalım. 



Etiketler: ,

18 Aralık 2023 Pazartesi

İnsanların toplumun anlayış ve benimseyişlerinden kopmak istemesi;

 


                                                                  Fotoğrafın alındığı profil




Kırıp dökmeler nedendir? Niyedir insanların hayatlarına girildiğinde bir enkaza dayalı eylemlere girişilir? Teması '' yaşam '' olan bu döngüyü niye tersine çevirmenin daha makul ve olması gereken bir tutum gibi sergileniyor? 


Bizler doğumdan sonra yaşamın o mucizevi çizgisinin üzerinde hayatta kalma yarışına katılmış birer yarışçılarız. Henüz emekleme dönemlerinde çizginin dışında hareket ediyor olmalarımız pekala hoş karşılanmıştır. Keza ayağa kalkıp yürümeye başladığımızda o gerisin geri emeklemelerden dolayı geride kalışlarımızı paytak ve aceleci adımlarla kapatmaya çalıştık; kah düştük kah ağladık... Sonuçta o yolun eksik yanlarını tamamladığımıza kanaat getirdiğimizde gördüklerimize hayret etmeye başladık.


Bunlardan biri '' büyüme '' olgusunun insan içinde müthiş bir etkileşimde kalmasıdır. İnsan büyüdüğünü, büyüdüğü vakitlerde değil daha çok yalnız kaldığı ve hüsrana uğradığı vakitlerde anlama başladı. İnsanı olgunluk penceresinin farkına varmasını sağladı. Haliyle döngü bir bakıma daha öteye evirildi. 


Tabiat, insanların görkemlerine alışkın değildir. Çünkü insanlar, toplu halde yaşam sürdükleri günden bu zamana denk tabiatın kolları arasında hükümlerini sürdürmüşlerdir. Yerleşik hayatın filizleri atılmaya başladığı andan itibaren '' ihanet '' kavramı insanların merkezlerini işgal etmeye sonrasında da ele geçirmeye başladı. Tabiat, döngünün dışına çıkan canlıları yani insanları yaşamın  çizgisinden sapmalarının tanığıdır. İnsanların   döngüye yeni bir evre katmaları tabii ki ilahi gücün katkılarıyla gerçekleşmiştir. Hiçbir insan evladı veya topluluk istediklerini elde etmek için topyekun bir fikri benimseyemezler. Haliyle benimsediklerini sanarak aslında yaşam denilen mucizevi gücün karşısında zayıflığa düşerler. Topluluğu bir yola sevk edenler azınlık yani bir avuç insan fikridir, anlayışıdır. 


Şimdiler de ise toplum topyekun, bir insanın yaşamına '' karışabilme, engelleyebilme, hak sahibi '' olabilme hakkını kendilerinde görüyorlar. Farkında olmadan bir avuç yani azınlık sayılacak insanların, toplumları doğru ve olması gereken o değerli yola götürmelerini engellemiş oluyorlar. Toplum bu durumun vahametinden habersiz kırıcılığı, gaddarlığı, hadsizliği ve memnuniyetsizliği bir '' inanç '' olarak gördüklerinden, başka insanların kendi fikirlerine sunacakları eleştirileri kılıç darbesiyle kesiyorlar. 

İçinde bulunduğumuz topluma baktığımızda '' herkes '' birilerinin '' yaşamına '' müdahale etmekte ve yine baktığımızda '' birilerinin '' yaşamı herkesin hedefi haline gelmektedir. Ekranları boyayan yüzlerden bahsetmediğimi bilmenizi isterim. O kişilerin bu denli göz önünde bulunmaları, toplumumuzun zihnen geri kalmışlığının göstergesidir. Bu ayrı. Bahsettiğim insanın kendi çevresi içerisinde mahrum bırakıldığı durumlardır...

Şimdi şu soruyu sorabiliriz; toplumların yansıttığı bu tutumlar ilahi gücün etkisiyle mi olmuştur? 

- Hayır. Bu tutumların yansıtıcı özelliği yoktur. Çünkü ilahi bir gücün etkisiyle olması için zihnen bir aydınlanma yaşanması gerekir... Bir avuç insanın toplumu doğru ve değerli yola sürüklemesi gerekir. Bunun olmadığı yerde ise toplumlar zihinlerini terk eden algıların yokluğunu aramak için sağa sola koşturmaya başlarlar; neticede ulaşamadıklarını anladıklarını da birbirlerine seslenirler... Bir, iki, üç derken sayıları hızla yükselerek önce azınlığa ardından kabalığa daha sonra topluluğa en sonunda da topluma evirilirler...


Yıkımları zordur ancak yıkıcı etkileri hafife alınmayacak güce sahiptir. İnsanların, toplumların anlayış veya benimseyişlerinden kopmak istemeleri ve hatta uzaklaşmak istemeleri bu sebeptendir. Gürültüleri anlamsızdır. Sağır edici değil de huzur bozucudur. 


Etiketler:

17 Ekim 2023 Salı

Ruh açlık çektiğinde...


                                                Fotoğrafın alındığı profil



İnsanlar önce kendileriyle savaşmaya başladı. Bunun galibi veya mağlubu önemli değildi. Kişi kazanımlarına ulaşmak için önündeki engelleri mağlup etmeliydi. Bunu başaranlar yorgun bir galibiyetin tadını yıllarca çıkartacaklardır. İnsanın ulaşılmayı bekleyen çok yönleri olmasına karşılık tek bir yolun bize sunduğu engeli aşmayı hedef olarak görüyoruz. Haliyle küçük bir engeli aşmak için efor sarf etmemize olanak sağlıyor. 

Bilinmelidir ki her engelin zorlayıcı yanı vardır. Ancak hiçbir engel bir insanın tüm eforuna gerek duyacak dirayete sahip değildir. Bizler gücümüzün farkında olmadığımız sürece küçük engellere büyük eforlar harcarız. Bunun nedenlerinden biri de kişinin '' kendine '' ulaşamamasından kaynaklıdır.

İnsan bir bakıma kendi savaşının yaralısıdır. Kimse bu hengameden küçük sıyrıklarla çıkamaz. Ruhsal bir parçalanmışlık, bedensel bir yıpranmışlık iz bırakmıştır. Bunu herkes göremez. 

Bazıları bu savaşı terk ederek kendi yolculuğunu yarıda bırakmaktadır. Kişilerin giriştiği davranışlar istenilmeyen ve tasvip edilmeyen bir durum gibi görünse de anlayış göstermemizde fayda vardır. Çünkü, bir kişinin kendi savaşından kaçıyor olması o kişinin artık kendini bilmeyecek olmasına sebeptir. Kabul edilmese de aramızda yıllarca nüfuslarını ayakta tutmuşlardır. Genelde bu kişiler kötülüğe, şiddete ve gaddarlığa müsait kişilerdir. 

Bir kişi öncesinde kendisine ulaşmak istediğini haykırarak dile getirmelidir. Diyebilirsiniz ki '' neden haykırarak? '' 

Bir dua gibi görebiliriz. İnanmışlığın yegane yemini de diyebiliriz. Sonuçta insan kendisine ulaşmanın kolay olmadığını haykırdığı vakit anlayacaktır. Zorlayıcı yolculuğa çıkacağını ve bu yolda hüsrana uğrayacağını bilir. -Ne olursa olsun bu yoldan dönmeyeceğim - demenin yeminine başvurduğunda, yaşamı bir bakıma daha düzenli olmaya başlayacaktır. Artık adımlarını, düşüncelerini, bakışlarını bir sonraki hedefi düşünerek gerçekleştirecektir. Haliyle bu da kişinin kendisine söz geçirdiğini ve kendini bilme isteğinin doğru yolda olduğunu anlamasına vesile olacaktır. 

Varlığımız ömür boyunca sürebilecek bir kaosa ve savaşa hakim olma gücüne sahiptir. Bizler bunu alışkanlık haline getirerek çatışmalara giriş yaparsak doğrularımız değersiz görünmeye başlayacaktır. Doğru her daim doğrudur fakat biz o doğruya ulaşmak için yol kat ettiğimizden dolayı artık hissiyatına dokunmakta güçlük çekeriz. Yeter ki ruhun isteklerine kulak verelim ve el uzatalım.

Ruhun güzel bir huyu vardır. Ruh, açlık çektiğinde küçük çatışmalar doğurur. Bu da içimizi sarmaya başlar. Aslında bu çatışmalar önemlidir. Çünkü ruh, hiçbir zaman değersizliği temsil etmez. Önümüzde aşılmayı bekleyen irili ufaklı engellerin beliriyor olmasına kayıtsız kalmayan benlik, atılımlara başlayacaktır ama sınırı aşmayacak ve gereğinden fazla efor sarf etmeyecektir.

İnsan kalmayı başaranlar bu savaşın kazanımlarını bilir. Ruh için mağlubiyet besindir, galibiyetler de önüne açılan yoldur.
Yeter ki kişi bu çatışmaları iyi özümsesin... 



Etiketler: ,

12 Mayıs 2023 Cuma

Kendimle Söyleşi #2












insan anlamlı bir hayat için neler yapmalıdır? 




Hayata anlam kazandırmaya çalışmak değerli bir atılım olarak görünse de aslında içten büyük zararlara gebe bırakacaktır. İnsan hayatı kendiliğinden anlamlı ve anlamsız bir yolculuğun içine girecektir. Her insanın hayatı bir bakıma anlam deryasında yüzmektedir. Buradan çıkartacağınız manalar neticesinde nerede ve hangi konumda olduğunuzu görebilirsiniz. Anlam kazandırmak için yapacağınız her şey hayatınıza anlam kazandırmaktan ziyade kendinizi geliştirmeye yarayacaktır. Gelişmiş bir kişilik, benlik hayata anlam sunmaz. Hayat, anlam yolunda hiçbir etkiye aldanmayarak ilerler. İnsan bu yolculukta etrafına gelişimlerini gösterebilir. 

Anlamlı bir hayat kime ve neye göre diye de söylemeden edemeyeceğim. İnsanın anlamlı olmaya çalıştığı vakit belki de anlamsız bir görünüme veya fikre sahiptir. Bu bakımdan hayatı anlamlı gösterme çabasına girişmemekte fayda vardır. 

Kuvvetli akıntıların arasında ilerleyen hayat, anlam deryasına girdiğinde yorgunluğunu gören bir '' anlam '' olursa kolundan tutup deryada bir müddet kalmasını sağlayacaktır. Kalacağı süre boyunca anlamlı olacaktır. Bizler de bu görkemli deryadan feyz alarak kendimizi geliştirme eğilimine gireriz. '' Anlam '' hayatın kolunu bıraktığında tüm gelişimler savrulmaya başlayacaktır. 


Söylediklerinize göre anlamlı bir hayat bizimle mümkün değilse, ne diyedir yaşamak?


Bizler bir döngünün içerisinde yer alıyoruz. Yaşamın kılıfına girmek yerine kılıfa oturtulmuş bir yaşamın içerisinde kendimizi büyütüyoruz. Zaman bizim için yegane ilaç ve zehirdir. Geri dönüşü olmayan bir sürenin içerisinde devamlı ileriye doğru gidiyoruz. Dönüşlerimiz sadece hayalen mümkündür. Geride bıraktıklarımıza istediğimiz vakit gidemiyoruz. Zaman mümkün kıldığı sürece hatırlamaktayız. Biz insanlar dünyanın devinimini bir sonraki çağa göre ayarlıyoruz. Mekanlar, zamanlar, yaşananlar tamamıyla ileriye şekil vermektedir. Haliyle yaşamımız burada anlam kazanma eğilime sahip mi değil mi anlayamıyoruz. Zaman ve mekan hayatlarımıza anlam veya anlamlarla yükleyecektir. Bazen de yanımızdan geçip gidecektir. Varlığını bilinmeyen bir şeyin eksikliği de bilinmeyeceğine göre insanlar anlamsız yaşadıklarını kestiremeyeceklerdir. Kendilerini bir konuma oturtmak için sürekli mücadele içinde olacaklardır. Bu durum anlam arayışına girmektir. 

Hiçbir insan anlamsız bir hayata sahip değildir. Her insan anlam mekanizmasına dokunmayı bilmez. Önceliği kendisi olanlar anlamlı olamazlar. İnsanlığın devinimine uyumlu olabilen her can, anlam kazanılmış hayata sahiptir. 

Şu da bir gerçektir ki kimse hayatının anlamlı olup olmadığını bilemez. Bunu öğrenmenin yegane yolu dünyadan göçüp gitmekle mümkündür. 

İnsan benliği iki farklı şekilde çalışır. Birisi doğal ikincisi doğal görünmeye çalışan ama hiç doğal olmayan bir benlik.

Doğal olanı kimse değiştiremez. Diğer yapıyı isteyen istediği gibi şekil verebilir ve de her şeyin kalıbına uyar. Bu biz insanların sahip olduğu yapıdır. Yapıyı insanlardan soyutlayıp sadece kendiniz besleyip büyüttüğünüzde zehirlenmeye başlarsınız. Bıraktığınızda da dışarıdaki insanların zehirli söylemlerini, davranışlarını taklit etmeye başlarsınız. İnsan doğasına yaklaşmak istedikçe doğasından uzaklaşır. İnsanlık gerçek ile duygu arasına sıkıştırılmış yaşamın içindedir. İnsan duygularla ayakta kalır, gerçeklikle ilerler.

Devam edecek.


Saygılar.




Etiketler: ,

9 Mayıs 2023 Salı

Kendimle Söyleşi #1

Baktığımızda değerli bilinen şeylerin arkasında kalabalıklar olduğu görülüyor? Öyleyse değersiz olan bir şey de çoğunluk sayesinde değerli olmaz mı?


Değer yargılarının neyi ima ettiğiyle orantılıdır. Başkalarının değerli gördüğü şey başka kutuplar için değersiz olabilir. Bu bakımdan değerin önemi değer verenlerin nezdinde kıymetlidir. Döneminin en vahşi insanı olarak adlandırılan Hitler, Avrupa için korkulan ve değer gösterilmeyi hak etmeyen bir kişi olarak bilinirken, kendi halkının büyük çoğunluğu tarafından değer görüyordu. Toplum değer yargılarına başvurduğunda '' haklı '' yanlarıyla beslenmeye başladılar. Sonuç itibariyle ülkeler arası savaşın fitili atılmıştı. Kimsenin geri dönüşü yoktu. Burada milliyetçi duygular değerin ayyuka çıkmasını sağladı ve kenetlenerek savaşa atıldılar. 

Yeryüzünde zıtlığın hüküm sürdüğünü unutmamalıyız. Tüm insanlık aynı anda bir konuya, bir şeye değer veremez. Böyle olması durumunda yaşamın dengesi bozulur. Fikirler, yaşam tarzları, anlayışlar da değişimler meydana gelir. Bu da içsel kargaşanın meydana gelmesine vesiledir. Sizin için değerli olanın başkaları için değerli olmasını beklemek açlığınızı giderilmesini beklemek gibidir. 


İnzivaya çekilmenin insan doğasına zararı var mıdır? İnsan, toplumla bütünleşmediğinde zayıflık çeker mi?

İnzivaya çekildiğinize karar verdiğiniz an her şeyin değişeceğine, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inandığınız vakit, değişimlerin bir süre zararlı etkileri olabileceğini bilmelisiniz. Sonuçta kalıplaşmış bir kaya parçasını yontarak kendinizi inşa etmeye girişeceksiniz. Zararlı etkilerin kalıcı olmayacağı konusunda rahat olabilirsiniz. 

Toplum çatırdamalara, ayrışmalara gebe bir haldeyse insanın toplumdan uzaklaşması güçlü kalmasını sağlar. Bir toplum meselesinin yoğunluğu insan hayatı üzerinde büyük sonuçlar doğuracak sorunları meydana getiriyorsa orada kutuplaşmalar meydana gelir. 

Gelişmiş toplumların dışında kalan insanların zayıflık çekmeme durumu görülmemiştir. Güçlü toplumlar, zayıflığa mahkum insanlarla oluşur. 

Bu konuyu kendi ülkemizdeki toplum üzerinde değerlendirirsek, zayıflık değil güç katacağına emin olabilirsiniz. Ziyadesiyle kendi hür fikirlerinin farkına varmayan toplumlar lider arayışı içine girerler. Yaşamlarının hangi yöne gittiğine bakmaksızın gördükleri, bildikleri kişi(leri) önlerine katarak ilerlerler. Nereye gittiklerinin önemi yoktur. Bu toplum, ayrıştırılmıştır. Kendi hür iradelerinin dışındakilere aldanmışlardır. İçlerinde bulunan her bir kişi aslında güçlü toplumun oluşmasına engeldir. İleri dönemler için aşılması zor bir engel olacaklardır. 

Güçlü toplumlar, güçlü insanlarla mı mümkündür? 


Hayır. Zayıf insanların evirilmesiyle mümkündür. Güçlü insanlar, güçlü toplum oluşturmaz. Bütün güçlüler aynı yerde bulunmaz. Ancak zayıflık taşıyan insanların güçlenmesiyle toplumlar ayaklanır. Gücü burada birçok başlıklara ayırabiliriz. İrade olarak, zenginlik olarak, kötülük olarak... 

İradesi güçlü insanlar toplumun içinde bulunuyormuş gibi yaşam sürer. Zenginler toplumun hayal ettiği kişilerdir. Bunun farkında olan zenginler toplum katına iner ama onlarla bütünleşmez. Kötü olanlar ise güçlü toplumlardan beslenir. Takındıkları yüzler sayesinde kötülük timsali olduklarının farkına varılmaz. Niye, çünkü toplum zayıf insanların güçlendirmeye çalışmaktadır. Zayıf ve kendilerini değersiz gören insanların topluma kazandırılmasıyla güçlü toplumlar oluşur.

Güçlü insanların topluma faydaları yok denilecek kadar azdır. 

Zayıf insanların güçlenmesi, güçlü insan oldukları anlamına da gelmez. Toplumun dışına çıktıklarında zayıflık çekerler. Güçlü olmak, kendiyle mücadele edildiğinde anlam kazanır. Toplumun sunduğu davranış veya düşünce biçimleriyle olmaz. Ancak toplumun bir yansıması olur. 


Devam edecek.

Saygılar.






Etiketler: ,

4 Aralık 2022 Pazar

Kadere(alınyazısına) yön verilebilir mi?





 Tüm dinlerde geçerliliğini koruyan bir söylem olan '' herkes kaderini yaşar '' sözü, insanların sığındığı bir anlayış olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanların çoğunluğu geçerliliğini kabul ettiği bu söylemi asırlardır devam ettirmektedir. Zamanla kötülüklere maruz kalanların '' kaderin bize çizdiği yol bu olmamalı '' gibi çıkışlar sergilenmiştir bu karşın inançlarını derinlerinde yaşayanların hiçbir bahaneyi önlerine almadıkları da bilinir. Günümüze kadar gerçekliğini koruyan söylemin gün geçtikçe değerini taşımakta zorlanıldığını bilmeyenimiz yoktur. Duruğunu korusa da inananların çoğunluğu azalmaktadır. 


Dini ritüellerde '' kazanım veya kayıp '' olarak bilinen - kader, alınyazısı - değersizleşen toplumların çoğalmasıyla temelinde sarsıntılar yaşanmaktadır. Bir fiil gerçek kabul edilen ve destansı hikayelerin olduğu dönemlerden bugüne geldiğimizde, anlatılan hikayeler zamane insanlarındaki etkilerini günümüz insanlarında göremiyoruz.


- Kadere inanır mıyım? - gibi bir soruyu kendime sorduğumda, inancımın ağır olduğunu hissediyorum. Ağır bir kaza geçirmiş olmasaydım, belki de bu inancım günümüzün çoğunluğuna ayak uydurmaktan geri kalmayacaktım. 2009 yılında ölümden dönmüş olmasaydım, '' inanç '' kavramına bu denli bağlı kalmayacaktım belki de. 

Peki, başlıktaki soruyu kendime yöneltecek olursam; 

Yön verilebilir. Fakat bu yön verdiğimize inandığımız yönelimler alın yazımızda yazılı değil midir? Kendimiz için - farklı - eylemlere giriştiğimizde, - bu alın yazımda yazılı değildir? - diyebilir miyiz?


Kanımca herkes görev niteliği taşıyan bir döngüselin içerisinde rollerini en iyi şekilde yerine getirme eğilimde olmalılar. Tabii her canlının bir rolü olmasına karşı rollerinin farkına varmayanlar da kaderlerine şekil veremeyenlerdir ve onlar en tehlikeli insansı canlılardır. Çünkü yaşam sürdüğümüz alemin gidişatını çomak sokarlar ve içten içe çürütürler. 

Biraz ileri gitmiş olacağım ama bence insanların iki yüzlü kaderi vardır. Kendini keşfetmeyenler ve kendi sınırını aşanlar... 


Kendini keşfetmeyenler, - olacaksa olur, kaderimizde yazılıysa gerçekleşir - algısına sahip kişilerdir. Alınyazısına yön vermek için ayaklanmak yerine Oblomov gibi koltuğa uzanıp hayatı sorgularlar ve bir adım öteye gidemezler.


Hırçın, istikrarlı ve disiplinli bir hal içerisine girmekten kaçınanlar insanlığı çürütenlerdir. Haliyle üstün kavram olan '' benliklerinden '' bihaberdirler bu da insanlığı kaçınılmaz sancılara tabii tutar. 


Her iki bakımdan da yön verilmeye müsait olan kader, aslına bakıldığında üzeri renksiz hadiselerle doldurulmuştur. Bizlere burada düşen görev de harflerin üzerini doldurmaktır. Alınyazısında kötü hadiselerin yer aldığını gözden kaçırmayacağımız kafidir.

 İnsanı acı haricinde ne güçlü ve dirençli kılabilir?


İçi doldurulmamış, çevresi keşfedilmemiş bir benlik, döngüyü yoran, insanlığı sekteye uğratan ve yaşantılarından dersler almayan insanların çoğalmasına vesile olacaklardır.


Alınyazısında yer alan acı (lar) her kimin hayatında gerçekleşiyorsa insana üstünlük katacaktır Yaşanması ve taşıması epey güç gerektiren hadise(ler) zamanla kuş tüyüne rakip olacak hafifliğe ulaşacaktır. Piramidin sonuna ulaşan insan, ellerini havaya açıp isyan etmeyecektir, varlığına ve karşılaştıklarına içten bağlılığını duyuracaktır. 

Diğer tarafta bıraktığımız, içlerini ve üzerlerini doldurmayanlar, alınyazılarını olduğu gibi kabul edenler, yönlerini kaybedenler olarak mücadeleden yoksun insanlar mezarlığında sıradanlar olarak kalacaklardır.


 Yön dediğimiz şey sınırlarımızı zorlamaktır. 

Kader, bir sonra ki adım için yola çıkmamızı ister. Fakat her şeyi olduğu gibi kabul edip, adım atmak yerine kımıldamayanlar, yola koyuların rotalarında sıradan engeller olarak kalacaklardır.



Etiketler:

19 Ekim 2022 Çarşamba

ben demiştim(izm)






Size şunu net söyleyebilirim ki hayatımdaki insanlara karşılaştığım iyi kötü bazı olaylar hakkında fikirlerini söylemelerini istedim. Bunu uzun bir süre devam ettirdim. Düşüncelerini söze aktarmalarından pek hoşnut olduğumu gösteren hareketlerde, yaklaşımlarda bulundum. Zaman ilerledikçe sanki onların her sözüne muhtaçmışım gibi algılamaya başladılar ve artık '' ben söyledim, beni dinlemedin, ben dedim '' gibi telaffuzları çok duymaya başladım. Niyetim fikirlerine önem veriyormuş gibi görünmekti.

Günler, ayları, aylar yılları takip ettikçe kendilerini benim dünyamda vazgeçilmez sanmaya başladılar. Bununla da kalmayıp yaşamımdaki önemli kararlara karışmak için kollarını sıvadılar.

Onlar hayatımı kontrol ettiklerini sanırken en başından beridir söylediklerini yapmıyordum, yapmazdım da. Hayat benimdi! Onları denemedim ve düşüncemde yanılmadım.

Şu sonuca vardım; birisini hayatınıza davet edip dağılanları düzeltmesi için yardımını istediğinizde, ana unsur olan özlerini dışarıda bırakıyorlar. Dünyanıza davet ettiğiniz kişi başka çehreye bürünerek söz sahibi olmanın verdiği o onarılmaz ukalalığa dönüşerek sizi yıpratmaya başlıyor. Hayatınızı raya oturmak yerine raydan çıkarmaya çalışırlar.

Bununla da kalmaz, karşı çıktığınızda sanki onların hayatlarına müdahale ediyormuşsunuz gibi cephe almaya başlarlar ve sizi, kendi yaşam alanızda incitmeye kalkışırlar. 

O yüzdendir çözüme ulaştırma şansınız olan hadiseleri çevrenizdekilere anlatmaktan geri kalmayın; en azından fikirlerini öğrenirsiniz. Fakat mesele sizinle, özünüzle ilgili bir meseleyse bu  sadece sizinle mümkündür. 

İnsanlar yerini bilmedikleri gibi saygınlığın getirdiği erdemin güzelliğinden habersizlerdir. Onlar için kötü davranışlar, söylemler as olandır.

Yaşam boyunca '' kanıtlama '' olgusu üzerine yaşam süren insanlar, dikkat çekmek ve önemli biri olmak için türlü yolları denemiştir. Saygınlık, insanlığın en güvenli kimliği olmasına karşılık bundan muaf tutuldukları ortadadırlar. 

Güzel bir gülüşün doğuracağı neşelere kulaklarınızın şahit olması kadar etkileyici ne vardır? İnsanlar sadece gülümserken aynı dili konuşur. 

Gelelim o insanlara ne olduğuna; hiçbir şey olmadı. Hepsi hayatlarına devam ediyorlar. Hepsi başkalarının hayatlarında rol model olmanın verdiği sahte öz güvenle burunları havada yaşamlarına devam ediyorlar; onlar için '' birilerinin kendilerine muhtaç olmasının '' verdiği çıldırtıcı gücü iliklerine kadar yaşamaktan geri kalmıyorlar. Ders vermişsiniz, posta koymuşsunuz pek dert değil onlara. Bir de - benim söylediklerime önem vermiyorsun - diye çıkışırlar. Oysa önem verilmesi gereken şeyler, bir kişinin yaşamındaki kararlara karışmak olmamalıdır :)

Meselelerle mücadele içinde olmayanların, mücadele içinde olanlara söyledikleri sözlerin önemi ne denli geçerlidir?











Etiketler: