27 Ocak 2024 Cumartesi

Bir öfkedir, sessizliğim






Ne yana gidersem gideyim, hep aynı yerdeyim. 
Kime ne anlatsam, söze başladığım o ilk cümledeyim.
Bir çıkar yol bulamıyorum. 
Her yolu deniyorum ama bir türlü o yola ulaşamıyorum.
Yardımcı ol hayat, yardımcı ol Rabbim.

Yıkılmadım! 
Zelzeleleri titrek bacaklarımla alt etmeye çalışıyorum. 
Ben, güçsüz değilim. 
Beni sakın bedbaht olarak tanımlamayın.
Ayaklarım yere değiyor, 
her ne kadar kana bulamış olsa da tabanlarım.
Adresim yoktur.
Bazen dizlerimi karnıma çekerek izbe bir yerde soğuğa direnirim 
bazen de bir caminin avlusuna ruhsuz bedenimi sererim. 
Tanrı nefesini iliklerimde hissederim.

Cami avlusuna girdiğimde içimdeki çocuğun seslerini duyuyorum. 
Ruhum, bedenimi yolcu etmekten de bir türlü vazgeçmiyor. 
İçimin neşesine seslendiğim an yok oluyor. 
Seyrettiğimde ise zaman  berraklaştırıyor!
Nedir bu tam olmalar?

Sınırları tarumara uğramış bir kentin tarihi sayfalarıyım
Akıp giden zamanı taşır, 
sere serpe düşeni içime gömerim
Nerede ışığım? 

Bir sözdür ufku açan,
bir latifedir iradeyi yıkan,
bir bir devrildi şahitlerim,
sözlerimi devşirdim
hayatım, terki diyar sahnesinde yürüyor,
hangi topraklar taşıyacak adımlarımı!

sonra bir ses duydum.

Neredeyim, kimim? 
Ben bir his miyim? 
Açın göğsümü,
Bağlarını çözün dizlerimin 
Bir sestir öfkem,
Bir öfkedir, sessizliğim.

Yabancısı mıyım benim,
Adresimi kaybettim
Müdahalelerden kaçıyorum.

-

devam edecek...













Etiketler: ,

25 Ocak 2024 Perşembe

Modelim, yaşadığım yer











Ben yaşadığım yerin modeliyimdir. Evin içinde edindiğim, gördüğüm ve tecrübe ettiğim davranış, görüş ve düşünce modelleridir sözünü ettiklerim.

Sokakta gördüğüm ve uzun yıllardır tanık kaldığım ekran görselleri bir nebze de olsa içimde yer edinmiş olabilir fakat geniş bir alana dağılmasına izin vermedim, veremezdim. Bu büyük meseledir. Şayet sırtımı evin dışına çevirdiğimde gördüğüm, tanık olduğum ve edindiğim tüm kapalı kapılar ardındaki modeller bir bakıma değersizleşecek haliyle kendimi duygusuz bırakmama neden olacaktı!


Histir insanı temellendiren. Özümsemediğimiz şeylerin yabancısı oluruz. Dönüp ardımızı bilmediğimiz o uzaklığa(toplum anlayışına) yöneldiğimizde kaybettiklerimizin telafisi bir daha olmaz. Tecrübe ettim. Bir insanın ahlakı, anlayışı kapalı kapılar ardındakiyle sınırlıdır. Bunun dışına çıkmaya yeltenmek sarsıcı etkiler doğuracaktır. Dışarısı gerçeklik değildir. İnsan, kendi edindiği duygularla ve edinimlerle gerçekliğe ulaşır. Dışarısı sadece gerçeklik damgasını vurmak istediği yerdir. Şayet insan bunu bile isteye yapmaz. Her gördüğü ya da tanık olduğu şeylere '' gerçeklik '' mührünü vurmaz. 

İnsan ahlâkını ve edinimini genişletmek istediğinde sokaklar duygusal olarak dayak yediği yer olur. Duvarların arasında büyütmediği ufku ruha sıcaklık ve ferahlık sunar.

Yapısı gereği kırılgan ve hoyrat olabilme potansiyeline sahip insanın düşünce yapısı ev içerisinde kalıplanır dışarıda ise şekillenmeye başlar. Bu büyük ve sancılı süreçtir. Her gördüğüne '' gerçeklik '' mührü vuran birisi gerçekliğin algısından kopmaya başlayacaktır. Kendisine yeni tecrübeler kazandırma merakına ket vurmuş olacaktır ve bu da insanın yapısında bozulmalara sebebiyet verecektir. 

Ev ahalisinin her bir tanesi '' toplumun '' kendisidir. Her bir kişi toplumun bir kesimini temsil eder. Hiçbir zaman ve dönem bir konu enine boyuna '' toplum tarafından kabul görülmemiştir '' 

Hayatın her alanı zıtlıkların kavgasıyla geçmektedir. Hiçbir görüş tam manasıyla '' doğru '' veya '' yanlış '' değildir. 

Bir bakıma '' gerçeklik '' kalıbı aşılması zor bir sur olmalıdır. Duyguların topyekun saldırıları karşısında savrulmaya başladığı an içten kurcalanmaya ve yıkılmaya mahkum olacak, geç kalınacaktır.

Çevrenin etkisine bağımlı hale gelmenin yanılgılara sebebiyet verdiğini idrak edemeyenler, ilerleyenlerin arkalarında bıraktığı tozların içinde yollarını kaybederler. 

Dışarıda bir adamın kadına bağırıp çağırması ya da bir otobüs şoförünün yaşlı bir adamı otobüsten indirmeye çalışması gerçeklik değildir, '' yaşamdır. '' 

Gerçeklik insanın içtenliğine '' sevinç '' ya da '' hüzün '' sunmaz. Gerçeklik, aydınlanmadır. Karanlık bir yanınızın ebediyen aydınlığa ulaşmasıdır. Gerçeklik, içinde yüzlerce düşünce barındıran ve her düşüncenin daha ilerideki karanlıklarınıza fener görevi görmesini sağlar. 

Bazılarımız duvarlar arasında veya içindeki halimizi bir ev olarak adlandırabilir. Yaşadığımız bir evde olabilir, içtenliğinizde olabilir. Mesele kendinize yettiğiniz bir alanda tanık olduklarınızdır. Çevresel faktörlerin etkisini elbette büyüttük fakat bu dış etkenler değildir, yanınızdakilerin rolleridir. 

Beraber yaşadığınız insanlardan iyiyse, kötüsüyle öğrendiğiniz, tanık olduğunuz şeyler sizlerin gerçeklik yolculuğuna çıkmanıza vesile olacak, yolculuk boyunca hısımlar, hasım dönüşecek, akranlarınız, akbabaları kıskandıran leşçil canlılara dönecektir. 

Gerçeklik, algılarınıza darbe indiren bir güçtür. Bu güç yaşam boyunca bizimle kaldığı müddetçe iradeyi ayakta tutan eylemlerin yanında durmamızı sağlayacaktır. Bazen de iradenin ham maddesi oluruz. 

Yeter ki kendimizi ilk tanıdığımız ve anlamlı gördüğümüz o yerde olduğundan emin olalım. 



Etiketler: ,

20 Ocak 2024 Cumartesi

Yola koyulun

Anlatmak istediklerimizin fazlalaştığının farkındayım. Herkes sessizliğe dönüp, kendilerine sesleniyor. Kimileri duyuyor, kimileri hala sağır. Kimileri de seslerinin yankılarına aldırış etmeden başkalarının seslerine aldanarak yollarını kaybediyorlar. 

Güçlü görünmeye çalıştıkça zayıflıklar ortaya çıkarak danslar ediyor, mırıldanarak bir şeyler söylüyorlar. Duyuyoruz ama anlayamıyoruz. O şeylerin ne olduğunun önemi yok, sonuçta herkes birbirinin sağırı olmuş vaziyette.

Büyük harflerimiz dağları kıskandıracak boyutlara ulaşmasına rağmen dilimizin ucuna gelmiyor. Kıyılarımızı, sınır uçlarımızı hezeyana uğruyor umutlarımız tarafından. 

Koşarak yakalamak imkansız. Yanında durmak ezilmeye sebep. Sarılmak, kollarımıza işkence. Nedir bizle büyüyen bu sessizliğin dağları aşıp ilerlemesine sebep olanlar? 

Kendimizi dinlemediğimiz için midir? Anlamadığımız ve görmek istemediğimiz için midir, bunca büyüklüğe sahip sessizliği izlememiz? 

ne anlatmak istedi de bizler sağır kaldık, kim bilir? Ya da belki de anlam verdiklerimizin değersiz olmalarına aldırış etmeden içimizde büyütmemiz olabilir mi? 

gölgesine sığamadığımız varlığımızın beslediği ve büyüttüğü bu devasa duygu karmaşası, bize nasıl bir geri dönüşle gelecektir? Büyük adımlarla kat ettiği mesafeleri, umarım koşar adımla aşmaya kalkmaz. Şayet kaldıramayız, o ağırlığın yere verdiği kuvveti göğsümüz taşıyamaz ve kırılmaya sebebiyet verebilir. 

Sabah uyanıyoruz, huzursuz. Gece yatıyoruz, neşesiz. Günün aydınlığına sırt verip insanların arasına karışıyoruz. Güneşten kaçarak geceye sığınıyoruz. Yüzlerimize sarılan derbederi geceye davetiye çıkartarak derin bir bedelle ödemeye çalışıyoruz. Yüzümüzden düşürmeye çalıştıkça başka emsaller boy gösteriyor. Kendimizi deştikçe derinlerimizde bize ait olduğuna inandığımız ancak bizimle alakası olmayan çıkarımlara tanık oluyoruz. Biz kimiz? 

Üzerimize serilen bu gölgesin esamisi nedir, kimdir  ve nedir böylesine büyük olmasına neden olanlar? 


Kimselere söyleyemediklerimiz mi? Öyleyse, bizler ezilmişizdir. Şayet bize, bizden başka her düşüncenin üstün gelmesine kayıtsız kalmışız. Yıkın duvarlarınızı, duygularınızı, tabularınızı. Yıkın varlığınıza '' güç '' veren eylemleri...

Henüz dönüp kendimizi anlamaya fırsatımız olmadan, anlamsız şeylere anlam bulma çabasına girişmemiz bizleri, bizlerin dışındaki güçlerin karşısında yıkıma uğratmış da farkında değiliz...

Kalan son kalelerinizi yıkın. Olgularınızı yakın, gözlerinizin önüne serdiği güzelliklerin üstünü örtün; kanmayın. Hepsi bir aldatmacadan ibaret!

Bu devasa gölgeye sahip olan hissiyatın gidişine tanık olmak nasıl bir yükmüş, düşündünüz mü?

Bize ait olmayan her düşüncenin, anlayışın besleyicisi olmak nasılmış söyler misiniz? 

İçimizi tüketen, yaralarımızı kanatan, duygularımızı sömüren bu gölge bizlerde iyiye dair nelere hizmet ettiğinden bahsedecek birisi var mıdır? 

Dönün ardınızı ve altında kaldığınız gölgenin üzerinizden kalkmasına izin verin. Yola koyulun. Sizden giden bu devasa gölge eksikliğiniz değildir, fazlalığınızdır. 

Her yere geç kalmanız, her duygunun ağırlığı altında kalmanız, kendinizi ifade edemeyişinizin yüküne maruz kaldığınızdan ötürü, önünüzü göremediniz...

Şimdi bu hafifliğin verdiği sevinç kırıntılarıyla yola koyulun.... 

Etiketler: ,

18 Ocak 2024 Perşembe

İnsanlarımız, sıradanlaştılar

Ne yana bakarsak bakalım hep bir kırgınlık, huzursuzluk boy gösteriyor. Güzelliğin ve sevincin gösterisini sunanlar perdenin arkasında ağlıyorlar. Herkes bir bakıma '' güçlü '' görünmeye çalışıyor ama ardından bakıldığında sırtlarında yüzlerce hançerler görünüyor. Diğer tarafa bakıyorsun, başını yerlerden kaldırmayan bir yığın insanlar var. Hepsi kendi derinliklerinin aşmış, evrenin boşluğuna gözlerini dikmişler ve sonu gelmeyecek çukurun dibini aramaya çalışıyorlar.

Herkes kaçıyor. Herkes birbirlerinden uzaklaşıyor. Kimse, özünü temsil eden '' insanlık '' gerçekliğine dönmüyor, sarılmıyor aksine sırt dönmüş ilerliyorlar.

Hangi dönemin insanıyız artık kestiremiyorum. Hangi yana baksam huzursuzluk nam salıyor. Güzellikler, iyilikler, sevinçler ve buna benzer ruha iyi gelen hisler taş duvarlarından ardından seslerini duyurmaya çalışıyor. Duyuyoruz da yetişemiyor, önümüzdeki kalın duvarları aşamıyoruz. Gülmenin ve sarılmanın merhem sayıldığı, yaralara iyi geldiği binlerce yıldır tabu halinde insanlığın önünde durmasına rağmen kimse yaralarına iyi gelecek merheme sarılmıyor. 

Her yerde yıkımlar, savurganlıklar, adam kayırmalar, kötülükler... 
Bu tarafta '' adalet ve kanun '' bekçileri. Her bir bekçi, gerçekleşme umudunun olmayacağını bilmesine rağmen yerlerini terk etmiyorlar. 

Düzeni değiştirdiler. 

Hep aldık, doğadan her şeyi aldık. Toprak aldık, ağaçları yıktık, canlı türlerini ateşlerin içerisinde bıraktık... doğanın dengesini bozmak için her şey yaptık, yaptık da hiç doymadık, doymayacağız da. 

Doğa hiçbir dönemi eksikliklerle yaşamaz. Elbet günü geldiğinde eksik yanlarını iyileştirmek isteyecektir, işte o zaman bizlerin vah haline. 

Yazmak hiç içimden gelmiyor. Çünkü güzelliğe dair yazılacak şeyler kalmadı. Bizler güzellikler göreceğiz ki o güzelliklerden başka güzel anlamlarla çıkartalım ve bunu yazarak paylaşalım. Söyler misiniz, kaldı mı güzellikler? Ele avuca sığmayan güzellikleri de bin bir parçaya bölüm anlamlandırmaya çalışmak küçük güzelliğe acı vermez mi? Bizler devasa güzelliklerden, şu an avucumuzda tuttuğumuz güzellik kadar bir anlam kopartır onun üzerine manalar dizerdik. Şimdi nasıl yapalım avuç kadar güzelliği parçalara bölmeyi? 

Toplumumuzun psikolojisi bozulmuş durumdadır. Her yerde anlık sinir krizlerinden ötürü yaralamaların ve ölümlerin olması içten bile değildir. Bunu da geçtik, çocukların yaşayacağı veya tanık olacağı şiddetler, onarılmaz travmalara sebebiyet doğuracaktır ve alttan gelen neslinde ileride şimdi ki dönemin insanları gibi olmayacağına kim inanmaz? 

Şarkılarda duygu bitti, ekranlarda '' eğitici söylemler '' susturuldu, haberlerde '' gafletin ve delaletin '' nam salımı hızla devam edilmekte, insanlar artık menfaatçi, ilişkiler sahtekarların emelinde...

Eğitimden söz etmiyorum. 

Coğrafyamızın üzerinde huzurumuzu emen bir bulut var sanki. Gün geçmiyor ki, gülümsediğimiz şey anlık olarak hayatımızda yer alsın. Anında sömürülüyor...

Yakında seçim var. Değişen bir şey olmayacak. Bir şeylerin düzelmesi için kökten değişimlerin olması gerekir, onun da biz insanlar tarafından gerçekleşmesi lazım. Gelin görün ki bizler de ideolojinin çirkin yüzüne gösterilen ilgiden geri kalmamak için bildiğimizi okuyor, gelecek adına hiçbir düşünceye aklımızda yer vermiyoruz. 

Genel olarak söylüyorum. Neticede hepimiz bu toprak üzerinde yaşıyoruz. Yakında siyasetin ahlaksızlığına bel bağlayanlar, oy neticesinde ortaya çıkan sonucu bağıra çağıra, eğlenerek kutlayacaklar. Düşünebiliyor musunuz daha derine batmanın sevincini hiçbir ülke insanı bizimkiler gibi gösteremez. 

Bana toplumun güzel kalan taraflarından söz edebilecek birileri varsa onlara minnettar olacağım. Ben toplumun güzel yanlarını erişmekte zorlanıyorum. Tavaf etmiş olmama rağmen güzelliğin, iyiliğin, sevincin kırıntısına şahit olamadım.

Daha da yazarak iç huzurumu karanlığa hapsetmek istemiyorum. Zatiniz insanlara baktıkça içim kararıyor birde onları anlatırken daha da karanlığa gömmek istemiyorum.
Af ola.

Saygılar. 


Etiketler: , ,

15 Ocak 2024 Pazartesi

Zaman!











Hayat yoluna devam ederken, bizlerin maruz kaldığı olaylar için bekleme yapmayacağı gibi yetişmekten başka çaremiz kalmıyor. Bazen büyük parçalarımızı ardımızda bıraksak da geri dönüşü olmayacağından dolayı içimiz kan ağlıyor. Bu kabulleniş en büyük acılardandır. Zaman, inanılmaz şekilde hızlı ilerliyor. Bizler bunun pek farkına varmıyoruz. Günlük yaşamın sunduğu olağanlıklar, zaman kavramından kopmamıza ve akabinde zamanın nasıl geçtiği konusunda şaşkınlıklar içinde kalmamıza sebep oluyor.

Geçmişe baktığımızda gençliklerinde müthiş donanıma sahip büyüklerimiz, o dönemde yaşadıkları ve tecrübe ettikleri eylemleri, olguları günümüze kadar taşıyıp bizlere sunmuşlardır. Bizler de sunulan bu fırsatları önce tükettik sonra da canı çıkmadan bizden sonrakilere sunmaya hazırlanıyoruz. Bize el bebek gül bebek verilen duyguları, düşünceleri bizler canı çıkmış vaziyette kollarımızda tutuyoruz. 

Zaman kavramının nasıl işlediğini bilmediğimizden kaynaklıdır. Zamandır, alır başını gider dar anlayışıyla bakarsak hayatın kıymetini ve değerini anlamamış oluruz. Şayet insan hayattan değer veya kıymet aldığında zamanın hızlı geçme ihtimali yoktur. Dolu geçen günler, aylar ya da yıllar, boş geçen anılara nazaran hak vereceğiniz gibi daha iyidir. Bizler de, bize altın tepside sunulan o fırsatları tepsi olmadan taşımaya çalışıyoruz. Zaman insanları kandırarak  '' başkalarının beklentisi '' olan tarafa yöneltiyor Bunun en büyük aracısı medyadır. 

Duyguların, düşüncelerin ana teması insandır. İnsan kendisine öğrettiği kadarıyla varlığında değer taşır. Başkalarının sunduğu değerler geçip geçicidir. Kendilerini yok sayıp, onların '' söylemlerinin '' açlığını çektiğinden dolayıdır insanların bu denli kopuk yaşamaları.

İnsanların '' topluma '' karışması gerekir. Toplumdan soyutlanmış şekilde hayat yaşayan kişiler, birçok duygudan muaf kalır .

Evet, muaf kalır fakat bu onların '' duygulardan '' kopmuş olduğu anlamına gelmez. Toplum bir insanın kimlik oluşumunu sağlayan kesimdir ama ANA unsur değildir. Ana unsur kişinin kendisidir. Topluma tam manasıyla tüm benliğiyle karışanlar '' kendi özünden '' uzaklaşmış olurlar. Her şeyin dozunda olması gerekir ki toplum yönüne fazla kapılmak kimlik kaybına neden olur. Toplum içine karışmak veya toplumla bütünleşmek kavramı ya da anlayışı eski dönemlere aittir. Günümüzde bu argümanın pek sağlıklı işlev gösterdiğini düşünmüyorum. Toplum kendi içinde kopuktur. Haliyle zaman topluma karışmakla  daha hızla ilerleyecektir. Neticede günümüzün toplum içindeki kişilerin düşünceleri, anlayışları tek bir kalıp haline indirgenmiş durumdadır. Velhasıl '' toplumla bütünleşme ''kavramı ne yazık ki ülkemiz için geçerli bir eylem değildir. Aksine insan için oldukça zararlıdır. 

Zamanınızı topluma girmek için harcayacağınıza kendi topluluğunuzu oluşturun. Topluma her daim bir elinizi uzatın sakın iki elinizle tutmaya çalışmayın. İnsanın bir yanı kalabalığa, diğer yanı kendine aittir. Kalabalıklardan öğrenilenler diğer yanınıza ders niteliği taşır. Diğer yanınızda öğrendiklerinizi kalabalıkta uygulamak yada uygulamamak için kullanırsınız. Zamanı ikiye bölmüş olursunuz. Bir tarafta hızla ilerleyen zaman, kendinizle bütünleştiğiniz yerde doya doya geçer. Bir yerden kaçan zamana bu tarafta sarılırsınız.

Yapısı bozulmuş, anlayışı kıtlığa evirilmiş, bakışı arsızlığa bürünmüş bu yerde '' iyi '' tanımına uygun bir kişi arayışına girerek zamanınızı hiç etmeyiniz. Kendinizle geçireceğiniz her an, boş yere geçirdiğiniz o günlere, aylara ve hatta yıllara bedeldir. 

İnsanın önce kendini bilmesi ve anlaması gerekir ki sonrasında insanları en sonunda da insanlığı anlasın. Şimdikiler oturdukları sofrada birbirlerinin değerlerini, duygularını yerken insanlığı anlama üzerine ağız dolusu anlamsız kelimelerle konuşmaya çalışıyorlar...

Bu sofranın müdavimleri gün geçtikçe fazlalaşıyor. Kapıları ardına değin açıktır. Kendinizle ne kadar çok zaman geçirirseniz geçirin yolunuz bu alana düşecektir. Kendinize yönelteceğiniz kritik iki soru olacaktır;

- Çoğunluğu olduğu yer, doğru yer midir?
- Benim burada olmam, değerli olduğum anlamına mı gelir? 

Soruların alacağı cevaplar izleyeceğiniz yolun ne tarafa olduğunu gösterecektir. Bu alana girerseniz zaman su gibi akacaktır ve hayat denilen o büyülü yolcuğunu uzağında kalacaksınızdır; bilginize.






Etiketler: , ,

12 Ocak 2024 Cuma

Kötülüğün, iyilik karşısındaki üstünlüğü









İnsanlık olarak çok kirlenmiş vaziyetteyiz. Gün geçmiyor ki insanlık onuruna zede vurmayacak bir meseleyle güne uyanmayalım. Nereden başlayacağımı da bilmiyorum. Olaylara hangi pencereden bakarsak bakalım, bir tiksinti bir mide bulantısı hakim olmuş vaziyette.

Güzel şeyler düşünmek ve gerçekleştirmek istedikçe sanki bu suçmuş gibi ve yaşananlara karşısında sessiz kalmışız da cezalandırmak için gözlerimizin önüne devamlı geliyor. Gamsız olup yaşananlara sırt çevirmek pekala herkesin isteyeceği bir şeydir ama gelin görün ki bazen bu durum bizleri '' insanlık '' mertebesinden aşağıya düşmemizi sağlıyor. Ne yana bakacağımızı şaşırdık. Baktığımız yerlerde '' daha kötüsü '' ne olabilir sorusunu sormamızla, daha beterleriyle karşılaştığımız bir oluyor. Akıl sağlığını yitirmesine ramak kalmış insanlarda tanık kaldıkları şeylerin üstesinden gelemediği için kötülüğe eğilim göstermeye başlıyor. 

Her gün, hatta her saat, saniye, saliseler içerisinde '' vicdanlarını '' ezerek diğer tarafa yönelen insanların gidişlerini seyrediyoruz. Kendimize seslenmekten başka bir çıkarım düşünemiyorum. Amacın, gayenin sadece bununla mümkün kılınacağı taraftarıyım. Geri kalanların kenetlenip bu olayların üstesinde gitmeyi kafalarına koymaları pekala topluluk oluşumuna sebebiyet doğurabilir fakat ilerisi için pek sağlıklı sonuçlar sunmaz. Elimizde '' direnmekten, karşı durmaktan '' başka bir alternatif yok. Onların taraflarında ise her türlü destek tamtakır hazır kıta beklemektedir. 

'' Tanrı '' kelimesinin ulviliğine kılıf uyduranların yer altında ne halt ettiklerini yeni öğrenmemize karşılık nelerin daha önce yaşandığı konusunda fikirsiziz. Düşünebiliyor musunuz, ekranlarda boy gösterip hayran olduğumuz insanların kamera arkasında, insanlık için ne iğrenç bir eyleme giriştiklerini? 

Beni canımı acıtan şeylerden bir tanesi de 6 Şubat depreminden sonra her şeyi oldubittiye getirmeleridir. O kısa süre zarfında ne büyük olaylar dönmüştür, tahmin etmek istemiyorum. Ülke olarak bir yaşadığımız acıya reaksiyon göstermeye fırsat bilmeden '' güzel '' şeyleri merhem misali yaralarımıza sürmeye çalıştılar. Sonra siyasetin ayağı olan '' seçim '' vicdanları adeta parçaladı. Birçok yurttaş 11 ilin maruz kaldığı doğal afetten sonra reylerinin daha sağlıklı olacağı kanısındayken ters tepki göstermelerine içerlenip, dargın olmalarını sağladılar. 

Bilemediler acılarımızı rant elde ettiklerini. Yanımızdadır dediler, bizi kollarlar dediler. Mesele devletin büyüklüğü veya küçüklüğü değildir, topluluğun yıkıma maruz kalmasının arkasında neler yattığını öğrenmektedir. Doğal afet kendi yaşamını sürdürmek için bir atılım gerçekleştirdi. buna bir şey demiyoruz. Peki sonrası? 

O soğuk gece... 

04.17

Günler ilerledikçe koptuğumuzu fark ettik. Önce duygular, sonra da vicdan. Zatiniz vicdan koptuğunda insanın '' insanlık temeli '' sarsılmaya başlar ve sorgusuz sualsiz bildiklerini doğru bilmeye ve biat etmeye başlar. Yitirildik...

Anlamaya çalışmadık. Zorluğun karşısında mücadele içinde olanları anlamak yerine onların bizi anlamalarını istedik. Velhasıl vicdanları ezilenler tarafına o gün milyonlarca insan geçmiş oldu. İlerleyen zamanlarda geçişler fazlalaştı. 

Şu an coğrafya üzerinde '' kötülük '' hakim görünüyor aynı şekilde dünyada da...


Örnekleri çoğaltmak mümkündür. 

İşe gitmem gerekiyor. Bu vardiyalı sistemi kim çıkardıysa saygılarımı ve hürmetlerimi sunuyorum.


Etiketler:

9 Ocak 2024 Salı

Bırakın kitap okuyalım








Birkaç gündür internet üzerinden kitap siparişi vermek için araştırmalar yapıyorum. Üzerinde durduğum '' felsefe ve psikoloji '' alanındaki kitapları daha ucuza nereden alırım diye günlerdir bir oraya bir buraya bakıyorum. Memleketin meselelerini göz önüne getirince kitapların ucuzlayacak hali olmadığını anlayabiliyorum ancak en azından bu kadar fahiş fiyatlarla raflarda olmaması gerektiğini savunuyorum. Kitap okunanın insanları bir nebze kendi iç dünyalarına döndürdüğü ve gelişimlerini daha sağlıklı bir düzeye çıkardığını biliyoruz. Devlet mecraları bu konuda bir adım atmalıdır. Aslında şöyle olaya biraz dışarıdan bakınca, '' okumanın ve sorgulamanın '' günümüzde kabul görülmediğini anlayabiliriz. Bir meselenin enine boyuna tartışılması en nihayetinde meseleyi aydınlığa çıkartmış olmamıza yarayacaktır ki bu da kabul edilen bir tutum değildir. 


Dünyanın gidişatı insanları sofistike davranışlara sürüklediği gerçeğini görmezden gelemeyiz. İnsanlar yapmacıklığı daha '' kıdemli ve değerli '' görmeye başladığından '' bilgi ve birikim '' adı altında insan gelişimini sağlayacak olguları, eylemleri istemeden ve bilinçsizce yok ediyorlar. Hızla devam ettiğini de aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu da alttan gelen nesillerin yaşamlarını daha zayıf ve kırılgan boyutlara çıkmasını sağlayacaktır.

Ağır olaylara maruz kaldığım günlerden sonra kendime ulaşmak için psikoloji kitaplarına yönelmemin benim için çok iyi olacağı düşüncesindeydim. Zaman ilerledikçe psikoloji dışında kitap okumamaya başladım. Sonra felsefeye geçtim. Öncesinde romanlar da vardı. Neredeyse tüm klasikleri okudum. Aradığım ve merak ettiğim o duygu durumlarını anlatacak eserleri bulamıyorum. Buluyorum ama saf değildi. Böyle tokat etkisi yaratacak eserler olmalıydı. Şimdi de başımı bunlardan kaldıramıyorum. Velhasıl psikoloji ve felsefe kitapları diğer kitaplara nazaran daha mı pahalı yoksa bana mı  öyle geliyor. Günlerdir indirim peşinde arayışlar yapıyorum. Bu revamı yani. İnsanların isteklerini ve meraklarını öldürmekten beter ediyorlar. 100 sayfalık bir eser 150 TL eder mi? Allah aşkına, ne oluyor. Asgari ücrete zam yapıldığı haberini duyar duymaz etiket fiyatları değiştiriliyor. Ne hikmetse asgari ücret %50'i geçmemesine rağmen raflardaki ürünlere önce %20 sonra yeni yıl adı altında %10 şubatta maaş alacağımız dönemde en az %40 koyacaklar... 


5 10 kitap almak yerine ancak bir iki kitap almayı daha makul görüyorum. Mesele para değil inanın, insanın hevesini ve isteğini çürütmeleri beni sıkıntıda bırakıyor. Önceliği okuduğum kitaplara veriyorum. Tekrar okuyarak kendimi besliyorum. 


Bizim insanlarımız nasıl olur da böylesine aç gözlü ve fesat oldular anlamış değilim. İşin içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı. 


Bilmiyorum. Nasıl bir dönemde yaşıyoruz ki alıcılar mağdur, satıcılar haklı!


Ufak bir matematik işlemi yapmak istiyorum. Geçen sene petrolün varil fiyatı 60 küsur dolardan 150 küsur dolara çıktı. Benzin fiyatları 13 liradan 25'e 1 haftada yükseldi. Savaşın neden olduğu bu yükselişten sonra petrolün varil fiyatı 60 dolara kadar gerileme yaptı. Ancak benzin fiyatları bugün itibariyle 40 TL. Akıl işi değil. 1 ayda 3 lira indirim yapılırken 1 haftada 3 liralık indirim 2 katı olarak geri yükseliyor. Anlam veremiyorum... 


Bu arada kitap önerilerini açığım...


Saygılar.


Etiketler: